Brezilya’da 1992’de yapılan ilk iklim zirvesinden, 1997’deki Kyoto Protokolü’nden bu yana hangi sözler tutulabildi ki? Aksine, dünya o tarihlere göre daha kirli. Karbondioksit salınımı daha fazla. Glasgow’da bu hafta başlayan iklim zirvesinde hükümetler yine küresel sıcaklık artışını kontrol altında tutmak için sözler veriyor. Bu sefer farklı olan nedir ve dünyayı neler bekliyor?
Meteoroloji Profesörü Mikdat Kadıoğlu’na danıştım:
İnsanlıktan önce de seller, kuraklıklar olmamış mıydı? Biz neden sorumluyuz bu iklim olaylarından?
İklim hep değişmiştir. Dünyanın ısınma soğuma döngüsü 150 bin yılda bir yaşanıyor. 1 derece ısınıyor, 1 derece soğuyor. Bizim rolümüz bu döngüyü hızlandırmış olmak. Bu 1 derecelik ısınma son 150 yılda yaşandı. Ekolojik sistem, meteorolojik sistem bu hıza ayak uyduramıyor. Yok edilenlerin yerine yenisi konulamıyor. O nedenle ‘ani iklim değişiklikleri’ yaşanıyor.
SADE VATANDAŞIN ÜÇ GÖREVİ
İklim değişikliğine neden kriz diyoruz?
Olaylar akut ve kronik olarak değerlendiriliyor. Akut olanlara hemen tepki gösterilir. Kronik olan uzun vadelidir, zamana yayılır. İklim sorunu kronik bir olay. Şimdiye kadar bu nedenle acil eylemler ertelendi. Akut gibi göstermek için artık ‘kriz’ deniliyor.
Sade vatandaş ne yapsın bu kriz için?
Üç şey: Enerjiyi, gıdayı, suyu daha az tüket + Yeniden kullan + Geri dönüştür. Geri dönüştürmeyi sadece çöpleri ayırmak gibi düşünmeyelim. Kullanmadığın, ihtiyaç duymadığın kıyafetini, eşyanı arkadaşına vermek gibi de düşünebiliriz. En iyi enerji, kullanılmayan enerjidir. Yani tasarruftur. Doğa, insansız çok rahat yaşayabilir. Ama insanın doğaya ihtiyacı var. İnsanı korumak için doğayı korumamız gerekiyor.
2015 Paris Anlaşması’nı imzalayan 197 taraftan şimdiye kadar sadece 17’si yasal düzenlemeler yaptı. Glasgow’daki taahhütlere inanmalı mıyız?
İnanalım. Önemli olan riski yönetilebilir seviyede, kontrol altında tutmak. Toplam fayda önemli. Bu hedefin tek bir reçetesi yok. Yenilenebilir enerjiye geçmek, elektrikli araçlar kullanmak, ağaç dikmek çözümün parçası ama yetmez. Ülkelerin samimi olduklarını göstermeleri gerek.
Zirve için Glasgow’a giden liderlerin 400 özel jeti iki haftada 13 bin ton karbondioksit salınımına yol açacak.
ÇEVRECİ MAKYAJLI ZEHİR
Samimiyeti nasıl ölçeceğiz?
Kömür kullanımına bağımlılık devam ediyorsa, deniz kıyıları dolduruluyorsa, tarım alanlarına organize sanayi siteleri kuruluyorsa, dere yatakları yapılaşıyorsa yönetim samimi değildir. Lip service (sus payı/dudakların çalışması) yapılıyorsa, yeşil badanacılık varsa samimi değildir.
Yeşil badanacılık ve lip service nasıl yapılıyor?
Bazı ülkelerde iklim okuryazarlığı yok. Liderler çevreciliği sözde destekleyip eyleme geçmiyorlar. Yani ‘lip service’ yapıyorlar. Halk da sorgulamıyor. Yeşil badanacılık da kötü olanı, çevreye zararlı olanı, zehir içereni yeşile boyayıp satmaya deniyor. Organik sigara gibi. Sigara zehirdir, organik olsa ne yazar? Örneğin belediyelerin su geçiren arnavut kaldırımlarını asfaltla kaplayıp sel basınca suçu iklim değişikliğine atması yeşil badanacılıktır. Bir giyim şirketinin geri dönüştürülmüş materyal kullanması ama bir yandan fabrikalarında kömür kullanması da… Vatandaşlar bu oyunlara dikkat etmeli, yönetimler bunlara müdahale etmeli.
İklim meselesini çözmek için Glasgow’a 400 jetin inmesi de yeşil badanacılık mıdır?
Evet. “Ben değil, başkası yapsın, başkası çevreci olsun” beklentisi de öyle.