'Dijital’ kavramı çağımızın çatışma konusu olsa da hayatı kolaylaştırma ve çevre farkındalığı amacıyla kullanıldığında çiçekler açtırabiliyor. Bir kentin dijitalleşmesi deyince hemen insanların robotikleşmesi belirmesin aklınızda. Yeşillenmesi belirebilir. Üstelik hem çevresel hem maddi. Oliver Wyman Forum tarafından Berkeley California Üniversitesi ile ortaklaşa yürütülen bu yılki raporda kentsel mobilite şampiyonu, Finlandiya’nın başkenti Helsinki oldu. Listenin üst sıralarını otonom otomobiller gibi henüz geliştirilme aşamasında olan yenilikçi çözümler yerine altyapı ve sistem verimliliği gibi kentsel ulaşımın daha basit yapı taşlarını tercih eden kentler aldı. Helsinki, araçsız bölgelere, elektrikli araç şarj altyapısına yapılan büyük yatırımlara, gelişmiş bisiklet altyapısına ve yeni hafif raylı sistem ve tramvay projeleriyle genişleyen bir toplu taşıma ağına sahip.
İSTANBUL NE DURUMDA?
Toplu taşıma olanaklarının artırılması, Helsinki’nin yolcu sayısını artırmaya çalışmasının sadece bir yolu. Ayrıca yolcuların her türlü ulaşım aracına binmesine olanak tanıyan yaklaşık 3 dolarlık bir biletle bunu ekonomik hale getiriyor. Hong Kong ise, toplu taşıma idareleri için süper örnek bir model. Verimliliği, uygun fiyatı ve erişilebilirliği sayesinde üst üste iki yıldır Toplu Taşıma Endeksi’nin zirvesinde Hong Kong var. Bu sayede kentin toplu taşıma sistemi, Hong Kong’da kat edilen tüm mesafenin yüzde 71 gibi şaşırtıcı bir oranını oluşturmasını sağlıyor. İnsanları toplu taşımaya sevkeden en önemli faktör, erişilebilirlik ve kullanılabilirlik. Bu bağlamda İstanbul ne durumda? Önceki gün geleceğe dönük dijital çözüm hizmetleri sunan Tmob’un kurucusu Rudi Dökmecioğlu’ndan ülkemizin tamamen dijitalleşen ilk kentinin İstanbul olduğunu öğrendim. Nasıl oldu bu? İstanbulkart için geliştirdikleri İstanbulkart App hizmetleriyle. Geliştirdikleri uygulama, fiziksel karta bağımlılığı bitiriyor. 12 milyon 861 bin 555 kez indirildi. 102 milyon 796 bin 137 kez QR kodla geçiş yapıldı.
5 KAT GETİRİ GARANTİSİ
Yüzde 100 dijitalleşen İstanbul toplu ulaşımında kullanım dağılımı şöyle: 2 milyon 322 bin 624 kez şehir hatlarında, 37 milyon 181 bin 605 kez otobüslerde, 13 milyon 480 bin 620 kez metrobüslerde, 28 milyon 790 bin 432 kez metrolarda, 10 milyon 724 bin 495 kez Marmaray’da ve 6 milyon 131 bin 346 kez tramvayda. Otomatik yükleme ve acil limit özellikleri kullanılarak 761 bin 98 kez ‘Yetersiz Bakiye’ derdinden kurtulan kişi sayısı 236 bin 352. Yani bir kullanıcı 3’ten fazla kez bu durumda kalmaktan kurtulmuş. Bu işlemlerin İstanbulkart Mobil ile yapılmasıyla, bir yılda bir elektrikli aracın dünyanın etrafını 245 kez döneceği kadar enerji tasarrufu sağlanmış. Lafta değil özde sürdürülebilirlik için harika gelişmeler. İstanbul’un kentsel mobilitede toplu ulaşım skoru yüzde 56.5. (Hong Kong’un skoru yüzde 76.4). Kullanımı kolay ve yoğun bir toplu taşıma ağı sunmak; toplu taşıma yolcu sayısını artırmak ve ekonomilerini büyütmek isteyen kentler için akıllıca bir yatırım. İklim eylemini savunan 96 şehirden oluşan bir koalisyon olan C40’a göre, toplu taşımaya yatırılan her 1 milyar dolar, beş kat daha büyük ekonomik getiri sağlıyor ve 50 bin istihdam yaratıyor. Benden söylemesi...
SİNEMACILARA AÇIK ÇAĞRI: FİLMDEKİ YEMEKLERİ İZLERKEN YEME DENEYİMİ
Filmlerin tadına nasıl bakılabilir? Hiç düşündünüz mü? Bir filmi izlerken sahnedeki yemekleri aynı anda siz de yerseniz hafızanızda nasıl kodlanırdı? Gastronomi dehaları bu açığı fark etmiş. Filmleri izlerken yaşatan bir deneyim, Londra’da sunuluyor. Adı Taste Film. Yani ‘filmi tat’. Diyorlar ki “Hiçbir duyu, tattan daha anlamlı ve çağrıştırıcı olamaz.” Haklı olabilirler. Taste Film etkinliklerinde kült-klasik filmlerin gösterimlerine eşlik etmek üzere set menüler çıkarılıyor. Film, yemek masasında izleniyor. Tabakları yüksek puanlı restoranlar ve bağımsız şefler hazırlıyor. İki benzemezin bir araya getirilmesi her zaman çalışır. Yemek ve sinemanın aynı atmosferde buluşturulması çok yaratıcı bir girişim. Ülkeye bu hizmeti getiren kazanır.