2020’de Avustralya’da kuraklık nedeniyle 5 bin deve, helikopterlerden açılan ateşle öldürüldü. Yerel yönetim, bölgede yaşanan kuraklığı gerekçe göstererek develeri itlaf etme kararı aldı. Develerin öldürülmesiyle ilgili Avustralya hükümetinden yapılan açıklamada “İtlafa son seçenek olarak başvuruldu. Operasyon sırasında hayvanların acı çekmemesi sağlandı” dendi.
Avustralya, hayvan itlafını tarihinde ilk kez yapmıyor. Avustralya’nın bir dönem de kuşlarla başı derde girdi ve çözümü yine katliamda buldular! Avustralya’nın devlet armasında iki hayvan figürü yer alır: Kanguru ve Emu. Emu, Avustralya’ya özgü bir devekuşu türüdür. Afrika’daki devekuşlarından sonra dünyanın en büyük ikinci kuş türüdür. Emular uçamasa da hızlı koşmalarıyla ünlü hayvanlardır. I. Dünya Savaşı’ndan sonra evlerine dönen Avustralyalı askerler, savaştan önce uğraştıkları çiftçiliğe geri dönmek istediler.
Hükümet bu eski askerlere ülkenin batısında tarıma çok elverişli olmayan 90 bin hektar arazi verdi. Fakat Avustralya hükümetinin hesaba katmadığı bir düşman vardı: Emular! Bölge, Emuların göç yolu üzerindeydi ve yavrulama dönemleri geldiğinde buraya akın ediyorlardı. Boyları 1.5 metreyi bulan bu çevik kuşlar, ekinlerin büyük kısmını yiyip kalanını ezerek mahvediyordu. 1929’a kadar her şey yolunda gitti. Ancak bütün dünyayı kasıp kavuran “Büyük Buhran”, Avustralyalı çiftçileri de vurdu. Ekonomik çıkmaza giren Avustralya, daha fazla buğday üretimi için çiftçilere destek vereceğini vaat etti. Ancak devlet desteği hiçbir zaman sağlanmadı. 1932’de işler iyice çığırından çıktı, sayıları 20 bini bulan Emular bölgeye göç etti.
Oldukça hızlı koşan Emular, bölgedeki ekinlerin büyük kısmını yiyor, yemedikleri alanları ise bozarak büyük zararlar veriyorlardı. Başlarda kendi olanaklarıyla sorunu çözmeye çalışan çiftçiler, bu kuş sürüsüyle mücadele edemedi. Emuları öldürmek neredeyse imkansızdı. Kalın tüyleri mermileri etkisiz hale getiriyordu ayrıca çok hızlı koştukları için açılan ateşten çok kolay kaçıyorlardı. Çiftçiler, Emularla baş edemeyince hükümetten yardım istediler. Ancak bekledikleri destek ordudan geldi.
Savunma Bakanlığı, Emulara savaş ilan etti. 20 bin kuşla savaşmak için bir birlik oluşturuldu. Hatta olayları filme çekmek için film ekibi dahi ayarlandı. 2 Kasım 1932’de Emularla ilk sıcak temas sağlandı. Askerler, makineli tüfeklerle Emuların üzerine yaylım ateşi açtı. Harcanan onca mermiye rağmen sadece 50 Emu öldürülebildi. İkinci gün taktik değişikliğine gidildi: Emulara açıktan saldırılmayacak, gizlice yaklaşılıp öyle ateş edilecekti. Bu kez de sadece 12 Emu öldürüldü.
Bu arada Emular da kendi savunma taktiklerini geliştirdi: Aralarından birini gözcü bırakıyor, diğerleri ekinleri talan ederken, “gözcü” tehlike anında haber veriyordu! Savaşın üçüncü günü, ilk iki günün tecrübesiyle yeni bir taktik denendi: Kamyonetlerin üzerine takılan makineli tüfeklerle Emulara ateş açılacaktı. Ancak araçların sesini duyan Emular, askerler henüz yaklaşmadan dağılıyordu.
Ayrıca arazide bu kuşları takip etmek, nişan alıp ateş etmek oldukça zordu. Emuların bu beklenmedik direnişi orduyu şaşkına çevirdi. Üç günde atılan binlerce mermiye karşın çok az Emu öldürülebilmişti. Sonunda ordu bu savaştan geri çekilmek zorunda kaldı! Yaşanan bu fiyasko, basında alay konusu oldu.
Bir gazete “Savaş bitti ama henüz karşı tarafla bir barış anlaşması imzalanmadı!” şeklinde manşet attı. Parlamentoda yapılan tartışmada, bir milletvekilinin kimsenin madalya alıp almadığı ile ilgili sorusuna, diğer bir vekil: “Evet bir Emu alacak” yanıtını verdi. Çiftçiler ikinci bir Emu savaşı talep etse de hükümet buna pek yanaşmadı. 1950’lerde bölgeye 200 km uzunluğunda bir çit çekildi ve mesele kısmen de olsa çözülebildi…