Fenerbahçe, UEFA Avrupa Ligi’nin 3.haftasında Manchester United’ı ağırladığı maçtan 1-1'lik beraberlikle ayrılarak puanını 3 hafta sonunda 5’e çıkardı.
Samsunspor maçında yaşanan puan kaybıyla demoralize olan Fenerbahçe, UEFA Avrupa Ligi’ndeki 8 maçlık fikstürünün kağıt üzerindeki en zor rakibi olan Manchester United’a karşı ortaya koyduğu performans ile geçer net aldı. Mourinho’nun öğrencileri, maçın başlamasıyla beraber, bu sezon fazla görmediğimiz bir şekilde iştahlı bir ön alan baskısı yaparken topu çabuk geri kazandı ve rakibinin oyun kurulumunu büyük oranda engelledi.
Manchester United ilk 15 dakikada ilk kez Fenerbahçe savunmasını dengesiz yakalayıp kontra atağa çıktığı anda ise Eriksen’in golüyle öne geçti. Kendileri adına çok iyi geçen bir 15 dakikanın sonunda 1-0 geride düşmek moral bozucu olsa da sarı-lacivertliler bu golün şokunu kısa sürede atlattı ve önce Tadic sonra En Nesyri ile çok net pozisyonlar yakaladığı ilk yarıyı genel olarak etkili bir oyunla tamamladı. İkinci yarının hemen başında ise Onana’yı geçmeyi başaran En Nesyri, Fenerbahçe’nin hak ettiği golü tabelaya yazdırdı.
Skorun dengeye gelmesiyle beraber yavaş yavaş Manchester United oyuna ortak olurken Fenerbahçe de topu ilk yarıda olduğu kadar istemedi. Osayi’nin penaltı beklediği pozisyonda Jose Mourinho’nun kırmızı kart görmesinden sonra ise işler iyice değişti. Son yarım saatte ağırlıklı olarak Manchester United atakları meydana gelirken oyuncu değişiklikleri de fayda sağlamadı. İrfan Can Kahveci’nin oyunda kaldığı 15 dakikada hemen hemen her topu kötü kullanması ve Dzeko’nun da bağlantı oyununda etkisiz kalması sebebiyle topu ayağımızda tutmayı beceremedik.
Sonuç olarak her ne kadar en iyi halinde olmasa da Manchester United gibi bir takımdan puan almak, bu maçta Fenerbahçe için eksi yazacak bir durum değil. Üstelik oyunu domine eden taraf olmadığı için eleştirilen Mourinho’nun öğrencilerinin böyle bir oyun planını sahaya koyması, sarı-lacivertliler için pozitif bir durum ve lige yansıması da iyi olacaktır. Fenerbahçe’nin yüksek skorlu ve coşkulu bir oyun ile Bodrumspor’u mağlup etmesiyle bersber takımdaki hava biraz olsun tersine dönebilir.
Önümüzdeki hafta oynanacak Galatasaray-Beşiktaş derbisi düşünüldüğünde Fenerbahçe’nin kayıpsız geçmesi gereken bir maçtı Samsunspor maçı. Bir hafta sonra en az bir rakibinin belki de iki rakibinin birden puan kaybedecek durumda olduğu ortamda üst üste alınacak iki lig galibiyeti sarı-lacivertlileri zirve yarışında iyi bir konuma getirecekti.
Rölantide giden, pozisyon zenginliği olmayan ve ağırlıklı olarak orta saha mücadelesiyle geçen ilk yarıda Samsunspor savunmasının yaptığı hatayı iyi değerlendiren Tadic, takımını öne geçirdi. Bu golün ardından zaten hücum aksiyonlarına çok sık girmeyen Fenerbahçe, oyunu daha da geride kabul etmeye başladı. İleri üçlünün Tadic, Kostic ve Dzeko’dan oluşuyor olması da kontra atak ile skor üretme ihtimalini minimize etti Fenerbahçe için.
