Cilt kalitesi ve sağlığı biliyoruz ki 20'li yaşların ortalarından itibaren kollajenler, mineraller, vitaminler azalmaya başlayarak ve belki aynı yaşlarda belki depoları daha dolu hastalarda 30'lu yaşlardan sonra bu kayıplar ,cildin matlaşması, kırışıklar oluşması, renk ve leke problemleri, izler, volüme kayıpları ve sarkmalar gibi bulgular vermeye başlıyor.
Otuzlu yaşların ortalarından itibaren ise gözaltı, elmacık, nazolabial bölge, dudak kenarlarında cilt altı yağ dokumuz ve kemik yapılarımız yavaş yavaş erimeye başladığından ve alt yanak çene hizasında ve gıdıda yağ birikmeye ve yer çekimi de etkisiyle gevşeyen cildin sarkıkları ortaya çıkıyor. Her 5-10 yılda bir bu azalmalar hızlandığından daha ani kayıplar ve olumsuzluklarla yaş alma belirtileri ortaya hızlanarak çıkıyor. Sonuç olarak biz öyle hissetmiyor olsak bile, yüzümüze yorgun, cansız, düşük enerjili bir ifade yerleşiyor.
Yüz yapısında zaman içinde ortaya çıkan çökme ve sarkmayı toparlamak için birçok yöntemi kombin ediyor ve özellikle yağ dokusu bölgelerine mutlaka dolgular uygulamak gerekiyor. Bu durumları ben heyelan etkisine benzetiyorum, eğer zeminde cildi gergin yüksek tutabilecek yeteri malzeme varsa bariyer kurarak cildinizi yüksek tutar ve daha genç dinamik görünüme kavuşursunuz.
Eğer hekiminiz cinsiyete uygun altın oran hesaplamasına , uygun dolgu malzemesi ve doğru tekniklerle o bölgeye uygulanabilirliğine çok hakimse bu sıkıntılarla karşılaşmanızda imkansızdır.
Akıllı mineral dolguları özellikle kemikli bölgelere de elmacık, çene, şakak gibi bölgelerde sık uygulayarak o bölgede doldurmak istediğimiz miktarları istediğimiz kadar hacim verip, lifting ve gerginlik yapacak şekilde ayarlayıp; hem o bölgenin hatlarını düzenleyerek işlem yapılmış belirginliği olmadan doğal görünümünüzü koruyarak sırf dolgularla bile yüzün orta yüz dediğimiz bölgesinin eski oranlarına kavuşturarak ve bunları yaparken de asimetrilerinizi gidererek yine özgün altın oranlamaları dikkate alarak yüzünüzde gençleşme efektini; cilt yenilemesine de katkıda bulunan bu dolgularla yakalayabiliyoruz.
Mineral dolgu özetle her iki sorun için ayrı ayrı uygulamalara ihtiyacı ortadan kaldırıyor. Tek bir yöntemle hem yüz hatlarını toparlıyor hem cildi daha canlı görünüme kavuşturuyor. Uygulandıktan sonra yaklaşık iki üç ay içinde ortaya çıkan etkisiyse cilt kalitesini gözle görülür şekilde artırmak; germe ve kontur etkisi sağlamak; yüze daha taze, dinlenmiş bir ifade yerleşmesini sağlamaya yarıyor. Böylece, tek bir yöntemle danışanımızın farklı ihtiyaçlarına cevap verebiliyoruz.
Radiesse FDA onaylı, mineral bazlı kürecikler içeren dokuyla çok uyumlu daha uzun kalarak emilen ve cildin rejenerasyonu için kendiliğinden tükettiği bir dolgu maddesi. HIV ve kanser hastalarında bile kullanılılırlığı güvenli olduğu tespit edilmiş içeriğe sahip. Cilt altına minimal invazif bir yöntemle verildikten Radiesse, vücudun kendi doğal metabolik süreçleriyle zaman içinde vücuttan komple 2,5 yıl gibi bir sürede atılıyor ancak iyileştirici etkisi bir buçuk yıl kadar devam ediyor.
Zaman içerisinde yaş arttıkça cildin dokusundaki yağ oranının, kollajen miktarının değişmesi, güneş ışığının olumsuz etkileri, yer çekimi gibi kaçınılmaz unsurlardan ciltte sarkmalar kırışıklıklar cildin parlaklığında azalmalar görürüz. Bir de stres uykusuzluk yorgunluk kötü beslenme gibi dış etkenler mevcutsa cilt yapısının kötüleşmesi kaçınılmaz hızlanır.
