Temeşvar, Batı Romanya’da bulunan bir şehirdir. 1552’de Osmanlı hakimiyetine girdi. Temeşvarlı Osman Ağa, 1688’de Temeşvar Kalesi’nde odabaşı rütbesinde görevli bir askerdir. Osman Ağa’ya Lipova’da bulunan yeniçeri, topçu ve cebecilerin maaşlarını götürme görevi verildi. 80 kişilik askeri birlik ile Lipova’ya ulaşan Osman Ağa, ertesi sabah top sesleriyle uyanır. Kale Avusturyalı askerler tarafından kuşatılmıştır. Uzun çarpışmaların ardından teslim olmak zorunda kalırlar. Osman Ağa, kuşatma esnasındaki kargaşayı şu sözlerle dile getiriyor:
“Alevler ilerledikçe kadın ve çocuklar korkuyla çığlıklar atıyordu. Erkekler ise ellerindeki su kaplarıyla koşturuyor, tutuşan kule ve evlerin üzerine çıkıp yangını söndürmeye çalışıyordu. Dış kalede, evlerin damlarına ve minarelere yerleşmiş olan Avusturya piyadesinin tüfekleri, her birini tek tek avlıyordu. Vurulanlar, söndürmeye çalıştıkları ateşlerin içine düşüyorlardı. Havayı kaplamış olan yoğun barut ve duman kokusuna şimdi de dayanılmaz bir yanık et ve yağ kokusu karışmıştı. Askerlerin iki sıra dizilerek oluşturduğu koridordan birbirlerine sarılmış halde ilerleyen insanlar, yer yer askerlerin saldırısına uğruyordu. Askerlerin aralarına düşen bu zavallılar, vahşi kurt sürüsünün eline düşmüş av gibi anında soyuluyorlar, çırılçıplak ortada kalıyorlardı. Karşı koyup direnmeye çalışanlar hemen paramparça ediliyordu. Katliam öyle boyutlara ulaştı ki subay ve generaller kendi askerlerini vurarak durdurmaya çalışıyordu. Avusturya askerleri adeta Türk kanına susamış vahşi kurtlar gibi kadın, çocuk ve ihtiyar demeden yakaladığı her bedeni saniyeler içerisinde parçalara ayırıyordu.”
Osman Ağa, 18 yaşında savaş esiri olur. Osman Ağa kaleden son çıkanlar arasında olması nedeniyle hayatta kalmayı başarır. Onu, General Layednand Fischer isimli asilzadeye esir verirler. Temeşvarlı Osman Ağa, savaş esiri olarak başından geçen maceraları “Gavurların Esiri” adıyla kaleme alır.
Osman Ağa, kitabında esaretten kurtulmak için verdiği mücadeleyi anlatıyor. Bu eser, Osmanlı dönemi Türkçesi’nde türünün tek örneğidir. Uzun süre varlığı bilinmesine rağmen Türk tarihçiler bu el yazması anılara ilgi göstermedi. İki cilt halindeki bu el yazmalarından birincisi Viyana’da diğeri ise British Museum’da bulunuyor. Osman Ağa’nın başından geçen ve insanın dayanma gücünü sınayan bu mücadele, aynı zamanda 18. yüzyıl panoramasını da yansıtıyor. Umudunu hiçbir zaman kaybetmeyen Osman Ağa, “onurlu ve cesur bir yaşamın” otobiyografisini yazıyor. Otobiyografisinde, “Aslen Temeşvarlı olan bu fakir kulunuz, başına gelen nice işlere rağmen, alınyazısına sabırla göğüs germesini bilmiştir” diyor.
Osman Ağa, beş yıllık esaretten sonra kaçmayı başarıyor ve uzun yıllar sonra Osmanlı topraklarına geri dönüyor. Günlük olarak tuttuğu anılarını kitap haline getirip bastırıyor ve daha sonra İstanbul’da çevirmenlik yapıyor. Özgürlüğü için ödeme yaptığı halde, efendisi tarafından çeşitli bahanelerle bırakılmıyor, Viyana zindanlarında esir tutuluyor. Esir olarak birkaç kez satılıyor. Sahipleri tarafından çokça dövülüyor, işkence görüyor ve kırbaçlanıyor. Binicilik, piyano çalma ve Almancayı öğrenme yeteneği sayesinde gelecek yıllarda daha iyi bir hayat sürüyor. Bir keresinde efendisi ona, Hristiyanlığa geçmesi halinde özgürlük vadediyor. Ancak Osman Ağa bu teklifi reddediyor. Karlofça Antlaşması’ndan sonra 1700’de Temeşvar’a geri dönüyor. Temeşvar’ın kaybedilmesinden bir süre sonra İstanbul’a yerleşen Osman Ağa, burada Avusturyalı çocuklara Türkçe öğretiyor…