Jose Mourinho Fenerbahçe’si gibi Topa yüzde 50’nin altında sahip olan bir takımın hücum hattında koşucu bir oyuncu kullanmıyor olması rakip takımın elini rahatlatmaktan başka bir şeye yaramaz. Bu oyun anlayışında Saint-Maximin’in kulübede olması Samsunspor’un isteyeceği türden bir tercihti. Mourinho’nun bu kadar fazla sayıda oyun kurucu özellikli futbolcuyu sahaya sürdüğü maçta oyunu geride kabul etmesi ve tamamen reaktif bir oyunu seçmesi cidden anlaşılır gibi değil.
Maçın 1-1’e gelmesinin ardından İrfan Can ve Saint-Maximin’in oyuna girmesi kısa sürede Fenerbahçe’ye üstünlük golünü getirdi ancak sonrasında adım adım Göztepe-Fenerbahçe maçına gittik… Ligin ikinci haftasında 2-0’lık üstünlüğü elde etmişken tamamen topu rakibe bırakmasıyla beraber 2 puanı da İzmir’de bırakan Mourinho’nun öğrencileri, Samsun’da da son yarım saati benzer bir oyun anlayışıyla tamamladı nitekim sonuç yine aynı oldu. Fenerbahçe, hem oyunu birinci bölgede kabul etti hem de hiçbir kontra atak planı olmadan süreyi eritmeye çalıştı. Kazanılan toplarda neredeyse oyuncu fark etmeksizin herkes topu rakip yarı sahaya rastgele şişirip Samsunspor’un atak tazelemesini bekledi. Bu şekilde skoru tutmak zaten olacak iş değil.
Fenerbahçe, Jose Mourinho’yu sonuç alması için getirdi. Maçları seyrederken taraftarlar keyiften kendinden geçsin diye değil, bu çok açık. Ancak Fenerbahçe, oyun olarak seyir zevki vermemesinin yanında sonuç da alamıyor. Lille’e elenerek Şampiyonlar Ligi’ne veda edildi, Galatasaray’a karşı Kadıköy’de çok net bir mağlubiyet alındı ve hem Göztepe hem de Samsun’da skoru koruyayım derken 4 puandan oldu. Evet havlu atılmalık bir durum hala yok ancak ligde puan kaybı için eldeki krediler çoktan tüketildi ve bir kayıp daha yapılması durumunda bambaşka şeyler konuşulabilir.
Jose Mourinho, taraftarlara hem tatsız tuzsun bir futbol izletecek hem de sonuç odaklı futbolundan istediklerini alamayacaksa neden geldi? Süperstar futbolcuların kazandığından daha fazla bir maaşın bunlar için verilmediği aşikar. Eğer bir sonraki milli araya kadar mevcut sorunlara bir çare bulunmazsa Mourinho’nun Fenerbahçe Teknik Direktörü olarak işine devam etmesinin hiçbir manası kalmayacak.
A Milli Takım, Uluslar Ligi’nde İzlanda’yı deplasmanda 4-2'lik skorla geçerek galibiyetlerine bir yenisini ekledi.
Zorlu hava şartlarında oynanan karşılaşmanın ilk dakikalarında İzlanda’nın kontraatağını iyi savunamayınca adeta maça geride başladık. Duran toplarda etkili olmasıyla bilinen takıma henüz duran top fırsatı vermeden kalemizde gole görmek sürpriz olsa da yaşadığımız kriz uzun sürmedi. Özellikle Kenan Yıldız’ın getirdiği toplarla gole erken yanıt vermeye çalıştık ancak bu bölümde sonuç almayı başaramadık. İlk yarının ikinci bölümünde ise tempoyu gereken seviyeye çıkaramadık ve akın sürekliliği de bu anlarda söz konusu olmadı. İzlanda’nın golcüsü Oskarsson, zaman zaman savunmamızla sıkı mücadeleye girse de takım arkadaşları, ona uyum sağlayacak kaliteyi gösteremedi.