Medikal estetiğin tekniklerinin, ilaç, ürün ve teknolojinin özellikle son yıllarda hızla gelişmesi ve uygulanabilirliğinin kolaylaşması ile tamamen mümkün hale gelmiştir. Hatta bu yöntemlerin, ameliyatla alınacak sonuçla ve tedavinin kalıcılığıyla paralel olması hatta daha acısız ve hastanın hayat kalitesini düşürmeden tedavi olabilmesi avantajlarıyla karşılaşmaktayız.
Örümcek ağ, dolgu,botoks, grp(growth factor rich plasma) ,mezoterapi-mezolifting, karbondioksitli Fraksiyonel Laser,focuslu ultrason , ozon tedavi güvenilir hastanın günlük hayatını etkilemeyen başlıca tedavilerdendir. Bu yöntemlerin etki süreleri kullanım nedenleri değişken olup kişiye uygunluğuna, beklenilen yanıta, mevsime göre karar verilir. Bu yöntemlerin cinsiyet ayırmaksızın kullanımı mevcut olup,, yaş grubuna ve cinsiyete göre öncelikli tercihi ve dozu değişebilmektedir.
Örümcek ağ-iple germe , çok ince iğneler veya kanüller içine yerleştirilmiş ameliyat ipliklerine benzer PDO denen düz ya da kılçıklı yapılarda üretilmiş iplerin kişinin yüzündeki sarkma durumuna göre, iplerin cilt tabakalarınından uygun yerlerine ve hedeflediğimiz görünüme göre hesaplanarak iplerin yerleştirilmesidir. Daha işlem sırasında yüzün gerildiğini ve asıldığını zaten hissedebilirsiniz. Bu süreci iplerin yerlerine yerleşmesi ve etrafında kollajen toplayarak fibrozis (yapışıklık, etraf dokulara tutunması) izler bu da bu işlemin kalıcılığının asıl sebebidir.
Yalnızca 30 dakika gibi bir sürede lokal anesteziyle , alerji riski olmadan, alınacak tedbirlerle günlük hayata dönmenin hızlı olduğu güvenilir ve 2 yıl ömrü olan bir yöntemdir. Genel anestezi almadan, olabilecek ameliyat komplikasyonlarına maruz kalmadan , rahatsızlık hissini, ağrıyı minimuma indirmiş bu yöntem sayesinde hızlı ve kolay şekilde daha sıkı daha genç görünüme sahip olabiliyorsunuz.
Oluşabilecek ağrı, kızarıklık,şişlik veya morluklar desteklenen tedavi ile aynı gün veya 2-3 gün içerisinde gerilemektedir. Hastanın yüzünü ovuşturmaması, yüzüstü 3 hafta yatmamak, sıcak su, sauna gibi ortamlardan kaçınması, güneşten yüzünü koruması gibi tedbirler herhangi bir olumsuzlukla karşılaşmadan tedavisini en iyi şekilde sonuçlandırır.
Dolgu, yüzümüzde sadece yaşlanmayla değil, tekrarlayan mimiklerin kullanımıyla da yerleşen çizgiler ve bunların çukurlaşmasıyla gördüğümüz nasolabial dediğimiz dudak-burun arası ,iki kaş arası, dudak üstü ve altı , çene gibi bölgelerle, çeşitli sebeplerle hacim kaybına uğrayan cilt alanlarını doldurma yöntemidir. Burada dikkat edilecek husus, çalışılacak cilt alanına göre uygun molekül ağırlıklı ürünü seçmek ve cilt tabakalarından ürünün konulması doğru olan katmanı bilmektir.
Genetik faktörler akne genetik özellikler de içeren bir olgudur. Aslında herkes belli bir dereceye kadar akne sorunu yaşayabilir, ama bazı kişilerin kimi akne türlerine genetik bir yatkınlıkları vardır. Eğer anne veya baba ergenlikte ya da hayatının herhangi bir döneminde akne problemi yaşamışsa çocuklarında akne görülme ihtimali daha yüksektir. Hormonlar (Androjen); akneler genelde, vücut androjen hormonunu daha fazla üretmeye başladığı zaman oluşur. Androjen üretimi 11-14 yaşları arasında en üst seviyeye ulaştığında akneler de artmaktadır. Genç kadınlarda menstrüel döngü nedeniyle değişen hormon seviyeleri de aknelerde alevlenmelere neden olmaktadır. Bu değişiklikler yağ bezlerinin androjenlere olan hassasiyetini de etkilemektedir.
