Oral Çalışlar

18 Nisan 2025, Cuma 07:00

Sırrı Süreyya'dan Bakan İdris Naim’e şiirle taşlama

Sırrı Süreyya Önder, tüm toplumu birleştirdi. “Bu millet anlamaz, doğruyu da seçemez” diyerek topluma elbise biçenler, Sırrı örneğini ciddi olarak incelemeliler. Toplum Sırrı’nın kıymetini belli ki anladı. İki günden beri ülke bu arkadaşımızın sağlığını merak ediyor.

Sırrı Süreyya Önder, Kürt değil ama Kürtlerin yoğunlukta olduğu Adıyaman'da büyümüş. Anne-baba Türkmen. Kürt siyasi hareketinin en çok sevilen temsilcilerinden birisi. DEM Parti geleneği içinde istikrarlı şekilde siyaset yapabilmesi de ayrı bir özellik. Zor koşullarda kendini yetiştirmiş bir sanatçı. Bir siyaset insanı, bir devrimci, bir komik adam. Filmlerinin değer ve önemi herhalde bundan sonra da sinema araştırmacıları tarafından yorumlanacaktır. Ben daha çok Meclis'teki konuşmaları üzerinden hatırlıyorum Sırrı’yı.

İlk Meclis Başkanvekilliği görevini üstlendiğinde onun adına endişelenmiştim. Mükemmel bir yöneticilik yaparak, Meclis Başkanlık kürsüsünde gerçek anlamıyla bir farklılık oluşturdu.

Örneğin Meclis kürsüsünden zamanın İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’e yazdığı şiir bir siyasi mizah şaheseri.

2012 yılında, Meclis Genel Kurulu’nda, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin hakkında CHP’nin verdiği gensoru önergesi üzerinde konuşan Sırrı Süreyya Önder (ki o dönem BDP milletvekiliydi) “Ben bir de Sayın Bakana şiir yazdım, methiye diyebiliriz" dedi ve şiirini okudu: “Kurbanam kalın kaşına/ Taç yakışan başına/Bir gün görmesem ey İdris Naim/Yanarım ataşına”

Aslında sadece şiirin kendisi değil, Sırrı Süreyya’nın o şiirden önce ve sonra kurduğu cümleler de son derece espriliydi. “Sayın İçişleri Bakanı’nın bugüne kadar aldığımız bütün günahları için Genel Kurul’un huzurunda özür diliyoruz. Cumhuriyet demek değişim, dönüşüm demektir, biz de değişiyoruz.

(…) Bize gaz sıkmış, canına kurbanım, iyiliğimiz için. Diyarbakır’da gazla sulanmadık bir yer kalmadı, gaz da organikmiş, Sayın Bakanımız yalan söyleyecek değil herhalde. Gensoru verilecek olan sizsiniz, komple. Sayın İdris Naim Şahin başımızın tacı olmalı, ben buradan öneriyorum, Meclis olarak bir milli mutabakat yapalım. Milliyetçi Hareket hazır, AK Parti MYK’ya almadı ama ikna ederiz bir şekilde, olmadı Oslo mutabakatına koruz canım. Geriye kaldı CHP, siz de gelin şu inadı bırakın, anayasaya değişmez bir madde ekleyelim, dünya durdukça Sayın Bakan başımızda dursun. Değişmez İçişleri Bakanı. Sayın Bakan’ın tavrı epik sanat anlayışına uygun.”

Yanlış hatırlamıyorsam dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Sırrı Süreyya’yı alkışlamıştı.

