Deprem, ne yazık ki içinde yaşadığımız coğrafyanın bir kaderi, bundan kaçış yok! İstanbul da nice depremden nasibini alan bir şehir. 10 Eylül 1509 yılında İstanbul yine büyük bir depremle sarsılır. 160 bin nüfuslu İstanbul’da 5 bin kişi vefat eder, 10 bin dolayında kişi yaralanır.
109 cami ve 1070 evin tamamı yıkılır. Deprem, Bolu’dan Edirne’ye kadar uzanan bölgede ciddi hasara neden olur. Bitmek bilmeyen sarsıntılar ve depremin yarattığı tahribat nedeniyle bu felakete “Kıyamet-i Suğra” (Küçük Kıyamet) denilir. 1509’daki bu deprem, İstanbul’un fethinden sonra yaşanan en büyük depremdir.
50 saniye sürdüğü tahmin edilen depremin büyüklüğü kimi kaynaklara göre 7.2, kimi kaynaklara göre de 8’dir. Deprem tsunamiye de neden olur. Dalgalar, Galata ve İstanbul surlarını aşıp şehrin içine kadar girer. Galata’nın büyük bir kısmı sular altında kalır. Artçı sarsıntılar tam 45 gün devam eder. Korkudan kimse evlerine giremez.
II. Bayezid, Topkapı Sarayı’nın bahçesine kurdurduğu çadırda 15 gün yaşar, daha sonra Edirne’ye gider. Bu sırada benzer şiddette bir deprem daha meydana gelir. Tunca Nehri taşar, birçok insan sel yüzünden hayatını kaybeder. İstanbul halkı bahçe ve boş arazilerde yaşamaya başlar. Depremle birlikte kentteki gıda depoları, fırınlar, dükkanlar, değirmenler yıkılır, su yolları çöker, içme suyu şebekesi kullanılamaz hale gelir.
Son yıllarda felaket felaket üstüne gelir, halk büyük sıkıntılar yaşar. Depremden önce yaşanan veba salgını, Osmanlı İmparatorluğu’nda pek çok ölüme yol açmış, altı yıl süren kıtlık sıkıntılar doğurmuş, halk fakirleşmiştir. Devrin alimleri devam eden depreme çare arar. Mimar Hayreddin tarafından ‘kuyu açma’ fikri ileri sürülür. Padişah bu fikri kabul eder ve şehrin değişik bölgelerine 400 zelzele kuyusu açılmasını emreder.
Açılan bu kuyularla, yerkürenin basıncının dışarıya çıkartılması amaçlanır. “Küçük Kıyamet” ile alt üst olan şehir için yapılanma seferberliği başlatılır. Bütçenin, bu masrafları karşılaması mümkün değildir, hemen bir ferman çıkarılır. Geçici zelzele vergisi konur, hane başına 22 akçe toplanır. Bir servet harcanarak şehir yeniden imar edilir.
İstanbul’daki saray, konak ve evlerin depreme dayanabilmesi için ahşaptan yapılmasına karar verilir. Yurdun her yanından 3 bin usta, 11 bin kalfa, 66 bin amele toplanır. Bu iş için tam 80 bin kişi istihdam edilir. 29 Mart 1510’da başlayan yapım onarım çalışmaları, 1 Haziran 1510 tarihinde biter.
İki ay gibi kısa bir sürede şehir adeta yeniden kurulur. Şehrin imarının tamamlanmasının ardından üç gün üç gece fakirlere yemek dağıtılır. Bu deprem, Osmanlı şehir mimarisinde bir dönüm noktası teşkil eder: İstanbul’un yeniden imarında, taş yerine ahşap tercih edilir.
II. Bayezid, bir ferman yayınlar ve bundan böyle kentte inşa edilecek tüm yapıların ahşap olmasını emreder.
II. Bayezid’in çıkardığı bu ferman, yapı tipi ve kullanılacak yapı malzemesine dair kurallar getiren ilk yasal önlemdir. Ayrıca dolgu zeminler üzerine yapı yasağı da getirilir.