Kapalı folikülün, bakterilerin üremesi için uygun bir ortam. Özellikle bu ortamda yaşayan bakteri P. Acnes bakterisidir. Bu bakteri, sebumla beslenir ve aknesi olsun olmasın herkesin cildinde bulunur. Yağ bezi tıkandığında ve içi sebumla dolduğunda P.acnes bakterisi çok daha çabuk çoğalır. Bakterinin ürettiği kimyasallar folikül içinde ve cilt yüzeyinde inflamasyona neden olur. Yağ bezleri androjenler tarafından uyarıldıktan sonra daha fazla sebum üretmeye başlarlar. Yağlı sebum, folikülün içinde birikir ve yukarıya doğru hareket eder.
Yukarı doğru hareket ederken, normal cilt bakterileri ve ölü cilt hücreleriyle birleşir. Sebum üretimi arttıkça, kıl folikülünün tıkanma ve komedonlara neden olma ihtimali de artmaktadır. Androjen üretimi arttıkça ve yağ bezleri genişledikçe, kıl folikülünün cildin altına doğru uzanan yapısı da değişime uğramaktadır.
Normalde ölü hücreler kademeli olarak dökülürler ve cilt yüzeyinden uzaklaşırlar. Ergenlik döneminde hücreler daha sık dökülürler ve birleşip yapışmaya daha müsaittirler, sebumla temas ettiklerinde folikülü tıkayabilirler. Bu durumda sebum ve ölü hücreler folikülde bir tıkaç oluştururlar.
Stres hormonlarını ve dolaylı olarak yağ yapımını artırdığı bilinmektedir. Yorgunluk ve stresten olabildiğince uzak kalmaya çalışın.
Uyku esnasında cilt beslenmekte ve kendini yenilemektedir. Bu yüzden uykunuzu iyi almaya özen gösterin. Egzersiz her şeyden önce genel sağlık için çok yararlıdır. Kan dolaşımını hızlandırır ve cildin de aralarında bulunduğu hayati organlara daha fazla oksijen gitmesini sağlar. Egzersizden sonra yüzünüzde biriken ve bakteriler için ortam oluşturan yağ ve teri mutlaka dikkatlice yıkayın. Aksi takdirde aknelerin artması mümkündür. Su, vücut ve ciltteki hücrelerin içeriğinin önemli bir bölümünü oluşturur, toksinlerin vücuttan atılmasını kolaylaştırır ve besinlerin vücutta taşınmasını sağlar.
Cilt temizliği yaparken aynı anda gençleştiren ve ciltteki problemleri gideren bir antiaging bakım sistemidir. Basınçla püskürtülen vakumlu bir başlıkla ölü dokular aspire edilerek temizlenirken, aynı başlıkla cilde antioksidanlar, peptidler ve hyaluronik asit pompalanarak cilt yenilenir. Cilde kazandırdıkları:
Bakım sonrası cilt problemine göre mavi yada kırmızı LED tedavisi uygulanır. Cilde uygulanan serumlarla cildi aynı anda hem temizlemeye hem de nem kazandırmaya olanak sağlayan bir yöntemdir. Hydrafacialin en büyük artılarından biri de rutin cilt bakımlarından daha yüksek oranlarda serumlar emilim gösterebiliyor.
Gerekli görülen durumlarda elmas başlık ile peeling seçeneğinin ve akneli ciltlerde mavi-kollajeni eksilen ciltlerde kırmızı ışık uygulamalarının da aynı seansta tedaviye eklenebilmesi ise diğer uygulamalardan ayırt edici özelliğini oluşturmaktadır. Tüm cilt tipleri için uygun olan bu yöntemi en hassas cilt tiplerinde bile güvenle kullanılabilmektedir.
Cihazın solüsyonların hastanın tedavi planlamasına göre değiştirilebilinmektedir. Ortalama 20-25 dakika süren bu bakım, iki saatlik normal bir cilt bakımının çok üzerinde etki ve konfora sahiptir.
Temizleme: Cilt vakumlanarak derinlemesine temizlenir.
Hydrapeeling: Peeling işlemi normal prosedürde vakum ve sıvı kullanılarak yapılır. Leke, akne izi ve kalın-gözenekli ciltlerde, tahrişe yol açmadan, elmas başlıklar kullanılarak cildin üst tabaklarının mikrodermabrazyonu sağlanır.