16 Nisan 2025, Çarşamba 07:00

Diyarbakır yolunda Bahçeli

Bizim mesleğin kıdemlilerinden, arkadaşım Yavuz Donat, MHP lideri Devlet Bahçeli’ye, birlikte Diyarbakır’a gitmeyi teklif etmiş ve Bahçeli’den olumlu cevap almış. Bu geziyi ben de izlemek ve tepkileri canlı olarak görmek isterdim. Belki de giderim kim bilir, kısmet…

Bahçeli’nin çok uzun yıllar önce gerçekleşen Diyarbakır gezisini hatırlıyorum. HADEP’li Osman Baydemir’in Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu bir seçim dönemiydi. Bahçeli, 12 Haziran 2011 genel seçimleri öncesi, Diyarbakır’a sembolik sayıda taraftarla gelmiş ve sıcak karşılanmıştı. “Çözüm süreci” yeni başlıyordu. MHP çözümün karşı tarafındaydı. AK Parti dışındaki siyasi güçler çözüm projesine güvenmiyor ve desteklemiyorlardı. Bugünden (2025) tamamen farklı bir tablodan söz etmek mümkün. Siyasi ağırlığın büyük kısmı, bugün çözüm yönündeki gelişmelere olumlu yaklaşıyor. CHP son dönemdeki militan muhalefete rağmen Kürt sorununun çözümünde olumlu tavrını terk etmedi. Tabii asıl olan ve tayin edici olan MHP’nin tutumu. Bahçeli’nin “Silahı bırakın” çağrısı, “Demokratlaşalım” beklentisiyle devam edebilecek mi?

Önce şu anki durumun muhasebesini yapalım. Bahçeli’nin, Öcalan’a önerdiği “Silah bırakın, PKK’yı fesh edin” çağrısı yerini buldu. Beklenti şu: Mayıs ayı içinde, PKK, kongresini toplayacak, kendisini fesh edecek. Yani her şey planlandığı gibi yürürse, sürecin ilk bölümü böylece aşılmış olacak. “Terörsüz Türkiye”nin ikinci adımı nasıl olacak? O noktada, Türkiye’ye ülke olarak sınıf atlatacak daha geniş kapsamlı bir hukuki ve idari değişim gündeme gelecek.

Umarız, DEM’lilerin beklentileri de yerini bulur, yani iyimser düşünenler haklı çıkar. Türkiye terörsüzlük ortamında daha da olumlu gelişmelere sahne olur. DEM Parti’liler, silahın bırakılacak olmasına sıcak bakıyor. Üzerlerindeki silahlı baskıdan kurtulmak istiyorlar. Tabii sürecin temel garantörünün ancak halk olabileceği de ayrı bir gerçek. Halkın beklentisi ise demokrasi, şeffaflık, eşitlik ve daha iyi bir ekonomi.

Eğer Bahçeli’nin Diyarbakır seyahati gerçekleşirse, bu seyahatin Türkiye’nin hem batısının hem doğusunun ruh halini iyi yönde etkilemesi beklenebilir. 1789 Fransız Devrimi’nin o ünlü sloganı da bu noktada insanın aklına geliyor: Eşitlik, özgürlük, kardeşlik…

“Seyahat nedir? Mekan değişikliği mi? Hiç de bile! Seyahat ettiğinizde, fikir ve önyargılarınız değişir.”
Anatole France

 

15 Nisan 2025, Salı 07:00

Kullandığımız takvimin asırlık hikayesi

Emekli büyükelçi, asker, demiryollarının kurucularından Behiç Erkin’in (1876-1961) anılarını okuyorum. Çok fazla bilinmeyen bir tarihi değişimin birinci elden tanığı olarak anlattıklarını sizinle de paylaşmak istedim. Birinci Dünya Savaşı, yıl 1916: “16 Şubat yani Rumi 1332 senesi Aralık ayında, bir akşam geç vakit Genelkurmay İkinci Başkanı (Başkan Enver Paşa) Bronsart von Schellendorf beni çağırttı. Zannedersem Kannengisser Paşa Almanya’ya gitmişti. Yanına girince hiçbir lakırdı etmeden yaverini çağırdı. Yavere 'Ben düşman lisanı kullanmam (yani Fransızca), Miralay Efendi’ye (Herr Oberst) söyleyeceğim şeyleri tercüme ediniz' dedi."

