Her türlü kötülüğü kendi dışımızda aramak, insani bir tepkidir. Kendini temize çıkarma refleksi, insanın kendini korumasının da parçasıdır. Normal bir reflekstir. Tabii suçu kendi dışımızda ararken onu aradığımız adres karşı mahalle de olabilir, rakip takım da olabilir, farklı meslek sahibi de olabilir. Say say bitmez. Şöyle de bir söz vardır: “İnsan başkasını kendi gibi bilir, o yüzden de en büyük kilitler hırsızların kapılarında olur.” Gelişmiş ülkelerde, deneyim ve bilgi birikimi yüksek topluluk ve kişilerde, özeleştiri alışkanlığı daha fazladır. Suçu başkasında bulmak yerine, öncelikle “Acaba benim bir hatam yok mudur?” sorusunun yaygınlığı, kültürel gelişmişlikle orantılıdır.
Özeleştiri, bir kültürel birikimin ifadesidir. Türkiye’nin son yıllarda uluslararası alanda ciddi sorunlarla yüz yüze gelmesi, bölgesel çatışmaların yaygınlaşması, dış politika konusunu da zaman zaman öncelikli mesele haline getirdi. Suriye, Libya, Doğu Akdeniz, Ege kıta sahanlığı, Azerbaycan- Ermenistan savaşı, S-400’ler vb. konular, gündemimizi belirledi.
Zorluklar kolaylıklar
Dış politika hem kolay hem zordur. Kolaydır; toplumun genel havasına uyar, ‘öteki’ne, (bu bir başka ülkenin lideri olabilir, bir devlet olabilir, tanınmış bir yabancı siyasetçi olabilir) verip veriştirirsiniz. Gerek gördüğünüzde İtalyan Başbakanı’nın D’alema olan ismini ‘Dallama’ya çevirir ve küfrü basarsınız. Hemen takdir ve taltif edilirsiniz. Dış politika zordur; eğer genel eğilimden farklı düşünüyorsanız, uygulanan yöntemleri eleştiriyorsanız, işiniz kolay değildir.
Ağzınızı açarken, sözlerinizi söylerken her şeyi gram gram tartarsınız, hesaplarsınız, ölçer biçersiniz. Tabii eğer duruşunuz kritik konularda ortalamadan ayrışıyorsa, ne kadar özen gösterirseniz gösterin, başınızın derde girmesi mümkündür. Türkiye, inişli çıkışlı bir grafiğe sahip. Bazen, tabu sayılan meseleler konuşulmaya başlanır. Daha önce söylenmeyen sözler gündeme gelebilir. Batı’yla ilişkiler iyiye gider, özgürlükçü bir hava eser. Yazıp konuşmak daha rahat hale gelir. Eleştiriye açık bir hava eser.
Yargı belli ölçülerde adaletli davranır, toplumsal hoşgörü yükselir. Örneğin yıllarca Kürt sözcüğü yasaktı. Sonra gün geldi, bu meselenin çözümü için devlet risk aldı, önemli hamleler yaptı. Ama ne yazık ki, bu konu çözülemeyince ‘eski normal’ yeniden geldi ve yerleşikleşti.
Bütün bu sürecin en önemli iki kelimesi hep ‘dış güçler’ oldu. İçeride sorun çözülemeyince, demokrasi gerilemeye başlayınca, bu iki sözcük gündeme gelir. Köy kahvesinde de Millet Meclisi’nde de… ‘Dış güçler’ büyülü bir tamlama olarak imdadımıza yetişir.