Serum İnfüzyonu:
Jett Plazma , cihazla cilt arasındaki potansiyel farkını kullanarak havadaki oksijeni plazma enerjisine dönüştürerek ortadan kaldırılmak istenen lezyona değmeden bir ark oluşturmak suretiyle dokuyu süblimleştirerek (buharlaştırarak) etki eden bir sisteme sahip olan cihazlardan doğrusal akımla çalışan patentli tek sistem.
Jett plazmanın, alt ve üst göz kapağı düşüklüğü ve kırışıklıklarından şikayetçi olanlarda klinik şartlarda lokal anestezi yaparak 10-20 dakika gibi kısa bir sürede ,kaz ayaklarını da kapsayacak şekilde müdahale etme şansı tanıyarak ciltte yenilenme ve cilt fazlalıklarının atılmasını sağlıyor.
İşlem sonrası 3-4 günlük şişlik kızarıklık ve kabuklanma dönemi olup 4.gün kabuklar dökülmeye başlar 10 günde de kaybolur, lakin cilt rejenerasyonu süresi 2 aya kadar devam eder.
Kişinin ihtiyacına gör 1-2-3 seans kadar 4-6 hafta aralıklarla yapılabilir. En sık tek seans veya iki seans uygulama yaptığım bu işlemin diğer bir konforu da ertesi günden itibaren makyaj yaparak işlemi saklayabiliyor olmanız ve de başka bir kontrol gerektirmeden yalnızca önerdiğimiz krem uygulamaları ile tedavi sürecinizin tamamlanmasıdır. Ayrıca yüz ve vücuttan ben almada, yüzde "smoker line" olarak da ifade edilen üst dudak kırışıklığı olanlarda, boyun kulak önü çizgilenmeleri ve kırışıklıklarından, güneş ve hamilelik lekelerinden, akne skarı ve benzeri yara izlerinden ameliyat sonrası dikiş izlerinden şikayetçi olanlarda yaş ve cinsiyet farkı olmaksızın kullanılabiliyor.
Sadece lokal anestezik kremler ile uyuşturularak kısa sürede yapılabilmesi ve hızlı iyileşme sağlaması, ağrı ve acı gibi işlem sonrası sorunları olmaması ile plazma enerjisi ile, hasta konforu açısından da memnuniyet oluşturuyor. Belirlenen bir yan etkisi olmaması da leke iz tedavilerinde kullanılıyor olup iz, yanık, leke riski taşımaması da en önemli avantajıdır.
Diğer bir hususta gençlerde ve kırışıklıkları henüz ameliyat olma seviyesine gelmemiş göz kapaklarında tek seans yeterli olabilmesidir. Durumuna göre beklenilen sonuca göre de gerektiği zamanlarda uygulanabilme olanağı sunması da yöntemin diğer bir avantajı.
Cilt kalitesi ve sağlığının 20'li yaşların ortalarından itibaren kollajenler, mineraller, vitaminler azalmaya başlayarak ve belki aynı yaşlarda belki depoları daha dolu hastalarda 30’lu yaşlardan sonra bu kayıplar, cildin matlaşması, kırışıklar oluşması, renk ve leke problemleri, izler, volüme kayıpları ve sarkmalar gibi bulgular vermeye başlar.
Otuzlu yaşların ortalarından itibaren ise gözaltı, elmacık, nazolabial bölge, dudak kenarlarında cilt altı yağ dokusu ve kemik yapılarının yavaş yavaş erimeye başladığından ve alt yanak çene hizasında ve gıdıda yağ birikmeye ve yer çekimi de etkisiyle gevşeyen cildin sarkıklarının ortaya çıkıyor.
Her 5-10 yılda bir bu azalmalar hızlandığından daha ani kayıplar ve olumsuzluklarla yaş alma belirtileri ortaya hızlanarak çıkıyor. Sonuç olarak biz öyle hissetmiyor olsak bile, yüzümüze yorgun, cansız, düşük enerjili bir ifade yerleşiyor. Yüz yapısında zaman içinde ortaya çıkan çökme ve sarkmayı toparlamak için birçok yöntemi kombin ediyor ve özellikle yağ dokusu bölgelerine mutlaka dolgular uygulamak gerekiyor. Bu durumları ben heyelan etkisine benzetiyorum, eğer zeminde cildi gergin yüksek tutabilecek yeteri malzeme varsa bariyer kurarak cildinizi yüksek tutar ve daha genç dinamik görünüme kavuşursunuz.