Osmanlı Genelkurmay Başkanlık karargahı. Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya ile Osmanlı arasında imzalanan sözleşme gereği iki ordu ortak komutanlar tarafından yönetiliyor. İki ordunun ayrı takvimler kullanması belli ki işleri karıştırıyor. Alman komutanlar Osmanlı’nın da onlar gibi Gregorian takvimi kullanmasını istiyor. O gecenin devamı şöyle sürüyor: Alman General, Behiç Erkin’e, orduya emir vermesini, bundan sonra orduda Gregorian (Miladi) takvim kullanılmasını istiyor. Behiç Erkin, “Generalden bazı açıklamalar isterim” deyince Alman Komutan kızıyor; “Teessüf ederim ki Miralay Efendi, verilen emirlerin derhal infaz edileceğini bilmiyorlar.” Behiç Erkin bunun üzerine şunları söylüyor: “Bunu ben pekala bilirim. Fakat mesele evvela askeri mesele değildir. Saniyen muharebe meydanında değiliz. Salisen ben Harbiye Nezareti memuruyum. Karargaha mensup değilim. General soracaklarıma cevap vermezlerse emri tebliğ etmekte mazurum.” Behiç Erkin soruları sıralıyor. Ne zaman başlayacağını nerede uygulanacağını soruyor. Alman general sinirleniyor, “Yarın Enver Paşa ile görüşürsün” diyerek konuşmaya son veriyor.

Behiç Erkin ertesi gün Genelkurmay Başkanı Enver Paşa’yı görüyor. Enver Paşa şunu söylüyor: “Sene sayısının 1916 ve sene başının Ocak ayı olacağını söyleyerek emri tebliğ ediniz.” Behiç Bey şaşkın, “Bu tarih yalnız ordu için mi olacak?” Enver Paşa: “Şimdi biz tebliğ edelim, Maliye Nezareti bir tebliğ hazırlıyor. O kanun Meclis’ten çıkınca takvim umum için olacaktır.”

Öğleden sonra Maliye Nazırı Cavit’i gören Erkin vaziyeti ona anlatır. Kanun sonunda Meclis’ten 13 gün ilerletilerek çıktı. Sene sayısı ve sene başı değişmedi. Alman general Bronsart, kendi taslaklarının aynen geçmemesini Behiç Erkin’den bilir. Bu nedenle araları bozulur. Hicri takvimden Miladi takvime geçişin kısa öyküsü böyle…

11 Nisan 2025, Cuma 07:00

Çözüme yürürken umutlar ve kaygılar

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün DEM Parti İmralı heyetiyle yaptığı görüşme, bir dönemece gelindiğinin kanıtı. Görüşmeye katılan taraflara bakarsak… Bir tarafta Cumhurbaşkanı, MİT Başkanı ve konuyu yakından bilen eski İçişleri Bakanı… Karşı tarafta ise toplumun geniş kesimlerinin sempatisini kazanmış Sırrı Süreyya Önder ve eşini faili meçhul bir cinayette kaybetmiş, Kürt siyasi hareketinin önemli isimlerinden Pervin Buldan.

Devlet masada… Masanın diğer tarafında ise diyalog ve anlaşmayı kolaylaştırma yeteneği olan bir ikili. En öncelikli madde, silahın nasıl bırakılacağı ve PKK üst düzey kadrolarının durumu…

Ben bu yazıyı yazarken DEM heyeti görüşmeden çıktı ve gelişmelerin olumlu ilerlediği mesajını verdi. DEM Heyeti “Dünden daha umutluyuz” diyerek toplantıdan ayrıldı. Süreç, Türk toplumunun önemli bir kesiminin desteğini alıyor.

