Başbakan Tayyip Erdoğan, hafta başında yükselen faizler nedeniyle çok sert bir çıkış yaptı: “Şu anda faiz lobisinin çalışması, atağı var. Faiz lobisine gerekli köşeli, sert çıkışları yapacağız. Çünkü, biz faiz lobisini bu kadar rahat çalıştıramayız.” Başbakan’ın bu açıklamalarının hemen ertesi günü hem dolar hem de faizler düştü. Özellikle dolarda ciddi düşüş oldu, 1.90’ların üstünden 1.84’lere kadar indi. İşin doğrusu ben başından beri Merkez Bankası’nın ‘sözlü’ ve ‘doğrudan’ müdahaleleri, biraz da kendini bağlaması nedeniyle 2.0 TL düzeyine ‘barikat’ kuracağının altını çiziyordum. O nedenle ciddi bir yükseliş beklentisinde hiç olmadım.
[[HAFTAYA]]
Düşüşün perde arkası
Ancak, dürüst olmak gerekirse hızlı bir şekilde 1.84’ü de beklemiyordum. Aslında kimse de beklemiyordu. Bununla birlikte faizlerde de düşüş olunca, ortalıkta ‘Başbakan sert konuşunca faizler düştü’ efsanesi yayılmaya başladı. Dün gösterge faizi yüzde 10.99’a kadar gerilemişti. Peki bunlar Başbakan’ın konuşmasından mı kaynaklandı? Bunun nedenlerini birkaç başlıkta ortaya koymak mümkün:
1. Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, çok güçlü ve güvenli bir şekilde TL’nin, doları yeneceğini söyledi. Bu bir parça etkili oldu.
2. Dünya piyasalarında biraz da ABD’den kaynaklanan bir iyimserlik var. ABD’de şirket kârları iyi geliyor, Ocak etkisi sınırlı olsa da hissediliyor.
3. Avrupa’da endişeler olmasına rağmen kötü haber gelmediği için piyasa tutunabildi.
4. Cari açığın ilk defa düşmeye başlaması piyasaları olumlu etkiledi. 5. Türkiye’de aşırı satılmışlık vardı, yabancı alımları da etkili oldu.
Sözleri çok önemli ama!
Tabii ki Başbakan’ın, Merkez Bankası Başkanı’nın açıklamaları piyasalar açısından önemlidir. Ancak, ‘Ortada bir faiz lobisi vardı ve korktular’ değerlendirmesiyle olanları açıklamak bence çok hatalı olur. Ben bu ‘faiz lobisi’ efsanesine çok inanmam. O nedenle bu son değerlendirmeleri abartılı buluyorum. Dünya önemli bir süreçten geçiyor. Düşen faiz ve döviz kurlarına aldanmamak lazım... Orta ve uzun vadede TL’nin kazandıracağına olan inancımı kesin koruyorum. Ama birkaç ay içinde döviz ve faizde dalgalanma yaşanması sürpriz olmaz.
Karşılıksız çek patlamasın!
Son birkaç yıldır karşılıksız ‘çek mağdurlarıyla’ ilgili onlarca hikaye okudum... En çok da çocuklardan gelen, babalarının eve dönmesi için yardım eden mesajlardan etkilendim. Ben de bu konuda epey yazdım, gelen mesajlardan bölümler aktardım. Çek mağdurları da ciddi uğraştılar, internet siteleri kurdular, eylemler yaptılar. Sonunda onların dediği oluyor ve karşılıksız çekte hapis cezası kalkıyor. Dün bu konudaki düzenleme komisyondan geçti. ‘Ticari suça ticari ceza’ mantıklı gibi görünüyor... Ben de hapis cezası verilerek girişimcinin şirketini yönetmekten uzak tutulmasını anlamsız bulmuşumdur. Şimdi yapılan doğru oluyor.
Tam azalma yaşanıyorken!
Ancak, burada önemli bir konu var, onun altını çizmekte yarar görüyorum. Son birkaç yıldır ‘hapis’ cezasının da etkisi nedeniyle ‘karşılıksız çek’ sayısında ciddi azalma yaşanıyor. Rakamlara baktığınızda göreceksiniz... Bir ara 2 milyona dayanan yıllık karşılıksız çek sayısı, 2011 yılında neredeyse yarım milyonda kaldı. 2011 yılının bir bölümünün ekonomik endişelerle geçtiği varsayılırsa, ulaşılan düzeyin önemi daha iyi ortaya çıkıyor. Öyle ya da böyle... Karşılıksız çek Türkiye için önemli bir yaradır. ‘Ödeyememe zinciri’ nedeniyle çok sayıda şirketin battığını, bazıların kıyısından döndüğünü biliyorum. Son yıllarda düzene giren ‘karşılıksız çek’ sayısının, yeniden patlamaması için hapis cezasının yerine getirilecek ‘maddi’ ve ‘men etme’ cezalarının çok iyi uygulanması, sıkı takip edilmesi gerekiyor.
10 yıl yasağı çok önemli
Çek mağdurlarını hapisten çıkaralım derken, yeni mağdurlar yaratmayalım, karşılıksız sayısını yeniden patlatmayalım. Bütün dünyada çek kullanımında ciddi bir azalma var. Hele iş dünyasında çok fazla kullanımı yok. Buna karşılık çek Türkiye’de ‘karşılıksız para’ basımı gibi uygulanıyor... Olmayan ya da gelecekte elde edileceği varsayılan gelir için kolaylıkla kesilebiliyor. Yeni düzenlemenin getirdiği ‘karşılıksız çek’e 10 yıl yasağı bu konuda ciddi katkı yapacak, iyi uygulanırsa, birkaç yıl içinde rakamlar bugünkünün yarısına kadar düşebilecek.
Konut sektöründeki yanlışlık
2001 ve 2008 yıllarındaki kriz sırasında bu yanlışlığı bankacılık sektörü yapmıştı... Bankalar hakkında dedikodular çıkmış, ‘batıyor’, ‘battı’ söylentileri ortalığa yayılmıştı. Şimdi aynı hata konut sektöründe var. Çarşamba akşamı emlak yatırımları ödül töreninde konuştuğum sektör yöneticilerinden hep bu konudaki şikayetleri dinledim. Herkes şikayetçi ve ‘işlerde biraz durulma olsa bile’ durumundan memnun görünüyor. Ancak, ‘Bu şirket zordaymış’, ‘Şu şirketin çekleri dönüyormuş’, ‘Büyük bir grubun kredisi kesilmiş’ gibi abartılı söylentiler bir şekilde ortalıkta dolaşıyor. İşin doğrusu kredi faizlerinin aylık bazda 0.75’lerden 1.20’lere çıktığı bir ortamda konut satışlarında durgunluk olması çok şaşırtıcı değil... Bu nedenle bazı projelerin yavaşlaması, bir bölümünde vinçlerin başka projelere kaydırılması normal... Buradan ‘battı batacak’ mesajı çıkarmak ve sürekli konuşmak büyük haksızlık... Türkiye’de konut sektörü çok ciddi bir boyuta geldi. Son 5-6 yılda belki birkaç yüz büyük konut üreticisi ortaya çıktı. Binlerce kişiye iş ve ev yarattılar, yaratmaya da devam edecekler. Bu kadar önemli bir sektörün kendisine sahip çıkması, deyim yerindeyse, ‘ayağına kurşun sıkmaması’ gerekiyor.
13 Ocak 2012, Cuma 04:00
Haberin Devamı