Kendimizi aşağılamak için bulduğumuz bir slogandı bu: Eller aya, biz yaya. Trafik dahil, karşılaştığımız her aksaklıkta bunu mırıldanırdık:
- Eller aya, biz yaya. İllallah... Çocukluğumuz hep böyle geçti.
*
Delikanlılık yıllarımızda, işi şakaya vurduk. Onlar, Ay’a gittikçe “Biz Heybeli’de her gece mehtaba çıkardık.”
Dolayısıyla da: “Sandallarımız neş’e dolar, zevke dalardık.” Ne güzeldi yahu. Sultaniyegâh gecelerdi onlar.
*
Şimdi uzaya sahiden de gitmek üzere kahraman bir Türk Pilotu hazır... Yedeği de hazır.
Onlara astronot ya da kozmonot denir mi bilemem... Galiba bu sebeple Pilot diyoruz. Kahraman Pilot. Yolculuk sonbaharda.
*
Peki, astronot ve kozmonot arasında ne fark vardı ki? Vardı. 50-55 yıl önce...
Amerikan-Rus uzay rekabetini, Türk zekası bakın, şöyle vurguluyordu: Astronot, Ay’dan gelendir, kozmonot ise Ay’a giden. Evet...
Amerikan tarafına iltimas geçen bir tarifti bu. Ne yapalım? Antikomünist damar diyelim.
*
Her neyse. Biz dönelim esas konuya. İki kahraman Türk Pilotu sayesinde, şu eller aya, biz yaya muhabbeti bitecektir inşallah.
Nerelerden nerelere geldi Türkiye. Kılıçdaroğlu kazanırsa, belki uzayda bir seçim irtibat bürosu bile kurabilir.
Tahsisat hazırdır sanırım. Atatürk Havalimanı’nı Amerikalılara tahsis etmiyor mu?
Sözü sözdür. Haydi bakalım öyleyse. Sultaniyegah’tan devam:
“Al sazını sen sevdiceğim...
Şen hevesinle.”