Seçimden önceki son yazım. Seçimler, seçmen açısından bir hesap sorma, hesap yapma, siyasete not verme görevidir. Siyasetçiler içinse; geçmişte kendi hataları veya devraldığı geleneğin yaptıkları hatalar adına bir özeleştiri fırsatıdır. Helalleşme imkanıdır. Eğer kazanırlarsa bunun keyfini yaşama mutluluğudur. Sağlıklı demokrasinin temeli, adil ve güvenilir seçimdir. Adil ve güvenilir seçimin ilk şartlarından biri, seçim güvenliğidir, seçmenin istediği zaman iktidarı değiştirebileceği inancıdır, fırsatıdır.
Bakıyorum, bir kesim “helalleşme” çağrısından hoşlanmıyor. Helalleşme, bir anlamda özür dileme, yaraları sarmanın ilk adımıdır. Geçmişte bu ülkede insanlara inançları, etnisiteleri, mezhepleri, siyasi görüşleri nedeniyle çok acılar çektirildi. Hâlâ sona erdiğini de söyleyemeyiz. Türkiye son 20 yılda çok gelgitli bir süreç yaşadı. Önce eleştirel bir bakış açısıyla, “Ötekilerin ('Öteki Türkiye'nin) dertlerine bir çare bulunabilir mi?” arayışı başladı.
Bu konuda iki kutuplu Türkiye’nin her iki kutbu da ciddi bir altüst oluş yaşadı. Muhafazakar siyaset, askeri vesayetin çemberini kırarak bir sivil hamle yaptı. Taşlar yerinden oynadı. Devlet adına özürler dilendi, yok sayılan kimlikler için çalıştaylar, çözüm süreçleri düzenlendi. Öncekilerin tehlike saydığı ve “irtica” adını verdiği güç, bir anda iktidara ortak oldu.
Daha ileri giderek iktidarın sahibi haline geldi. Tabii bu değişim uzun yılların birikiminin, açmazlarının, zaaflarının aynı zamanda masaya dökülmesiydi. Şunu gördük: Vesayete karşı olmak, haksızlığa baş kaldırmak, demokrasiyi içselleştirmeyi, farklı olanı anlama yeteneğini, beraberinde getirmiyor. Eğer bir iktidar denetlenemeyecek kadar güç biriktirmişse, o iktidar için artık yalnızca kendi varlığı ve geleceği öne çıkıyor. Şimdi bir seçimin daha kapısındayız.
Gelecek tartışmalarının ötesinde bir rejim tartışmasıyla yüz yüzeyiz. İktidar, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adını verdiği sistemin başarılı olduğunu ve kalıcı olması gerektiğini söylüyor. Muhalefet ise 70 yıla yakın süredir zaman zaman kesintilere uğramış olsa da Türkiye halkının alışkın olduğu Parlamenter Sistemi savunuyor; tek adam yönetiminin, demokratikleşmeye zarar verdiğini düşünüyor.
Ortak akıl, son yıllarda çok kullandığımız bir deyim. Yani danışarak, tartışarak, konuşarak, uzlaşarak karara varabilmek. İşte helalleşme bu noktada bir çözüm kapısı olabilir. Ağır aksak da olsa geçmişe göre daha ileri bir noktadayız. Her demokratik seçim, bir birikimi beraberinde getiriyor. Her seçim bir umuttur. Umarım Türkiye bu sınavdan da başarıyla çıkar.