Kürt meselesinin silahtan arınması hangi kalıcı sonuçları doğurabilir? Bölgedeki hayatın kolaylaşması, Türkiye’nin tümünde tansiyonun düşmesi beklenebilir. DEM Parti tarafının beklentisi, anlayabildiğimiz kadarıyla, ilk adımda Öcalan’ın ve siyasi tutukluların geleceğinin belirlenmesi… “Fesih Kongresi”ne katılacak olanların hukuki durumu…

Çabalar eğer özel müdahalelere uğramazsa, değişiklikler, toplumun önünü açacak doğrultuda gelişebilir. Demokrasi ve özgürlüğün en önemli garantisi, toplumun kendisidir. Öte yandan, konuyu ihtiyatla karşılayan ve daha şeffaf yürütülmesini isteyenler de itirazlarını dile getiriyor. Sonuçta, “Uçak, rüzgarı karşısına alarak yükselir, arkasına alarak değil” diye de bir söz var.

Türkiye’nin doğusundaki demokrasi arayışlarının elbette ülkenin batısında da yankısı olacak. En kötü barış, en iyi savaştan daha evladır. Değişimin gerçekleşebilmesi için önce değişime inanmak gerekiyor. Kürt meselesindeki çözüm enerjisi, ülkedeki diğer düğümlenmiş noktaların aşılması açısından da bize yeni kapılar açabilir.

“Yeni bir hedef belirlemek veya yeni bir rüya görmek için asla geç değildir.”

09 Nisan 2025, Çarşamba 07:00

Trump'ın ekibinden: Laura Loomer

Ankara’da bu hafta en çok analiz edilen konu Trump-Netanyahu görüşmesi oldu. Netanyahu, Türkiye’nin Suriye’deki varlığına ilişkin itirazlarını dile getirdi. Trump ise İsrail ile Türkiye arasında dengeleyici ve yatıştırıcı bir tutum sergiledi. Bu tavır Ankara’da olumlu karşılandı.

ABD’de ise Trump’la ilgili başka bir gündem daha var… Laura Loomer adlı Arizona kökenli bir genç aktivistin Trump’ın kararları üstündeki etkisi… Loomer, Trump’ın yakın ekibinden… Hırslı ve fanatik… Özellikle son bir yıl içindeki Trump çizgisinin şekillenmesinde Loomer’ın etkili olduğu düşünülüyor.

Birkaç gün önce, ABD’nin siber istihbarat kurumu NSA’deki üst düzey yöneticilerin görevden alınmasında, Loomer’ın Trump’ı yönlendirdiğine dair iddialar, ortalığı karıştırdı. Bazı kulislere göre Laura Loomer; Başkan Donald Trump, Başkan Yardımcısı JD Vance, Beyaz Saray Sözcüsü Wiles, Ulusal Güvenlik Danışmanı Waltz ve Başkanlık Personel Ofisi Müdürü Gor ile bir araya gelerek “araştırma bulgularını” sunmuş ve yöneticilerin görevden alınmasını sağlamış. Bu görüşme Trump’ın davetiyle Oval Ofis’te gerçekleşmiş.

Laura Loomer, 32 yaşında. Radikal sağcı bir aktivist olan Loomer, Florida’daki bir özel Katolik üniversitesinin televizyon gazeteciliği bölümünden mezun olmuş. ABD’deki sosyal medyada bir izleyici kitlesine sahip. 2020 ve 2022’deki Güney Florida’da da iki kez kongreye aday olan ama seçilemeyen Laura, gösterişli, iddialı, sert tavırlı, süslü, dikkat çekici bir kadın. İsrail yanlısı, göçmen karşıtı ve İslam karşıtı söylemleriyle öne çıkan Loomer, sosyal medya üzerinden Trump’a desteğini her fırsatta vurguluyor.

“Trump’la seks yaptığımı iddia ediyorlar” gibi sansasyonel açıklamalarıyla, ABD popüler kültüründe de yer edinmiş.

