Hayatın içinde kaybolurken New York’un sokaklarında topuklu ayakkabılarıyla salınan Sex and the City kadınları Carrie, Samantha, Miranda ve Charlotte ile Londra’da kendi kendine yetmeye çalışan, kâh özgüven yoksunu kâh özgüven bombası Bridget Jones... Bu kadınların ortak noktası, mükemmellik algısını yıkan, kusurlarını ortaya koyan karakterler olmaları. Yani hepimize benzer olmaları, her devrin kadını için birer arketip olmaları. 1990’ların sonu ve 2000’lerin başında devrim gibi algılanan bu kadınlar, ilişkilerdeki kırılganlıkları ve güçlü dostluklarıyla bugünün dünyasında yankı bulabiliyor. Bu kadınlar, sosyal medyanın filtreli gerçekliğinin hüküm sürdüğü bir dönemde, Z kuşağına, hayatın karmaşasına bir filtre olmadığını hatırlatıyorlar çünkü. Bugünün gençleri, özgürlük arzusu, mükemmel görünme baskısı ve toplumsal beklentiler arasında sıkışmışlık yaşıyor. O nedenle ‘şişman ve yalnız ölmekten korkan’ Bridget Jones’un kendiyle alay edebilme becerisi, gençlerin bu karakterle bağ kurabilmesini sağlıyor.
BASKIDAN KAÇIŞ YERİ
Gündemleri arkadaşlık, kariyer, aşk ve cinsellik konularından oluşan Sex and the City kadınlarının arayışları, halen ve tüm zamanlarda kadınların aradığı şeyler. Stilleriyle halen giyimde ilham kaynağı olurken, Z kuşağı için bu kadınlar aynı zamanda kendini bulma yolculuğunun da güncel kalabildiğinin kanıtı oluyorlar. Geçen yıllarda bu başroller tek tek ele alınıp iptal kültürü değerleriyle yargılanmıştı. Yani anakronizme uğramışlardı (Bkz. 29 Eylül 2024 tarihli yazım). Ancak bu yaklaşım uzun ömürlü olmadı, neyse ki. Çünkü o dönemki yaklaşım ‘dijital ekran anayasasına’ göre uydurulan ve gerçekle alakası olmayan kalıp değerlere bu kadınları sığdıramadıklarından kaynaklanıyordu. Bugün sosyal medyada her gün parlatılan mükemmel influencer paylaşımları nedeniyle kendini tehdit altında ve yetersiz hisseden Z kuşağı, bu baskıdan kaçmak için hatalarıyla barışık, gerçek kadın karakterlere sığınır oldu. ‘Carrie Bradshaw’un dediği gibi, “Hayaller değişir, moda gelir geçer ama dostlukların modası asla geçmez.”
KORKMAK İÇİN ORTAK BİLİNÇALTI GEREKLİ
Komedyen Gökhan Ünver, Hollywood korku filmlerinin bize dandik gelmesi ve inli cinli hikayelerden çok korkmamıza dair müthiş tespitleri şovunda o kadar iyi işliyor ki. Çünkü korku filmleri, aslında bir toplumun bilinçaltına açılan küçük bir pencere. Bir ülkenin hangi yaratıklardan, hangi efsanelerden veya hangi gizemli güçlerden korktuğuna bakarak, o toplumun değerlerini, inançlarını ve kültürel kodlarını anlamak mümkün. Hollywood korku filmlerinde genellikle hayaletli evler, psikopat katiller ve karanlık güçlerle mücadele eden kahramanlar ön planda olur. Orta Doğu’da ve Asya’da korku sineması bambaşka bir damardan beslenir: Cinler, lanetler ve kara büyü. Bu ay galasına gittiğim Sijjin gibi filmler de işte böyle bir hikaye sunuyor. Irma’nın yasak aşkı yüzünden cinlerle çevrili karanlık bir dünyaya adım atması, izleyiciyi yalnızca korkutmakla kalmıyor. Aynı zamanda gelenek, yasak ve doğaüstü ile şekillenen bir kültürel bakış açısını da yansıtıyor. Kısacası, bir kültürün neye korkuyla yaklaştığına bakmak, onun neyi kutsal saydığı, hangi sınırları aşmak istemediği hakkında da bize çok şey söylüyor.
OPERA İHRACATINA BAŞLADIK!
Türk operasının büyük ustası Devlet Sanatçısı Okan Demiriş’in IV. Murat operası, yurt dışına çıkan ilk büyük Türk operası oldu. Osmanlı’nın önemli padişahlarından Sultan Murat’ın hayatını konu alan ‘IV. Murat’ operası, 2024 Türkiye Macaristan Kültür Yılı kapsamında Budapeşte’de sahnelendi. Bu gelişmeyi, Demiriş’in kızı olan deneyimli halkla ilişkiler yöneticisi Arzu Demirer duyurdu.
Demirer, “Budapeşte Orkestrası’yla Antalya Devlet Opera ve Balesi, maestromuz Hakan Kalkan yönetiminde uyum içinde çalışarak tüm dünyaya bu formatın ne kadar iyi işlediğini gösterdi. IV. Murat operası babam Okan Demiriş’in ilk operasıdır. Eser ortaya çıktığında ben 8 yaşındaydım. Evdeki her heyecanı bugün gibi hatırlıyorum. Annem Baş Soprano Kösem Sultan Leyla Demiriş, babama hep ilham oldu. Okan Demiriş her eserini halk için yazdı” dedi. Ne güzel bir gurur mirası, bir babadan evladına ve bir sanatçıdan halkına…