İstanbul’dan Ankara’ya doğru yola çıkan bir aile, yanarak 78 kişiye mezar olan Grand Kartal Otel’i görmek için yolunu değiştirmiş, 30 kilometre yol kat etmiş. Bir kaza olunca kaza yerini görmek isteyenlerin yarattığı trafiği düşünün.
Benzer kafa. Ailenin görüntüleri ‘cehalet, kötü kalplilik’ gibi etiketlerle yerden yere vuruluyor. Oysa niyetlerinin acılı ailelere veya çalışma ekiplerine zarar vermek olmadığı kesin. Bu aileden milyonlarca var. ‘Felaket turisti’ deniyor bu tür ziyaretçilere. Dünyada her yıl felaketlerden zarar gören yerleri milyonlarca kişi ziyaret ediyor! Doğal afetler dahil! Yeni nesil bir tür. İnsan kaynaklı veya çevresel bir felaketin meydana geldiği yerleri ziyaret edip hatıra fotoğrafı çektiriyorlar. Hatta bunu yaparken hayatını tehlikeye atıp ölenler de var. Örneğin Amerikalı bir turist, selfie çekmek için izinsiz girdiği İtalya’daki aktif bir yanardağ olan Vezüv Yanardağı’na düşüp yaralanmıştı 2022’de. İzlanda’da insanların evlerinden tahliye edilmesine neden olan volkan patlamaları sonrası felaket turistleri fotoğraf çekmek için en iyi manzarayı bulma yarışına giriyor...
TRAJEDİ SÖRFÜ
Bu tür ziyaretler, insanların empati ve anlama arzusundan değil; daha çok merak ve sansasyon arayışından kaynaklanıyor. Modern toplumun medya tüketimi ve trajedilere yaklaşımıyla bağlantılı. Sürekli olarak felaket haberlerine maruz kalan, bir trajediden diğerine ‘trajedi sörfü’ yapan kişiler, zamanla bu tür olaylara karşı duyarsızlaşabiliyor. Bir olayın şoku, bir sonraki büyük trajediyle hızla unutuluyor. İnsanlar, trajedileri görülmesi gereken birer ‘deneyim’ olarak algılayabiliyor. Korkunç bir gidişat bu. Trajedilere karşı duyarlılığımızı kaybettiğimizde, gerçeklerden kopuş da başlıyor. Trajedi, ‘tüketilebilir bir içeriğe’ dönüşüyor. Felaket turizmi, modern dünyanın bir yan ürünü yani. İletişimin bu kadar hızlanmasının yarattığı deformansyon, bir tür bedel.
KORKTUĞUN ŞEYLER NAMUSUNDUR
Platon’a göre ‘cesaret’, korkusuz olmak değil. Tehlikenin farkında olmadan atılmak da değil. Neyin değerli olduğunu anlamak ve doğru olandan korkmamak. Sevdiğin birini kaybetmekten korkmanın, ölmekten veya servetini yitirmekten daha büyük bir korku olması. Şöhretini koruma çabası yerine, adalet için sesini yükseltmekten korkmamak. Hayatı, tehlikelerin farkında olarak yaşamak. Demek ki cesaret, tam da bu nedenle az bulunur bir şey. Platon, “Çocuklar korkusuz, cesur değildir; sadece neyin korkutucu olduğunu bilmezler. Tehlikenin nerede olduğunu, hangi risklerin alınmaya değer olduğunu anlamazlar” diyor. Peki yetişkinler? Asıl tehlike, yetişkinlerin korkulması gereken şeyleri anlamamasında. Bir otorite figürünün sessizliği, bir tanığın bakışlarını kaçırması, bir karar alıcının korkulması gereken yanlış şeylere bağlanması... Bunlar ödleklik Platon’a göre... İnsan, korkusuz yaşamaya çalışan bir varlıktır. Onun için kahramanlık hikayelerine hayran oluruz. Korkmaktan korkarız. Korkmadan yaşayabileceğimiz bir hayat kurmaya çalışırız. Ama asıl felaket, yanlış şeylerden korkmaktan korkmamakla başlıyor. İyi haber; cesaret öğrenilebilen bir erdem. Onun için en başından, hayatta nelerin savunulmaya değer olduğunu öğretmemiz gerek çocuklarımıza. Onlara bilgelik, adalet, sevgi ve dostluğun zenginlik, ego ve kibirden üstün olduğunu göstermeliyiz. İnanılmaz bir hızda ‘geliştiğimiz’ yeni dünyada, insan olarak kalmaya devam edebilmemiz için.
EN ZENGİN ADAM NEYE AŞIK OLUR?
Aşkın en büyüleyici yanı, asla mantıklı olmaması. “55 yaşında, estetik takıntılı, 4/10 bir gazeteci, nasıl oluyor da dünyanın en zengin ikinci adamını kendine aşık ediyor?” Bu soru, milyonlarca kez paylaşıldı. Amazon’un kurucusu Jeff Bezos’un 2019’dan bu yana aşk yaşadığı Lauren Sanchez’i kastediyorlar. Sanchez, Trump’ın yemin töreninde frapan kıyafet tercihleriyle en dikkat çeken konuktu. Onunla ilgili bu soru, toplumun aşkı puanlarla, kalıplaşmış görsellikle tanımlamaya çalıştığı bir dünyada kolayca sorulabiliyor. Ama gerçek bir romantik ilişki, asla bu yüzeysel ölçütlere uymaz; yaş, güzellik, para gibi kurallara uymak zorunda da değildir. Bezos’un Sanchez’e attığı mesajlar ortaya çıktığında ona “Alive girl” diye hitap ettiği ortaya çıkmıştı. Yani “canlı kız” diyordu. Bu ilişkiyi anlamanın anahtarı bu hitapta. Sanchez, onun hayatında birçok şeyi değiştirdi. Onu hayata bağladı çünkü. Bizim için ‘doğru insan’, bizi hayata bağlayan, dönüştüren, dünyayı yeni bir ışıkla görmemizi sağlayan, kendimizi sevmemizi sağlayan bir his yaratır. İşte sizi canlı kanlı hissettiren bu his, milyarlarca doların satın alamayacağı bir doyum.