Loomer’ın, Harris’i hedef alan ırkçı ve alaycı açıklamaları, Cumhuriyetçi Parti’de de şaşkınlıkla karşılanmış, Trump açıklama yapmak zorunda kalmıştı. “Hint karşıtı” olarak değerlendirilen tutumu, yalnızca Harris ile sınırlı kalmamıştı. Loomer, Elon Musk’ı da “Hint-Çin yanlısı” olmakla suçlamıştı. Loomer’ın Facebook sayfası, ırkçı söylemleri nedeniyle kapatılmıştı.

Loomer, siyasi kariyerini, “Trump’a yakın olmak” üzerine kurmuş. 2024’teki seçimlerden hemen önce, Loomer’ın Trump’ın uçağına binmesinin engellendiğine dair bazı haberler sosyal medyada yer aldı. Trump’ın kampanya ekibi, konuya ilişkin bir açıklama yapmadı. Loomer ile ilişkisi inişli çıkışlı seyir izlese de Trump onu “özgür bir ruh” olarak tanımlıyor. Trump’ın Lewandowski gibi kıdemli danışmanlarının, Loomer’ın Trump üzerindeki etkisini sınırlandırmaya çalıştığı biliniyor.

Loomer’ın komplo teorilerine de ilgisi var: 11 Eylül’ü, “İslamcı terörün ABD’yi hedef alan en büyük örneklerinden biri” olarak nitelendirse de sosyal medyada zaman zaman “11 Eylül’ün tam olarak aydınlatılmadığını” öne sürüyor.

08 Nisan 2025, Salı 07:00

Almanlar, İtalyanlar ve İngilizler şaşkın

 

ABD’nin Avrupa’daki en sıkı üç dostu, İngiltere, Almanya ve İtalya’ydı. Gel gör ki, Trump’ın “Make America Great Again” kampanyası, çeşitli kargaşalara yol açtığı gibi, bu üç dostu yaralayan ve inciten bir kabalığa dönüşüyor. İngilizler, Almanlar ve İtalyanlar, ABD’nin yeni çizgisini anlamakta zorluk çekiyor. “Amerikan kültürü” adını verdiğimiz olguda en büyük rolü bu üç ülke oynamıştır.

Trump da bu kültürel köke meydan okuyor ve onu sarsmaktan geri durmuyor. ABD ile tırmanan gerilim nedeniyle yeni yollar düşünen AB ülkelerinde değişik analizler yapılıyor. ABD’ye yönelik en kapsamlı eleştiriler, Avrupa’dan geliyor. Bu ülkelerden biri de İtalya. Corriere Della Sera’da bu hafta yer alan bir makale, ABD’nin kendini izole etmesinin yanlışlığına dikkat çekiyor. Makalede, Amerika Birleşik Devletleri'nin gücünün, Roma İmparatorluğu'nun stratejisine göre oluşturulmuş bir ittifaklar sisteminde yattığı öne sürülüyor. ABD, farklı halklar, kültürler ve paktlar üzerine kurulu bir devlet olarak yükselişe geçmişti.

Gücünü, dünyanın en parlak beyinlerini ve bunun yanında da ucuz işgücünü toplamasından ve tabii dünyanın birçok yerindeki askeri varlığından alıyordu. Ancak şu an bütün bu tabloyu anlamsız bularak kendini izole eden ve dijital teknolojideki üstünlüğünü de kaybetme riski olan bir ABD politikası söz konusu. Bu gerilim, son haftalarda, ABD’yi ziyaret eden Avrupalıların sınırlarda ciddi sıkıntı ve eziyetler yaşamasına da neden oluyor.

