Haydari, Atina’nın iç banliyölerinden biridir. Alman işgali sırasında, Yunanistan’daki 26 toplama kampından birisi burada kuruldu. Eylül 1943’ten Eylül 1944’e kadar faaliyet gösteren kamp, savaş zamanı Yunanistan’ın en büyük ve en kötü şöhretli toplama kampıydı ve Yunanistan’ın “Bastille”i olarak anılır. Aynı zamanda Haydari Kampı, direniş destanı yazanların rehin tutulduğu bir yerdir.
Yunanistan, 1941’de Naziler tarafından işgal edildi. Yunanlar, yok edilemez gibi görünen Nazilere karşı partizan savaşını başlattı. Naziler, Yunanistan’ı işgal ettiklerinde, diğer ülkelerde yaptıklarını tekrarladı. Komünistleri, yurtseverleri ve Yahudileri kamplara toplayıp çeşitli biçimlerde imha ettiler.
Savaşa bağlı olarak nakliyat ve ithalatın durması, Yunan ekonomisine büyük darbe indirdi. Ardından Naziler fabrikalara, madenlere ve tarım ürünlerine el koymaya başladı. Böylece 1941’de Yunanistan’da büyük bir kıtlık ortaya çıktı. İşgal sırasında ham madde ve yakıt eksikliği nedeniyle birçok fabrika kapandı ve binlerce mülteci işini kaybetti. Dolayısıyla mülteciler, Nazi karşıtı direniş hareketlerini desteklemeye başladı. Çok sayıda göçmenin bulunduğu noktalar, önemli direniş merkezleriydi. Naziler, ev ev dolaşarak tüm erkekleri ve bazen de kadınları tutukluyordu. Bazen tüm köyleri ve kasabaları ateşe veriyorlardı. Tutuklananlar ya kurşuna diziliyor ya da hapsediliyordu. Kalanlara işkence yapılır ve bazıları Almanya’ya toplama kamplarına ya da zorunlu çalışmaya gönderilirdi.
Yunanistan’ın işgali boyunca Nazilerin öldürdüğü Yunan sayısı tam bilinmiyor ama Nazilerin ölçütü, bir Alman ölüsüne karşılık 50 Yunan’dı. Naziler, Alman askerlerinin öldürüldüğü yerlerin yakınlarındaki köyler tümüyle tahrip ediyor, direnişçilere yardım ettiğinden bile şüphe edilenler ya katlediliyor ya da kamplara gönderiliyordu. Şehirlerde de durum bundan farklı değildi. Partizanlar ya da destekçileri, Yunan halkına gözdağı vermek amacıyla caddelerde asılıyordu. Saldırıların önünün alınamaması üzerine Naziler, kamplardaki esirleri bile kurşuna dizmekten çekinmedi. Misillemelerin halkta belli bir yılgınlık yaratması üzerine kamp yönetimi Haydari Kampı’ndaki esirlerin düşüncesini öğrenmek istedi. Alınan yanıt kısa ve netti: “Kendi yaşamımız değil, işgalcilere karşı sürdürülen mücadelenin sürekliliği önemlidir!”
Kamp komutanı Paul Radomski, diğer SS subayları tarafından bile acımasız biri olarak görülüyordu. Kişisel dosyasında ona “ilkel” deniyordu. Kiev yakınlarındaki Syrets toplama kampının komutanı olarak adeta terör estirmişti, en küçük hatalar için bile en ağır cezaları verirdi ve genellikle mahkumları bizzat kendisi vururdu. Radomski, bu alışkanlığını Haydari’de de sürdürdü. Kamptaki tutuklular, pazar hariç her gün çalıştırılıyordu. Mahkumlardan çukur kazmaları ve sonra onları yeniden doldurmaları, duvarlar inşa etmeleri ve sonra onları yıkmaları isteniyordu.
Yahudiler, İtalyan savaş esirleri ve Yunan siyasi tutuklular da dahil olmak üzere yaklaşık 21 bin kişinin Haydari Kampı’ndan geçtiği tahmin ediliyor. Kampın faaliyeti sırasında yaklaşık 2 bin tutuklunun burada idam edildiği biliniyor. 1944’te dört Alman generalin öldürülmesine misilleme olarak Haydari Kampı’nda esir tutulan 200 esir kurşuna dizilerek katledildi. Haydari Kampı, bir başkaldırının ve onurlu bir direnişin hikayesidir. İdamdan önceki gece 200 mahkum, düğün alanına giden damatlar gibi tıraşlarını oldu, en güzel kıyafetlerini giydi, kemençeler eşliğinde horona durdular. Nazilerin kampın elektriğini kesmeleri bile onları etkilemedi; kadın, erkek, çoluk çocuk marşlar, şarkılar söylemeye devam ettiler. Bayrama gider gibi ölüme gitti bu onurlu direnişçiler…