Milliyet gazetesinde muhabir olarak Hrant Dink cinayetiyle ilgili haberler yaparken, Posta gazetesinde bu konuda köşe yazıları yazmak istedim. İlk yazımı Hrant Dink’in ölüm yıldönümü olan 19 ocak 2010 tarihinde yayınladım.
Hrant Dink’in öldürülmesinin üzerinden 12, benim bu köşede yazı yazmaya başlamamın üzerinden dokuz yıl geçti. Her 19 ocak benim için tüm yönleriyle üzüntülü ve buruk bir yıldönümü…
Ama bunu ben istedim; ilk köşe yazımı yazmak için Dink’in ölüm yıldönümünü seçmemin nedeni, bana Hrant Dink cinayeti konusundaki gazetecilik sorumluluğumu hatırlatması içindi. Öyle de oldu…
Nitekim bu köşedeki yazıların tamamına yakın kısmı Hrant Dink cinayeti ve bu cinayetin arkasındaki Fetullahçı terör Örgütü üzerinedir. tam dokuz yıl önce bu köşedeki ilk yazımı şöyle bitirmiştim: “Abdi İpekçi’yi öldüren silahın tetiğini kimin çektiğini biliyoruz.
Peki o silahın arkasındaki karanlık güç kim biliyor muyuz? tıpkı Uğur Mumcu tıpkı Hrant Dink cinayetinde olduğu gibi...
Oysa, Hrant Dink cinayetinin üzerindeki karanlığı kaldırmak, elektrik düğmesine basmak kadar kolay. Ya o düğmeye basıp aydınlanacağız ya da hep birlikte karanlıkta kalacağız.”
Dava nasıl gidiyor
Çünkü Hrant Dink cinayeti ile ilgili belgeler daha o günlerde o karanlığı tarif ediyordu. o karanlığın adı Fetullahçı terör Örgütü idi. Nitekim, 2009 yılı ocak ayında cinayetin faili olan FETÖ üyelerini anlattığım “Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları” kitabımı yazdım.
Bugün FETÖ’cü istihbaratçı, polis, asker, müfettiş ve gazetecilerin yargılandığı davada hâlâ o gerçekler tartışılıyor. aynı yıl 2009 yılı temmuz ayında bu cinayetin arkasındaki örgütü, “Ergenekon Belgelerinde Fetullah Gülen ve Cemaat” kitabımda anlattım.
Ben o tarihte elimizle karanlığı aydınlatacağımız düğmeye basacağımızı düşündüm. Çünkü Dink cinayeti, Türkiye’ye en büyük kötülükleri yapan FETÖ’nün tüm operasyonel şifrelerini barındırıyordu. Ama FETÖ’cüler karanlığı aydınlatmak için uzanan elin parmağını kırmaya çalıştı. Gerçeklerin bizi nereye götüreceğini en iyi FETÖ’cüler anlamıştı.
O yüzden beni “Ergenekoncu” ilan ettiler, iftira attılar, hapsedip, terör örgütü davasında sanık yaptılar. ama ben gerçekten hiç ayrılmadım. sonunda onlar sanık, onların yargılandığı Dink davasında ben tanık olarak ifade verdim.
Evet, cinayetin üzerinden 12 yıl geçti ama gerçek suçluların soruşturması 2014 yılında, yargılanması ise 2016’da başladı. Mahkeme gerçeğe uygun hükmünü elbette verecek.
FETÖ’ye toz kondurmayan ve artık duruşmaları bile takip etmeyen çapsızlar ise “katil devlet hesap verecek” diye bağırıp duracaklar. onlara, “Evet o günün katil devleti FETÖ’cüler hesap veriyor, sen neredesin?” demekten başka elden ne gelir…