Karşılaşmanın ikinci yarısı ise bizim adımıza şahane başladı. Arda Güler’in şutu sonrası gelen penaltı, Hakan Çalhanoğlu’nun yaşadığı talihsizlik sebebiyle gole dönüşmese de A Milli Takım, maçın böyle bitmeyeceğinin sinyallerini verdi. Kaliteli ayakların yavaş yavaş oyuna ağırlığını koymasıyla birlikte oyunu İzlanda’nın birinci bölgesine yıktığımız anlarda İrfan Can Kahveci’nin nefis golü skora dengeyi getirdi. Karadağ maçında da galibiyet golünü atan İrfan Can, öyle güzel bir gol attı ki adeta takım arkadaşlarının da iştahını yukarı çekti. Skoru dengeye getiren golden beş dakika sonra kazandığımız ikinci penaltıyı gole çevirerek öne geçmeyi başardık.
Maçın hakemi Damian Sylwestrzak’ın bu kadar VAR’a güvenerek maç yönetmesi de enteresandı açıkçası. Pozisyonu yeterince sağlıklı süzebileceği açılarda olmasına rağmen iki penaltıda da tereddütsüz devam kararı vererek topu VAR’a attı. Zaten monitörde birer saniye izledikten sonra penaltıları vermesi de ne kadar net pozisyonları atladığını kanıtladı.
Üstünlüğü ele aldıktan sonra farkı ikiye çıkaracak şansları kullanamadık ancak maçın gidişatı da İzlanda’nın bir reaksiyon göstereceği yönünde değildi. Ancak 83. dakikada kenar ortasında doğru adam paylaşımını yapamayınca hiç hak etmediğimiz bir golü kalemizde gördük. Bu anlardan sonra ise Kerem Aktürkoğlu devreye girdi...
Bir puanın da kabul edilebileceği bir maçta bununla yetinmeyen isim son bir ayın tartışmasız yıldız ismi Kerem Aktürkoğlu oldu. Benfica kariyerine üst perdeden bir başlangıç yapan, aynı zamanda bu formunu milli takımda da sürdüren Kerem, Arda Güler’in attığı golde yaptığı pres ile golün yüzde 90’ına imzasını attı. Artık maçın tamamlanmasını beklediğimiz anlarda ise işi tamamen şova döktü... Sekerek gelen topu olağanüstü bir plaseyle tam köşeye gönderen Kerem Aktürkoğlu, kariyerinin en özel günlerinden birini daha yaşadı.
Bu galibiyetle birlikte dört maçın sonunda 10 puan ile liderlik koltuğunda yer alan A Milli Takım’da futbolcular oynadığı oyundan keyif alıyor, izleyenlere de keyif veriyor. Avrupa Şampiyonası’nda eleştirilerden nasibini fazlasıyla alan ve hala santrafor kullanmadığı için sıkça eleştirilen Vincenzo Montella, tabelaya iyi sonuçlar yazdırmaya devam ediyor.
Fenerbahçe Süper Lig’in 7.haftasında Antalyaspor’u deplasmanda 2-0 mağlup ederek Galatasaray’ın puan kaybı yaptığı haftada 5 puanlık farkı azaltma fırsatını geri çevirmedi.
Topladığı puanın oynadığı oyunu yansıtmadığı Antalyaspor, Alex De Souza yönetiminde geride kalan haftalarda ortaya koyduğu performans ile vasatı aşamamıştı. Haliyle Fenerbahçe adına görece kolay bir deplasman olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ancak Mourinho’nun öğrencilerinin maçın henüz ilk dakikalarında Szymanski ile öne geçmek için %100’lük bir fırsat elde etmesine rağmen maça iyi başladığını söyleyemeyiz. İsmail ile Amrabat’ın birlikte oynaması oyunun hücum yönünün daha statik kalmasına yol açsa da tek sorunun bu olduğunu söylemek doğru olmaz.
Mourinho yönetiminde hemen hemen 3 aydır çalışmalarını yapan Fenerbahçe, son haftalarda sahaya yansıttığı görüntü itibarıyla sezonu yeni açmış bir takım gibi. Geçtiğimiz sezon Tadic ile Ferdi Kadıoğlu’nun ve İrfan Can Kahveci ile Osayi Samuel’in arasındaki uyumu akıllara getirdiğimiz zaman eksikler gün gibi ortaya çıkıyor. Fenerbahçe’de oyun akışkanlığı oldukça vasat. Rakip savunmanın topun arkasına geçtiği anlarda herhangi bir çalışılmış hücum organizasyonunun sahaya yansımasına rastlamak da oldukça güç. Aynı zamanda Oosterwolde-Maximin ve Tadic-Mert Müldür kenarları birbirleriyle son derece uyumsuz görünüyor. Mourinho’nun en kısa zamanda bir oyun ezberi oluşturması gerekiyor aksi halde Fenerbahçe, durdurulması kolay bir takım haline gelebilecekmiş havası veriyor.