Corriere’nin manşetlerinden biri de şu: “ABD'den Kanada’ya geçmeye çalışırken 19 gün boyunca gözaltına alınan 28 yaşındaki İngiliz turist Becky.” İngiltere’yi, ABD’nin Avrupa kıtasındaki en güçlü ve en köklü müteffiki olarak biliriz. Genellikle, İngiltere ve ABD arasında, seyahat serbestisi açısından en ufak bir sorunun olmadığını düşünürüz. Ancak bu ikinci Trump döneminde, bazı İngiliz turistler, ABD’ye giriş çıkışlarda, ciddi sorunlar yaşıyor. Pasaportu, bagajı, cep telefonu ve ayakkabı bağcıkları elinden alınan ve ardından bir gözaltı kampındaki yatakhaneye kilitlenen Becky adlı İngiliz genç kadın, Avrupa genelinde büyük şaşkınlığa yol açtı.

Becky, Filistin taraftarı bir kişi de değildi, sıradan bir İngiliz turistti. ABD yönetiminin, turistlere bu tür muameleler yaparak, Avrupa karşısında psikolojik üstünlük kurmaya çalıştığına dair yorumlar yapılıyor. Başkan Trump ile yardımcısı Vance arasında da bir farktan söz etmek mümkün. Vance’in geçen ay ortaya çıkan özel yazışmalarında, Avrupa’ya dair çok sert ifadeler vardı. Vance, bir yazışmasında, Avrupa’yı “bedavacı olmak”la yani “ABD’nin sırtından geçinmek”le suçlamıştı. Almanlar ise öfkelerini ABD borsalarından çıkartıyor. “Satın ABD hisselerini!” diyorlar.

04 Nisan 2025, Cuma 07:00

Milyon dolarları saçtılar, seçimi kaybettiler

Elon Musk, ABD yönetimindeki görevinden ötürü servetinin eridiğinden şikayetçi. Hükümetteki görevi, şirketlerine zaman ayırmasını engelliyormuş. Elon Musk’ın en ünlü şirketi, elektrikli otomobil üreten Tesla. Tesla’nın hisseleri son aylarda sert şekilde düştü.

Tabii bu kadar “kendine odaklı” karakterlerin uzun süre uyum içinde çalışması kolay değil: Trump ile Musk arasındaki ego savaşı son günlerde daha belirgin hale gelmeye başladı. Trump, Musk’a Tesla’ya daha çok zaman ayırmasını tavsiye etmiş. Bu çıkış “Beni daha fazla meşgul etme” şeklinde yorumlanıyor.

Birkaç gün önceyse Elon Musk, elinde milyon dolarlık çeklerle, yargıç seçimlerinde, çekilişle para dağıttı. ABD’deki eyalet yargıçları halk tarafından seçiliyor.

Musk, 1 Nisan’daki Wisconsin Yüksek Mahkemesi seçimleri öncesinde düzenlediği etkinlikte, iki şanslı genç taraftarını sahneye davet ederek onlara birer milyon dolarlık çekler verdi.

Bu paralar, Musk ve Trump’a “engel” olarak görülen yargıçlara karşı hazırlanan dilekçeyi imzalayan kişiler arasında yapılan çekilişin kazananlarına verildi.

Musk, çekleri verirken, onların nasıl kullanılacağına dair bir koşul öne sürmedi. Yani çekleri alan bu iki genç insan, milyon dolarlık ödüllerini tamamen kendi keyiflerine göre harcayabilecek.

Elon Musk’ın sıra dışı bir yöntemle desteklediği adaysa, seçimi kazanamadı. Hem çabalar hem de paralar boşa gitti. Bu kampanyada harcanan toplam paranın ise 100 milyon dolar olduğu söyleniyor. Musk gelişigüzel dağıttığı milyon dolarlık çeklere rağmen Schimel’i seçtirmeyi başaramadı ve demokratlar tarafından desteklenen Susan Crawford yargıç olarak seçildi.

Musk’ın para dağıtarak halkın iradesiyle karşı karşıya geldiği yorumları yapılıyor. Öte yandan, ABD’de bu tarz müdahaleler normal karşılanabiliyor. Sonuçta Elon Musk, Wisconsin’deki mahkemenin çoğunluğunu ele geçiremedi.

