Ne denmişti; “Büyükçekmece’de sahte seçmen kaydı var, Maltepe’de hile yapıldı, kısıtlı seçmenler oy kullandı, akıl sağlığı yerinde olmayanlara oy kullandırıldı, Fetulahçı Terör Örgütü seçime hile kattı….”
Günlerce bunlar tartışıldı. Bu maddelerden bazıları da AK Parti’nin ve MHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptali için Yüksek Seçim Kurulu’na yaptığı başvurunun temelini oluşturdu, seçimin iptali ve yenilenmesi istendi. İddialardan biri vardı ki, tamamen Yüksek Seçim Kurulu’nun görev, yetki ve sorumluluğu altında olan; sandık kurulu başkan ve üyelerinin atanmasıyla ilgiliydi.
YSK’ya yapılan iptal başvurusunda, İstanbul’daki 62 bin 560 sandık başkanı ve memur üyesinin yasaya aykırı biçimde 19 bin 623’ünün kamu görevlisi olmayan kişiler arasından belirlendiği iddia edilmişti. YSK, günlerdir kamuoyunda tartışılan iddialara değil tam da kendi görev ve sorumluluk alanındaki bir konuya dayanarak İstanbul seçimlerini iptal etti.
YSK, "Bir kısım sandık kurullarının, ilçe seçim kurullarınca kanuna aykırı oluşturulması ve bu hususun da seçim sonucuna müessir olması nedeniyle, 31 Mart 2019 tarihinde yapılan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptaliyle yenilenmesine” karar verildiğini açıkladı. Şimdi soralım; bu durumda suçlu kim?
Elbette sandık kurulu başkan ve üyelerinin belirlenmesinde gerekli hukuki şartların olup olmadığını denetlemeyen en yetkili Yüksek Seçim Kurulu’nundur.
Aynı zarftaki pusulalar
YSK, aldığı kararda, “Kanuna aykırı sandık kurulu görevlendirmelerini yapan ilçe seçim kurulu başkanları ve üyeleri ile seçim müdürleri ve diğer sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunulmasına” karar verdi. Yani, YSK verdiği karara göre; sandık kurulu başkan ve üyelerinin üçte biri yasaya aykırı atanmış ama YSK’nın haberi yok. Karar 4’e karşı 7 oy ile alındı. Gerekçeli karar çıktığında da 4 hakimin karara yazacağı şerh ile işin hukuki boyutu daha da tartışılacak. Öte yandan, iptal yönünde o kullanan üyelerin görüşünü yansıtan gerekçede, kamu görevlisi olmayan 19 bin 623 sandık kurulu başkan ve üyesinin “seçim sonucuna müessir” yani seçim sonucuna nasıl tesir ettiklerinin de anlatılması gerekir. Eğer bu durum seçim sonucuna bir etki yapmışsa bunu en başında engellemek de YSK’ya düşüyordu. Bir diğer soru şu; “sonuca müessir olan” sandık kurulu başkan ve üyelerinin yasaya aykırı atanmaları yalnızca İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi sonucuna mı tesir etti. Aynı zarf içindeki ilçe belde belediye başkanları, belediye meclis üyeleri hatta muhtarların seçim sonuçlarına tesir etmediler mi? Demem o ki, aynı zarfa konan dört pusuladan yalnızca diğerlerini geçerli sayıp birinin sonucunu iptal etmeye hukuki gerekçe bulunsa bile hakkaniyet ile izah edilemez.