Fenerbahçe’de gittikçe büyüyen bir diğer problem ise Sebastian Szymanski… Sarı-lacivertlilerin klasik bir 4-2-3-1 oynamadığı ve haliyle Polonyalı futbolcunun da klasik bir 10 numara olmadığı aşikar ancak yine de iki kenar oyuncusunun ve santraforun daha verimli olabilmesi adına hücumda daha efektif bir oyuncuya dönüşmesi şart. Evet savunma katkısı üst düzey, dinamizmi her teknik adamı etkileyecek düzeyde ancak son paslarda ve bitirişlerde bu kadar vasat altı bir kimliğe bürünmesi kabul edilebilecek bir durum değil. Szymanski, son 25 maçta bir gol atması yetmezmiş gibi pas şiddetini ve tercihlerini doğru ayarlamayı da çok uzun süredir beceremiyor. Böyle devam etmesi halinde orta ve uzun vadede Fenerbahçe’ye eksi yazacaktır. Szymanski’nin bu görüntüyü tersine çevirmemesi durumunda Jose Mourinho’nun başka arayışlara gitmesi mümkün.
Merak ettiğim bir diğer konu ise Oğuz Aydın’ın durumu. Harika bir sezon geçirmesinin ardından Fenerbahçe’ye 6 Milyon Euro gibi ciddi bir bonservis bedeliyle transfer edilen genç futbolcu, Süper Lig’de henüz bir dakika bile forma giymedi. Her maçın kadrosunda yer almasına rağmen kopan maçlarda dahi Mourinho’nun şans vermediği futbolcunun durumunun kamuoyu ile paylaşılması gerektiğini düşünüyorum. Özellikle önde götürülen maçlarda, açık alanların arttığı anlarda ne kadar etkili olduğunu ispatlayan Oğuz Aydın’ın son tercih bile olmaması oldukça enteresan.
Fenerbahçe, hafta sonu yaşadığı büyük derbi hüsranının ardından çıktığı ilk maçta Union SG’yi 2-1 mağlup ederek UEFA Avrupa Ligi’ne 3 puanla başladı.
Teknik direktör Jose Mourinho ve ses getiren transferlerle sezona oldukça motive girse de derbiyi kaybederek lider Galatasaray’ın 5 puan gerisine düşmek, takımdaki olumlu havayı tam tersine çevirmişken bu maçta alınacak bir galibiyet ve sergilenecek etkili futbol, krizden çıkmak adına çok önemliydi. Ancak karşılaşma taraftarların beklentisini karşılayacak şekilde başlamadı.
Belçika ekibi, etkili ön alan baskısıyla Fenerbahçe’nin oyun kurmasına hemen hemen hiç müsaade etmezken ilk 20 dakikada 3 net pozisyon buldu. Bu anlarda Livakovic gole izin vermedi. Geriye düşülmesi halinde zaten gergin ve mutsuz olan taraftarların huzursuzluğunun sahaya da yansıması kaçınılmaz olacaktı. Bu yüzden Hırvat kalecinin bugünkü performansı galibiyette kritik rol oynadı.
İlk yarım saatin tamamlanmasına kısa bir süre kalmış ve Fenerbahçe hala rakip kalede istediği tehlikeleri bulamamışken üst üste gelen duran top şansları ev sahibinin imdadına yetişti. Szymanski’nin ortasında topu altı pasa çeviren Becao, Çağlar Söyüncü’nün golünü hazırladı.