01 Nisan 2025, Salı 07:00

Viktor Orban’ın sonsuz iktidar rüyası

Avrupa’da Macaristan’ın geleceği yoğun şekilde tartışılıyor. Avrupa’nın bu konuya ilgisinin bir nedeni de Rusya- Ukrayna meselesi. 2010 yılından beri Macaristan’ın yönetiminde olan Viktor Orban, bütün yönleriyle, tam bir sağcı lider… 2022 seçimlerinde yüzde 52.5 ile seçilen 62 yaşındaki Orban, etnik milliyetçi, göçmen karşıtı, medya, yargı ve üniversite üzerinde baskı kuran, komplo teorilerini seven, Arap karşıtı, Filistin karşıtı bir politikacı… Anayasa Mahkemesi'nin yetkilerini kısıtladı, yargı bağımsızlığını zayıflattı.

Orban’ın hayat öyküsünde pek çok çelişki var: Gençliğinde Soros Vakfı’ndan aldığı bursla İngiltere’de eğitim görmüş olmasına rağmen sonrasında Soros konulu komplo teorilerinin başını çeken bir kişiye dönüştü. Berlin Duvarı yıkılırken, AB’nin, Doğu Avrupalıların gözündeki cazibesi; eriştiği refah düzeyi, özgürlükler ve evrensel hukuka duyulan özlemden kaynaklıydı. AB, Sovyetler dağılırken, Doğu Avrupa ülkelerinin batı dünyasına ve sistemine adapte olmalarını ve ona katılmalarını umuyordu. Dünyada rüzgar, liberal demokrasiden yana esiyordu. Bazı Doğu Avrupa ülkeleri, AB’ye ve batı bloğuna adapte olurken, başka ülkelerde işler farklı gelişti. Polonya batı bloğuna adapte olmak konusunda çok istekli bir tutum sergiledi ve ekonomik açıdan da atılım yaptı.

Ancak Macaristan, AB içinde aykırı bir kutba dönüştü. Özellikle de Ukrayna konusundaki Rus yanlısı tavrıyla AB’den ayrıştı. Slovakya ve Romanya gibi ülkeler ise iki arada bir derede bir noktada. Romanya’da, son cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci turunda en yüksek oyu alan Rus yanlısı adayın, cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turuna girmesi, AB yanlısı güçler tarafından engellendi. AB’nin çeşitli ülkelerinde, Brüksel’le uyumsuz eğilimlerin var olması normal. Bütün bunlar içinde en fazla güce sahip ve en uyumsuz olansa, Macaristan lideri Viktor Orban. Onunla birlikte Macaristan’ın bir seçimli otokrasiye dönüştüğü düşünülüyor.

Orban’ın iktidarı asla bırakmak istemediği ve bir “ebedi güç rüyası” yaşadığı öne sürülüyor. Öte yandan, Macaristan’daki gündelik yaşamda, Orban’ın otokratik gücünün çok hissedilmediğine, hayatın normal aktığına dikkat çekiliyor. Macaristan, birçok yorumcuya göre AB’deki ilk diktatörlük. Buna rağmen, Budapeşte’nin Orban’a muhalif belediye başkanı Gergely Karácsony, bazı sokaklara Orban’la dalga geçen isimler verebilmiş. Budapeşte’ye giden bir turistin Orban’ın etkisini doğrudan hissettiği nokta, Macar kadınlarının çocuk yapmasını teşvik eden billboardlar. Trump yönetiminin kalkınma yardım kuruluşu USAID'i kapatma kararı da Orban’ın işine geldi. Trump-Putin-Orban üçlüsü arasında güçlü bir bağdan söz ediliyor. Macaristan; AB normlarıyla, AB standartlarıyla en uyumsuz AB ülkesi. Macaristan’ın geleceğinin ne yönde şekilleneceğini, kimse öngöremiyor.