Oral ÇalışlarHeykeller, bayraklar, aç karnına milliyetçilik

HABERİ PAYLAŞ

Heykeller, bayraklar, aç karnına milliyetçilik

“Hindistan’da dev heykeller yapılıyor” haberi ilgimi çekti. Heykel haberi şöyle: “Hindistan'da inşa edilen dev heykeller ülkede yeni bir trend haline geldi. Dünyanın en uzun heykeli olan, bağımsızlık liderlerinden Sardar Vallabhbhai Patel’in 182 metrelik heykelini 2018'de törenle açan ülkede son dönemde bir heykel furyası yaşanıyor.” Yapımı yıllar süren, inşa çalışmalarında binlerce kişinin çalıştığı dev heykellere servet harcanması bazı eleştirilere yol açınca, olayı destekleyen yöneticiler, heykellerin turizmi canlandıracağını savunuyor ve ekliyorlar: “Heykeller ülkemizin milli gururunu yansıtıyor.”

Haberin Devamı

Heykel haberini okuyunca, 20 yıl önce yaşadığımız bir ilginç anıyı anımsadım. 2003 yılıydı. Irak’ın ABD tarafından işgalinin ardından Türkiye’de değişik çevrelerden, değişik siyasi eğilimlerden bir grup insan, bir araya geldik. Doğu Konferansı adını verdiğimiz bu grubun içinde gazeteciler ve akademisyenler yer alıyordu. Niyetimiz, bölge ülkelerindeki aydınlarla ilişki kurmak ve ABD işgaline karşı ortak bir tutum belirlemekti.

Aralarında Hrant Dink’ten Mehmet Bekaroğlu’na, Yıldız Ramazanoğlu’ndan Nuray Mert’e, İhsan Aktaş’tan Mustafa Karaalioğlu’na, İpek Çalışlar’dan Nihat Genç’e çok sayıda isim daha önce çok da bilmediğimiz, Ortadoğu dünyasının aydınlarıyla tanışacak olmanın heyecanı içindeydik. İlk gezimiz Suriye ile başladı. Onu İran, Lübnan, Ürdün, yeniden Suriye, Ermenistan, Mısır gezileri izledi. Doğu Konferansı, Türkiye’de kutuplaşmaya karşı bir ağırlık oluşturmak açısından da etkili bir girişimdi.

Ürdünlü rehber

Doğu Konferansı ekibi olarak Lübnan’ı dolaştık. 2003 yılının ilk ayları olmalı. Ülkenin önde gelen siyasi liderleriyle; Dürzi lideri Velid Canbolat’la, dini lider Fadlallah’la görüştük, Hizbullah lideri Nasrallah’la oldukça gizli yollardan giderek buluştuk. Hrant’la Beyrut’un Ermeni mahallesini dolaştık. Epeyce yoğun bir gün geçirdikten sonra Ürdün’e otobüsle gitmek üzere yola koyulduk.

Lübnan-Suriye sınırına gelince durdurulduk. Suriye, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarından vize istemiyordu, ancak gazeteciler meslek vizesi almak durumundaymış. Aslında Suriye üzerinden Ürdün’e geçecektik. Sınırda kaldık. Türkiye’yi aradık, sanırım o tarihlerde Abdullah Gül dışişleri bakanıydı. Ona ulaştık. Uğraş didin, sonunda geçiş iznini kopardık. Yorgunluktan bitap düşmüştük. SuriyeÜrdün sınırında yeniden otobüsten indirildik.

Haberin Devamı

Tek tek kontrolden geçtik. Artık hedefimiz Amman’dı. Birçoğumuz, uyuklamaya başlamıştık. Bu arada, otobüsümüze Ürdünlü rehber bindi. Kimsenin dinleyecek hali kalmamıştı. Rehber yine de görevini yerine getirmek amacıyla anlatıyordu. Konuşmasının bir yerinde, Ürdün’ün bir önemli özelliği olduğunu da vurgulamayı ihmal etmedi. “Dünyanın en büyük bayrağı Ürdün’dedir” dedi. Zaten yorgun ve perişan haldeydik. “En büyük bayrak” lafını da duyunca her birlikte bağırmaya başladık: “Susturun şu adamı…” Büyük heykeller, büyük bayraklar…

Bunlar bir kompleksin, bir geride kalmışlığın sembolüne dönüşüyor. Bilimde, sanatta ileri gidemeyenler, bayraklara sarılıp, milliyetçilik üreterek tatmin olmaya çalışıyor. Övüneceksen, ülkenin zenginliğiyle, kültürel çeşitliliğiyle, ötekine olan hoşgörüsüyle, demokrasisiyle övün…

Haberin Devamı
Sıradaki haber yükleniyor...
holder