Fenerbahçe, öne geçmesiyle birlikte özgüven kazanırken topu daha hızlı bir şekilde geri kazanmaya başladı. Özellikle En-Nesyri ile gol pozisyonlarına giren sarı-lacivertliler, farkı artırma çabalarından sonuç alamadı ancak topun kontrolünü iyice eline alarak Union SG’nin maç başındaki iştahı da kırmış oldu.
Derbide olduğu gibi net şansları kaçırmaya devam etse de kendisini pozisyona sokmakta zorlanmayan En-Nesyri, Fred’in pasına hareketlendiği esnada faulü alarak rakibinin eksik kalmasını sağladı. Burgess’in kendi kalesine attığı gol ile beraber farkı 2’ye çıkaran Fenerbahçe, Livakovic’in penaltıyı kurtarmasına rağmen devamında gelen gol ile maçı riske atsa da karşılaşmadan 3 puan çıkarmayı başardı ve UEFA Avrupa Ligi’ne hatasız başladı.
Milli maç arasına maç fazlasıyla lider giren Fenerbahçe, derbi öncesi çıktığı Kasımpaşa deplasmanından 2-0’lık galibiyetle döndü ve üst üste üçüncü maçını gol yemeden kazanmış oldu.
Teknik direktör Jose Mourinho, Djiku’nun yokluğunda Becao’yu Çağlar Söyüncü’nün partneri olarak kullanırken Edin Dzeko yerine de ileri uçta En-Nesyri'yi tercih etti. Karşılaşmaya yüksek tempoda başlamayan Fenerbahçe, Allan Saint Maximin’in attığı gol ile öne geçerken yine onun kazandırdığı penaltıda Dusan Tadic ile farkı ikiye çıkardı.
Skor avantajını elinde bulundurarak ikinci devreye başlayan sarı-lacivertliler, karşılaşmanın bu bölümünde oldukça düşük bir tempoda futbol oynadı. Topu neredeyse tamamen rakibe bırakan ve oyunu geride kabul eden Mourinho’nun öğrencileri, Kasımpaşa’ya ciddi bir fırsat tanımadan aynı zamanda önemli bir kontra atak fırsatı da yaratamadan mücadeleyi tamamladı.
En-Nesyri yerine Dzeko, Maximin yerine de İrfan Can’ın girmesiyle birlikte Fenerbahçe bir süre Kasımpaşa’nın baskını kırıp ileride top tutarken bu bölüm de 10 dakikadan fazla sürmedi ve Fenerbahçe, maçın son anlarında yine Kasımpaşa’nın top ile haşır neşir olmasına müsaade ettiği yapıya dönerken kalesinde ciddi bir tehlike yaşamadan son düdüğü bekledi.
Bu maçla birlikte galibiyet serisini 3 maça çıkaran Fenerbahçe, Süper Lig’de oynadığı 5 karşılaşmanın 4’ünde kalesini gole kapatmayı başardı. Sarı-lacivertliler, seyir zevki olarak taraftarlara hiçbir şey sunmadığı bir ikinci yarıyı oynamış olsa da skor avantajını elde etmesiyle birlikte oldukça zor gol yiyen bir takım kimliğine bürünmeye başlıyor gibi. Tabii bunda ligimizdeki Anadolu takımlarının vasatlığı da bir etken. UEFA Avrupa Ligi’nde benzer senaryolar nasıl işleyecek bunları da önümüzdeki haftalarda görmüş olacağız ancak takım savunmasında bir şeylerin oturmaya başladığı da bir gerçek.
Önümüzdeki cumartesi günü Kadıköy’de Galatasaray’ı ağırlayacak olan Fenerbahçe, gerek başarılı bir şekilde geçirdiği transfer dönemi gerekse ilk 5 hafta itibariyle ortaya koyduğu dengeli futbol ile derbiye özgüvenli ve motive bir şekilde çıkacak. Taraftarların da oldukça motive girdiği sezonda Jose Mourinho ile ilk derbisine kendi evinde çıkacak olan sarı-lacivertliler, ligde yoluna kayıpsız devam etmesine rağmen hem kritik maçlarda alınan kötü skorlar hem de transfer döneminde yaşanan sorunlar sebebiyle üst üste krizler yaşayan rakibi karşısında iç saha avantajını da düşünürsek maça bir adım önde çıkacak gibi görünüyor.
