MRauf AteşEczacıbaşı'ndan iki önemli mesaj

HABERİ PAYLAŞ

Eczacıbaşı'ndan iki önemli mesaj

Haberin Devamı

Eczacıbaşı Holding’in başkanı Bülent Eczacıbaşı, Türk iş dünyasının önde gelen isimlerinden biridir. 1970’lerden bu yana için içinde olması, TÜSİAD (Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği) ve benzeri kuruluşlarda önemli görevler almasının yanı sıra sosyal sorumluluk projelerine de imza atmasıyla öne çıkmıştır. SKY Türk’te sevgili Murat Sabuncu ile başladığımız CEO Club programının ilk konuğu Eczacıbaşı oldu. Program öncesi ve sonrasında yaptığımız sohbette çok önemli değerlendirmeler dinleme şansımız oldu. Çok sayıda ilginç saptamasının altını çizmek mümkün. Ancak, ben iki görüşüne dikkat çekmek istiyorum:
[[HAFTAYA]]

‘Ekonomi için muhafazakâr değiliz’

Birincisi, ekonominin, daha doğrusu Türk ekonomisinin 2012 rotasıyla ilgili çok olumsuz değil. ‘Muhafazakâr davranacağımız bir yıl olmayacak’ diye başlayan sözlerini şöyle tamamladı: ‘Türk ekonomisi için kötümser değiliz.’ Bu saptamanın içinde altını çizdiğim bir başka görüşü ise ‘Aldığımız önlemler sayesinde ekonomideki sıkıntılar karşısında elaman azaltmaya yönelik stratejilere gitmiyoruz’ oldu. Eczacıbaşı’nın bu görüşünü başka grupların patronlarından da duyuyor ve çok önemli buluyorum. ‘Yangında ilk kurtarılacak’ benzeri ‘krizde ilk terk edilecek’ değerler artık insan gücü olmamalı.

‘Babalarımızın sorunları’ şimdi sorun değil’

Bülent Eczacıbaşı’nın ikinci değerlendirmesi, bizim ‘Eski ve yeni dönemde iş yapma biçimine’ ilişkindi. ‘Babalarımızın dönemi ile bizimkini karşılaştırmak doğru olmayabilir. İki dönemin de zorlukları vardı’ diye başlayıp şu iki farka dikkat çekti:

1. Eskiden üretim yapmak, üretim tesislerine sahip olmak önemliydi. Şimdi müşterinin malımızı alması için nedenler, gerekçeler, farklar yaratmaya çalışıyoruz. Bu öne çıktı.
2. Geçmişte ‘yetenek yönetimi’ pek önem verilen konu değildi. Şimdi genç yetenekleri koruma ve şirkete sokmak ciddi bir öncelik haline geldi. Benim ajandamın ilk sırasında da bu yer alıyor. Bu konudaki son sözünü aktarıp yazımı bitirmek isterim. ‘Birinci kuşak işadamlarının, babalarımızın uykularını kaçıran sorunlar artık bizim uykularımız kaçırmıyor.’

Daha değerli üretim zamanı

Daha önce Tayvanlı HTC’nin başarı öyküsünü yazmıştım. Çok sayıda Çinli, Tayvanlı, Güney Koreli şirketle aynı yoldan giden HTC, daha 5-6 yıl öncesine kadar sadece ‘fason üretim’ yapan bir şirketti. Ürettiği cep telefonu parçalarını Apple, Ericsson, Samsung gibi devlere veriyor, onlar da üzerine markalarını koyarak kat kat yüksek fiyattan satıyorlardı.

HTC’nin yolunu izlemek


Sonunda HTC yönetimi uyandı ve geleceğin inovasyonda, kendi markasını yaratmada olduğunu gördü. DNA’larında zaten olan inovasyona daha fazla yatırım yapıp, pazarlamaya da ağırlık vermeye başlayınca HTC dünyanın önde gelen cep telefonu şirketlerinden biri haline geldi. Hintli ekonomist Prakash Loungani’nin Birleşmiş Milletler ve MAPI kaynaklarından derleyerek yaptığı analiz ile tabloyu görünce, aklıma HTC’nin hikayesi geldi. Tabloya bakınca siz de hak vereceksiniz. Geçmişin ‘fason’ üreticileri giderek daha fazla ‘katma değerli’ üretime yöneliyor, bu açıdan yapılan listelerde yukarılara tırmanıyorlar.

