Cemil Molla Efendi, renkli kişiliği ve yaşadığı debdebeli hayatla Osmanlı tarihinde iz bırakan bir kişidir. 1864 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul’un köklü ailelerinden Üryanizadeler Ailesi’nin üyesidir. Üryanizadeler, kadılar, nazırlar, şeyhülislamlar yetiştirmiş, devlete özellikle hukuk alanında hizmet etmiş köklü bir Osmanlı ailesidir. Cemil Molla Efendi medrese öğrenimi gördü, 1885’te molla payesi aldı. Mecelle ve hukuk konusunda otoriteydi. Görünüşüne çok önem verirdi, sürdüğü Atkinson lavantanın şişesi üç altın değerindeydi. İngiliz kumaşından başkasını giymez ve giysilerini “Mir et Coutereau”da diktirirdi.
Tırnaklarına manikür yaptırırdı. Enfiye mendilleri ise markalıydı. Şeyhülislam olan dedesinin izni ile onun Kuzguncuk’taki yalısının karşısındaki koruda bir köşk yaptırdı. Boğaz’ın bakir korusu üzerine konumlandırılan bu köşk, Osmanlı mimarisinin en güzide örneklerinden biridir. Köşkün bulunduğu Kuzguncuk sırtları dedesi Şeyhülislam Ahmet Esat Efendi’ye, Abdülhamid tarafından sevgi nişanesi olarak verildi.
Cemil Molla Efendi de günümüzde “Cemil Molla Yalısı”nın bulunduğu yere bir köşk yaptırdı. Köşkün çatısı kapanırken, sahildeki yalı yandı. Cemil Molla Efendi, 38 kişilik ailesini beyaz kuleli köşkünün saçakları altına topladı. Köşkte her gün davet, cümbüş, şenlik vardı. Köşk, Abdülhamid döneminin gayri resmi kültür, eğlence ve sanat merkezi haline geldi. Cemil Molla Efendi, köşkü adeta bir kültür sanat merkezine çevirdi. Köşkte felsefe üzerine konuşmalar yapılıyor, şiir geceleri ve konserler düzenleniyordu.
Cemil Molla Efendi, dedesinden kalan arazi üzerindeki o zarif yapıyı, İtalyan asıllı mimar Sinyor Alberti’ye yaptırdı. Köklü Osmanlı mimarisi ve Alberti’nin tekniği ile ortaya belki de İstanbul’un en iddialı eseri ortaya çıktı. Köşkün yapımı esnasında, Cemil Molla Efendi, hem mimar hem de ustabaşı gibi çalıştı. Köşkün yapımı beş yıl sürdü. İstanbullunun dilinde ‘Sekizinci Dünya Harikası’ olarak anılan köşkün, hamamının beyaz mermerlerinin her zaman ılık kalması için altlarına incecik kalorifer dilimleri döşenmişti.
Köşk, dizel motoruyla aydınlatıldı, kaloriferle ısıtıldı. Köşkün ‘ilk elektrikli ve kaloriferli ev’ sıfatlarına, çalışmasa da ‘ilk telefonlu ev’ sıfatı da eklendi! Cemil Molla Efendi, Abdülhamid’in gözdesi, dostu ve satranç arkadaşıdır. Abdülhamid’in tahttan indirilmesi üzerine İttihat ve Terakki yönetimi tarafından Midilli Adası’na sürgüne gönderildi. Üç yıl sonra affedilerek İstanbul’a döndü. Sürgünden döndükten sonra köşkteki renkli hayat yeniden başladı. Ancak İstanbul işgal edilince köşk, yasa büründü.
1919 yılında Adliye Nazırı, 1920 yılında ise Şura-yı Devlet (Danıştay) başkanı olarak görev yaptı. Cumhuriyet döneminde memuriyete devam etmedi, emekli oldu. İttihat ve Terakki’nin işbaşına gelmesi ve ardından Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkması sürecinde Beyaz Kuleli Köşkü’ne çekilen Molla, ülkesini artık bir yönetici olarak değil, sıradan bir vatandaş olarak izledi. Atatürk, savaş sonrasında Cemil Molla Efendi ile tanışmak için onu Dolmabahçe Sarayı’na davet etti.
Cemil Molla Efendi, hastalığını mazeret göstererek davete icabet etmedi. Ailesinin yetişkinlerine “Biz Osmanlılara hizmet ettik, yenilerin ayağına gitmek bize yakışmaz, ikbal arayışındayız sanılır” der. Ailenin çocuklarını yemek salonunda toplar, onlara “Sakın ola ki Atatürk’ü ziyarete gitmememden farklı bir anlam çıkartmayın. O memleketi kurtardı, sizlere onu sevmeyi ve saymayı emrediyorum” der. 1941’de Cemil Molla Efendi, hayata gözlerini yumdu. Osmanlı’nın pek çok ailesi gibi malvarlığını yaşam standardını sürdürmek için bir bir elden çıkaran Üryanizade Ailesi, yedi yıl sonra köşkü de kaybetti. Ailenin borçları yüzünden köşke, Emniyet Sandığı tarafından el konuldu ve ardından da satıldı. Abdülhamid’in Üryanizade kadınlarına taktığı “Şefkat Nişanları” ile aile erkeklerine taktığı “Mecidi ve Osmani Nişanları” da rehine verildi ve geriye zor bir hayat kaldı...