Önceleri bu söz sadece bir kitap isminden ibaretti. Şimdilerde eline telefonu alan herkesin parmakları ucundaki galeyana getiren iki söz. Sorsan herkes çok saygılı birbirine, herkes kadına yönelik şiddeti en ağır dille kınıyor, herkes emek harcıyor daha iyi bir Türkiye için! Ya bu işin arka planı?
Çalışma hayatına başladığımdan beri gerçek dünyayla tanıştım. Daha sorgulayıcı bir bakış açısıyla bakıyorum hayata artık. İlk işim olan öğretmenlikte resmi iznim olan 3 günlük evlilik iznim hemcinsim olan yöneticiler tarafından kullandırılmamıştı. Şimdi en sıkı kadın hakları savunucusu kendileri. Mesela bir gazeteci kimliğiyle -sözde- kadın hakları savunucusu birini arıyorum; aldığım cevap şu; “Ne? Yok yok istemez.” Yahu bu kadar mı sosyal medyadakiyle gerçek hayatınızdaki haliniz farklı? Bu kadar mı savunduğunuz şeyle çelişiyorsunuz? Hani kadınlar birbirini dinlemeliydi? Elbette reddetme hakkı var röportajı, daveti her neyse… Ama daha kibar, daha insani, daha destekleyici… Oturuyorum, kahve içiyorum, yazdığı kitapla ilgili sohbet edeceğimi sanıyorum o bilgisini çok takdir ettiğimiz insanla… "Çocukları şöyle yetiştirmeliyiz, böyle sakin olmalıyız" diyen insan 5. saniyede anneliğimi aşağılamaya, bana hakaret etmeye başlıyor. "Bu da iyi bir PR ürünüymüş, geç" diyorum. Malum hepimiz kadın hakları savunucusuyuz. Ama elimizdeki telefonla kadınların paylaşımlarına belaltı küfür etmekten de kendimizi alıkoyamıyoruz. Hadsiz mesajlar göndermek, küfür etmek, yaptığı işi değersizleştirmek, “Atın bunu işten” demek… Psikolojik şiddet değil midir?
Eleştiriyi kabalık ve hakaret sanıyorsak, toplum olarak olmamışlığımızı bir kez daha düşünmeliyiz belki de. Bir kez daha dönüp yetiştirdiğimiz istisnasız hepsinin “üstün zekalı” olduğunu düşündüğümüz çocuklarımızı toplum içinde daha çok incelemeliyiz, doğruyu yanlışı daha çok anlatmalıyız ki daha sakin, daha kibar bir toplum olalım.