Hakan Çalhanoğlu ve İrfan Can Kahveci’nin de ilk 11’de olması sebebiyle yetenekli ayakların daha fazla olduğu bu karşılaşmada Galler maçının aksine topa tamamen hükmeden A Milli Takım, İzlanda’nın direkt oyununa da fazla şans tanımadan kontrolu elinde tuttuğu bir maçı geride bıraktı.
Geçtiğimiz günlerde Benfica’ya transfer olarak Avrupa macerasına başlayan Kerem Aktürkoğlu, üzerindeki baskıdan kurtulmuş ve kendisini tamamen sahaya vermiş hali ile ne kadar özel bir oyuncu olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Birbirinden güzel 3 gol ile takımının galibiyetinde baş aktör olan 25 yaşındaki futbolcu, kariyer maçlarından birini oynadı.
A Milli Takım’ın İzlanda galibiyeti, 3 puanın yanı sıra takım için önemli bir kazanım daha oldu. Türkiye, sadece 3 gün içerisinde hem reaktif bir oyun ile hem de hakim oyun ile sahadan istediğini alan taraf oldu. Türkiye, Galler’i domine ederek yenebilecek bir kaliteye sahip esasında ancak kırmızı kart ile eksik kaldığımızı da göz önünde bulunduracaksak o deplasmandan çıkan 1 puana kazanım diyebiliriz. İzlanda maçında ise; topu tamamen bize bırakan ve takım halinde geride bekleyen bir rakip karşısında yetenek seviyesinin daha yüksel olduğu kadronun da etkisiyle sonuca zorlanmadan gitmeyi başardık. Vincenzo Montella, hem Avrupa Şampiyonası’ndaki tercihleri hem de santrforsuz oyun planıyla sıkça eleştirilse de aldığı sonuçlar ve maçlara göre tercih ettiği oyun planlarıyla ağırlıklı olarak istediği skoru elde etmeyi başarması, takdiri hak ediyor.
Göztepe deplasmanında son dakika golüyle sarsılan Fenerbahçe, Fred’ine kavuşmuş bir şekilde, bir zorlu deplasmana daha gitti. Ancak sarı-lacivertliler, yeni sezona üst perdeden giriş yapan, oynadıkları futbolla herkesin beğenisini kazanan Çaykur Rizespor’u maçın hemen hemen tamamında olduğundan 3-4 gömlek daha aşağıda bir takım gibi gösterdi.
Skorun bu kadar gösterişli olmasında kaleci Gökhan Akkan’ın kariyerinin en kötü maçlarından birini oynamasının etkisi kesinlikle olmakla beraber, Fenerbahçe, Çaykur Rizespor’a oyunun hiçbir fazında kontrolü vermedi. Rakibini genellikle ikinci bölgede karşılayan Mourinho’nun öğrencileri, İsmail Yüksek, Fred ve Szymanski üçlüsüyle maçı domine etti.
Sakatlıktan dönmesiyle beraber takımın çehresini değiştiren Fred, oyunun temposunu çok iyi kontrol ederken hem savunma hem de hücuma geçiş oyunlarında farkını bir kez daha ortaya koydu. Hat-trick yaparak oyuna ve skor tabelasına maksimum katkı veren Brezilyalı oyuncu, Szymanski ve İsmail Yüksek’in de performanslarını olumlu anlamda etkiledi.
Çok ihtiyacı var mıdır bilinmez ancak Jose Mourinho, Göztepe’de tartışmalı değişiklikleri ve oyun anlayışıyla 2-0'dan puan vermesinin ardından aldığı bu etkileyici galibiyet ile güven tazelemiş oldu. Daha önce de belirttiğimiz gibi, skorlar değişse de Fenerbahçe her maç daha dengeli bir futbol ortaya koymaya ve ne yaptığı daha anlaşılır bir takım haline gelmeye devam ediyor. Yeni sezonun ilk üç haftasında oynadığı zorlu iki deplasmanı çok büyük hasarlar almadan geride bırakması Fenerbahçe için ilerleyen haftalarda daha kıymetli hale gelebilir.