İnsanlar genellikle kendileri hakkında konuşmayı severler. Bir kişinin kendisi hakkında konuşması iyi hissetmenin anahtarı gibidir. Ancak siz kendinizi iyi hissetmek için durmaksızın konuşurken, sizi dinlemek zorunda kalan kişi aynı biçimde düşünmeyebilir. Etkili bir biçimde konuşmak önemlidir. Ancak ne yazık ki bu esnada birçoğumuz aslında dinlemenin de bir beceri olduğunu gözden kaçırıyor. Bazen ne zaman susup ne zaman konuşmamız gerektiğini bilmiyoruz.
Çoğumuz dakikada yaklaşık 125 kelime hızında konuşuyoruz. Fakat dakikada 400 kelime hızında konuşma hızını algılayacak zihinsel kapasiteye sahibiz. Konuşma hızı ile düşünce hızı arasındaki bu fark, ortalama bir konuşmacıyı dinlediğimizde zihinsel kapasitemizin yalnızca yüzde 25’ini kullandığımız anlamına geliyor. Bu durumda geriye kalan yüzde 75’te ise araya başka şeyler giriyor...
Dinleme eylemi aslında oldukça basit görünüyor. Duyma sorununuz olmadığında, bu eylem ses dalgalarının kulağımıza erişmesi ve beynimizin bunları yorumlaması şeklinde özetlenebilir. Ancak gerçek dünyada durum çok daha karmaşıktır...
İlk olarak, mesajı zihinsel olarak işleyebilmek için konuştuğumuz kişiye dikkat etmek gerekiyor. Dışsal dikkat dağıtıcı şeyler zihni sözcüklerden uzaklaştırıyor, aynı zamanda düşünceleri de yanlış yönlendiriyor.
Uyanık olduğumuz saatlerin yüzde 9’unu yazmaya, yüzde 16’sını okumaya, yüzde 30’unu konuşmaya ve yüzde 45’ini dinlemeye harcıyoruz. Gördüğünüz gibi en çok zaman ayırdığımız eylem dinleme olmasına rağmen araştırmalar, çoğumuzun zayıf ve verimsiz dinleyiciler olduğumuzu ortaya koyuyor.
Çok sayıda çalışma, verimsiz dinleyiciler olduğumuzu doğruluyor. Araştırmalar, 10 dakikalık bir sözlü sunumu dinledikten hemen sonra, ortalama bir dinleyicinin söylenenlerin ancak yüzde 50’sini anladığını gösteriyor. 48 saat içinde, bu yüzde 50’lik oran yüzde 25’e düşüyor. Başka bir deyişle, duyduklarımızın yalnızca dörtte birini anlıyoruz.
Aslında en iyi dinleyiciler ilkokula yeni başlayan çocuklar. Birinci sınıftan liseye kadar öğretmenler işbirliği ile yürütülen bir çalışma, başlarda yüzde 90 dolayında olan dinleme becerilerinin, ortaokul sıralarında yüzde 44’e, lise de ise yüzde 28’e düştüğünü ortaya koyuyor.
The Gong Araştırma Laboratuvarı, yaklaşık 26 bin satış görüşmesini analiz etti. Yaptıkları araştırma neticesinde en etkili konuşma dinleme oranının 43/57 olduğunu buldular. Yani daha az konuşup daha fazla dinlememiz gerekiyor. En başarısız olanlar, diyaloğun yüzde 60’tan fazlasını konuşarak geçiren satış yetkilileriydi.
Harvard Üniversitesi’nden Psikolog Adam Mastorianni de konuşmaların dinamiğini araştırdı. İki deney uygulandı; ilkinde 367’si kadın, 439’u erkek 806 çevrimiçi katılımcıdan en son yaptıkları konuşmanın süresi ve konuşmanın nasıl sona erdirildiğiyle ilgili soruları yanıtlamalarını istendi.
Laboratuvar ortamında gerçekleştirilen ikinci deneyde ise 252 katılımcı, birbirlerini tanımayan ikişer kişilik gruplara ayrıldı ve bu çiftlerin kendi aralarında sohbet etmeleri istendi. Denekler istedikleri bir konuda bir dakikadan 45 dakikaya dek sohbet gerçekleştirdi. Bu sohbetlerin ardından katılımcılara konuşmayı ne zaman bitirmiş olmayı yeğledikleri soruldu ve karşı tarafın bu soruya vereceği yanıtın ne olabileceği konusunda da kestirimde bulunmaları istendi.
Sonuçta araştırmacılar konuşmaların yalnızca yüzde 2’sinin her iki tarafın da istediği sürede, yüzde 30’unun da taraflardan biri istediğinde sona erdirildiğini saptadı. Konuşmaların yaklaşık yarısında iki tarafın da konuşmayı kısa kesmek istediği ancak sohbeti sonlandırma zamanlarının farklı olduğu görüldü.