Türkiye‘nin eksiği ne?

Loungani’nin ürettiği tabloda Çin, Hindistan ve Güney Kore gibi ülkeler üst sıralara tırmanırken, Türkiye ‘ilk 15’ arasından düşmüş. Çin ilk sıraya oturmuş, Brezilya kendine daha üst basamaklarda yer bulmuş. Türkiye’nin bu tablodan ders çıkarması, büyük bir performansla ulaşılan 135 milyar dolarlık ihracatı, ‘değer katıp’ daha üst düzeylere taşıması gerekiyor. 2023 yılı için konulan 500 milyar dolar hedefi önemli ve ‘değerli’ ihracatla tutturulabilecek düzeydedir. Ancak, Türkiye’nin, Türk iş dünyasının Hindistan, Çin, Brezilya gibi ülkelerin gittiği yolu iyi izlemesi, ‘fasondan’ topladığı güçlü yeni bir ivme yakalaması gerekiyor. Bunun son zamanlarda örneklerini de vermeye başladık zaten.

Sanayici işçi bulamıyor!

Geçen gün konuştuğum bir banka genel müdüründen, daha önce de duyduğum ‘işçi bulamama’ konusunu dinledim. O da Anadolu gezilerinde konuştuğu işadamlarının ağzından aktardı. Anadolu kökenli büyük bir şirketin patronu şunu söylemiş: ‘İnanamayacaksınız ama çalıştıracak işçi bulamıyoruz. Sonunda birbirimizden adam çalmaya başladık.’ Kayseri’de konuştuğu işadamı ise ‘Artık kimse asgari ücretle çalışmak istemiyor’ sözleriyle şikâyetini ortaya koymuş. Ben gitmedim, yakından bilmiyorum ama aktardığı kadarıyla yazıyorum; Van Organize Sanayi Bölgesi’ndeki düşük kapasitenin en önemli nedeni de işçi bulunamamasıymış. Banka genel müdürü, ‘Bence son dönemde Türkiye’deki şirketlerin önemli sorunlarından biri bu’ diye ekledi. İşsizlik oranının yüzde 9.1’de olduğu bir ülkede duyduklarınız size inandırıcı gelmeyebilir. Ancak, bunu daha önce Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’dan da dinlemiştim. Türkiye’de ‘sosyal yardım’ kaynaklı böyle bir gerçek var. Sosyal yardımlarla yaşamaya alışmış, ‘Aman yardımlar kesilmesin’ diye endişe eden bir grup vatandaş, SSK’lı işe girmekten çekiniyor.

Yeşil kartın yarattığı sonuç


Türkiye’de yeşil kartlı sayısı bir ara 12 milyonlara kadar çıkmıştı. 2011’de 9.3 milyon civarındaydı. Son rakamlar 8.8 milyonun biraz üzerinde kişinin yeşil kartlı olduğunu gösteriyor. Ancak, yeşil karta ‘yakacak’, ‘gıda’, ‘eğitim’ gibi yardımları ekleyince, neredeyse 13-14 milyon civarında ailenin bu kapsama girdiği görülüyor. Uygulamaya göre, SSK’lı işe giren vatandaşlar yeşil kart ve kimi yardımlarını kaybediyor. Dolayısıyla, iş başvurusu yapanlar, ‘Kadro yapmadan çalışabiliriz’ talepleriyle işverenin karşısına çıkıyorlar. Bu da mümkün olmayınca, işletmeler işçi sıkıntısı yaşıyor. Son dönemde yeşil kart için düzenlemeler yapılıyor. Sosyal güvenlik sisteminin herkesi sigorta kapsamına alan düzenlemesi yakında başlayacak. Belki bu durum yaşanan anlamsız tabloyu ortadan kaldırır, işçi sıkıntısı gibi Türkiye gerçekleriyle bağdaşmayan sorunu ortadan kaldırır.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder