Alevilik meselesi, dağılan Osmanlı ve yeni Cumhuriyet ile birlikte bir temel mesele olarak günümüze intikal etti. Büyük facialar, ağır insanlık suçlarının işlendiği çatışmalar yaşandı. Hâlâ bu konu çözüm bekliyor. Biraz geçmişe gidelim: İmparatorluğu Sünni/Hanefi/Türk kimliği temelinde yeniden inşa etmek isteyen, Padişah II. Abdülhamit’ti. Bu siyaseti ondan devralıp hayata geçiren, İttihatçılar oldu. Birbirinin zıttı olarak düşünülen iki siyasi figürün benzer hedeflere yürümesi, tarihin cilvesiydi.
Profesör Selim Deringil, II. Abdülhamit döneminde Anadolu’da genel bir Müslümanlaştırma siyaseti görüldüğüne dikkat çekiyor: Deringil’e göre Anadolu’da en hızlı Müslümanlaşma 19. ve 20. yüzyılda yaşandı. Her şey son yüzyılın içinde şekillendi. Hanefilik her zaman Osmanlı’nın resmi mezhebi oldu. Deringil’in analizi özetle şöyle: “Aleviler, Osmanlı’da her zaman azınlıkta oldu. Yavuz Sultan Selim’den itibaren Alevilere ‘içimizdeki öteki’, ‘tehlikeli’, ‘beşinci kol’ gibi tamamen yanlış algılamalarla yaklaşıldı ve zaman zaman Alevi kırımları yaşandı.
II. Abdülhamit döneminde, Müslümanlara Hanefilik dayatıldı. Çünkü II. Abdülhamit’in başlıca amacı dışa ve içe karşı sırtını dayayabileceği güvenilir bir Müslüman nüfus yaratmaktı. II. Abdülhamit döneminde Hanefi inancını yaymak için seyyar medreseler kuruldu. Bu medreselerde genç ulema misyoner olarak yetiştirildi ve bunlar Şiileri Sünnileştirmek üzere Irak’a, Suriye’ye gönderildi. Şafiler de Hanefileştirilmeye çalışıldı.
O dönemde de Sivas mezhepsel yapısındaki farklılıklar nedeniyle önemli hedeflerdendi.” II. Abdülhamit, dağılan imparatorluğu ayakta tutabilmek açısından, Sünniliği bir çimento olarak gördü. Ulus devlete temel hazırlama doğrultusunda, farklı din ve mezhepleri “Müslümanlaştırmak” ve “Sünnileştirmek” hedefine odaklandı. Onu İttihat ve Terakki Partisi izledi. İttihatçıların 'yöntem'i de 'Hanefilik yoluyla Türkleştirme'ydi.
Aynı siyaset Cumhuriyet döneminde de sürdü. Büyük acılar yaşandı. 'Sünni-Türk' tanımının egemenliği, bir ölçüde de olsa sağlandı. Ancak Cumhuriyet’in Sünnilik tanımıyla halkın Sünniliği yaşayış biçimi arasında ciddi bir fark söz konusu olduğundan, kendisini Sünni olarak görenlerin geniş kesimi de dışlanmışlık psikolojisi içine girdi.
Aleviler, toplum mühendisliğiyle 'halledilebilecek' bir konu değil. Anadolu’da sağlam kökleri olduğu gibi kendilerini koruyabilecek örgütlenmelere de sahipler. Sünni ulema ne kadar dışlarsa dışlasın, hangi saldırılar tertiplenirse tertiplensin, Alevilik tartışması bugünlere kar topu gibi büyüyerek geldi.
Aleviler var ve kültürlerini, kimliklerini koruyor. Onlar bizim varlığımızın parçası. Demokrasiyi ancak birlikte derinleştirebiliriz. Son saldırılara karşı toplumun her kesiminden tepki gösterilmesi dikkat çekicidir. Bu konuda epeyce mesafe aldığımızı ve Alevi kimliğinin kabulü yönünde bir uzlaşma zemininin oluştuğu söylenebilir. Önümüzde her şeye rağmen büyük zorluklar olduğunu da unutmuyoruz.