Çocukken uzun süre konuşamaz. Bir gün annesi, oğlunu terliklerle konuşurken görür. Tüm terlikleri sıralar halinde, düzgün bir şekilde arka arkaya getiren çocuk, onlarla konuşmaya ve bir şeyler anlatmaya başlar. Annesi karşısında şaşkınlık içinde kalır ve “Eyvah! Bizim oğlanın dili açıldı açılmasına ama bu sefer terliklerle konuşmaya başladı” der. Bu garip olay sonunda çözüme ulaştı. Dayısına ders vermek için gelen öğretmenleri dinleyen çocuk, öğrendiklerini terliklere anlatıyordu. Bu “öğretmencilik” oyunu, aslında çocuğun geleceğinin habercisiydi. Atatürk’ün üç ay süren yurt gezisine katılmak üzere Maarif Vekaleti tarafından görevlendirildi. Atatürk, kıvrak zekasını ve genç yaşına rağmen sahip olduğu birikimi keşfetti. Atatürk’ün, çevresindekilere yönelttiği “Türk milleti ne zaman kendini kurtulmuş sayar?” biçimindeki soruya verilen yanıtlar arasında en çok onun yanıtından etkilendi: “Türk milleti ne zaman kurtarıcı arama ihtiyacı duymayacak hale gelirse, o zaman kurtulmuş olur!” dedi. Atatürk, “Hepiniz enteresan fikirler söylediniz. Fakat bu çocuğun söylediği, üstünde bizi derin derin düşündürmeye değer bir fikirdir” dedi. Atatürk, yazmış olduğu ders kitabını değerlendirirken “Ben ilk defa müspet bilimlerin usullerini, büyük filozofların hayatlarını yazan böyle bir mantık kitabı gördüm” diyerek beğenisini ifade etti. 1932 yılında Türk Dili Tetkik Cemiyeti Komisyonu’nda (Türk Dil Kurumu) görevlendirilmesi, Atatürk’ün yurt gezisi sırasında ona duyduğu güvenin ifadesidir. 1933 yılında ortaöğretim genel müdürlüğüne atadı. Her zamanki gibi çalışıyor, sürekli üretiyordu. Bir gün bağlı olduğu Milli Eğitim Bakanı Yusuf Hikmet Bayur, bir arkadaşı için bizzat ondan torpil istedi. Bunu yapmadı onun yerine istifa etmeyi yeğledi. Fakat istifası kabul görmedi ve bakan özür dilemek zorunda kaldı. İsmet Paşa’nın vefat eden annesi için Kur’an okumuş, ‘bakan olmak için yaptı’ dediler. O da “Bir Kur’an okumakla bakan olunsaydı, hatim indirir başbakan olurdum” demiş. Ona göre siyaset adamları gelecek seçimleri, devlet adamları gelecek nesilleri düşünerek politika yapardı. Oğlu, anılarında “Babam eve kırk yılda bir gelirdi. Onda da kapı çalar, polis ‘Dolmabahçe’den çağrılıyorsunuz’ derdi. Dil Kurumu’nun üyesiydi, Atatürk çağırıyormuş, kalkar gider; saat dörtte beşte Atatürk’ün sofrasından gelir; bizi öper ve yatardı. Çağın en güzel gözlü maarif müfettişiydi. Babamı her zaman bir koku olarak düşündüm, babamın kendine göre bir kokusu vardı. Ben babamın kokusunu sevdim aslında. Çok cin gibiydi, aynı zamanda masum bir adamdı. Bazı zaman bağırırdı sertti, bazı zaman da çok mülayimdi. Aynı zamanda matrak bir adamdı. Bir keresinde Afyon’u geçmiştik; birdenbire bir patırtı oldu, tren durdu. Onun geleceğini duyanlar treni durdurdu. Mecbur kalktı, gömleğini giydi; ceketini, kravatını bağladı. Üstü tamam ama tren penceresinden konuşacağım diye altını giymedi; şortuyla çıktı. Onlara bir nutuk attı. Tam o sırada bir grup, el sıkalım diye vagonun öbür kapısından içeri girdi. Hemen kompartımana kaçtık” diyor. 1946 seçimleri yaklaştığında bir grup milletvekili CHP’den ayrılarak DP’yi kurdu. Yükselen muhalefet doğrudan onu hedef aldı. “Köy Enstitüleri’nin bütün günahını omuzlarıma alıyorum. Sevabı başkalarının olsun. O kurumların günahı bile bana yeter dedi”, 5 Ağustos 1946’da Milli Eğitim Bakanlığı görevinden istifa etti. Bakanlıktan ayrıldıktan sonra yazmaya başladığı Ulus gazetesinde yazıları yayımlanmaz olunca 1950 yılında CHP’den de ayrıldı ve siyasi yaşamını sonlandırdı. Terlikleri öğrenci gibi karşısına dizip onlarla bir öğretmenmiş gibi oynayan bu çocuk, Türk eğitim sisteminin en önemli mimarı Hasan Ali Yücel’dir…
03 Temmuz 2024, Çarşamba 07:00
Haberin Devamı