Eğer hekiminiz cinsiyete uygun altın oran hesaplamasına, uygun dolgu malzemesi ve doğru tekniklerle o bölgeye uygulanabilirliğine çok hakimse bu sıkıntılarla karşılaşmanızda imkansızdır. Akıllı mineral dolguları özellikle kemikli bölgelere de, elmacık, çene, şakak gibi bölgelerde sık uygulayarak o bölgede doldurmak istediğimiz miktarları istediğimiz kadar hacim verip, lifting ve gerginlik yapacak şekilde ayarlayıp; hem o bölgenin hatlarını düzenleyerek işlem yapılmış belirginliği olmadan doğal görünümünüzü koruyarak sırf dolgularla bile yüzün orta yüz dediğimiz bölgesinin eski oranlarına kavuşturarak ve bunları yaparken de asimetrilerinizi gidererek yine özgün altın oranlamaları dikkate alarak yüzünüzde gençleşme efektini; cilt yenilemesine de katkıda bulunan bu dolgularla yakalayabiliyoruz.
Mineral dolgu özetle her iki sorun için ayrı ayrı uygulamalara ihtiyacı ortadan kaldırıyor. Tek bir yöntemle hem yüz hatlarını toparlıyor hem cildi daha canlı görünüme kavuşturuyor. Uygulandıktan sonra yaklaşık iki üç ay içinde ortaya çıkan etkisiyse cilt kalitesini gözle görülür şekilde artırmak; germe ve kontur etkisi sağlamak; yüze daha taze, dinlenmiş bir ifade yerleşmesini sağlamaya yarıyor. Böylece, tek bir yöntemle danışanımızın farklı ihtiyaçlarına cevap verebiliyoruz. Radiesse FDA onaylı, mineral bazlı kürecikler içeren dokuyla çok uyumlu daha uzun kalarak emilen ve cildin rejenerasyonu için kendiliğinden tükettiği bir dolgu maddesi. HIV ve kanser hastalarında bile kullanılılırlığı güvenli olduğu tespit edilmiş içeriğe sahip. Cilt altına minimal invazif bir yöntemle verildikten Radiesse, vücudun kendi doğal metabolik süreçleriyle zaman içinde vücuttan komple 2,5 yıl gibi bir sürede atılıyor ancak iyileştirici etkisi bir buçuk yıl kadar devam ediyor. Dolayısıyla lifting ve şekil verme istediğimiz alanlar olan; elmacık, jawline-çene çalışmaları gibi, özellikle eller, boyun ,dekolte çizgilerinde de de dolum efekti ve kırışıklık açma etkisi çok memnun edicidir.
Bu uygulamalar sonrasında hastalarım gündelik yaşantılarına hemen devam edebiliyor. Sadece aynı gün alkol tüketimini ve sıcak duş almalarını istemiyor, işlem bölgesine arada soğuk uygulama yapabiliyorlar. Takibinde 10 gün kadar hamam, sauna, solaryum, buhar odası gibi ortamlardan kaçınmalarını öneriyoruz. 3 ay içerisinde her geçen gün cildin yenilenme bulguları ; canlılık, gerginlik, kırışıklıklarda azalma, gözeneklerde sıkılaşma, nemlilik gibi daha belirginleşmeye başlıyor.
Medikal estetik işlemlerinde en çok yaptığımız ve en çok ihtiyaç duyduğumuz işlemlerin en başında dolgu geliyor. Ama bu dolgunun artık birçok tipi var. Klasik dolgular, akıllı dolgular ve kemik dolgular olmak üzere en çokta üç kategoriye ayırıyoruz. Birde vücut dolgularımız var meme ve popo büyütmek için bir vücudun çökme travma sonrası olan yerlerini tamamlayabilmek ve simetrisini sağlayabilmek için. Bu dolguların arasındaki en önemli farklılık etken maddelerindeki farklılıklardır.
Klasik dolgu ve akıllı dolgu aynı etken maddeden yapılsa da üretim teknolojisinde farklılık var yani hyaluronik asitten oluşan çapraz bağ ve bağsız olanı mikrogram oranında değişimlerle ortaya çıkıyor buda koyulacak bölgeyi ve süreyi etkiliyor yani elmacık gibi çene gibi şakak gibi ağır kemik üstü kullanabileceğimiz bölgelerde diğer üretim şemasında olan akıllı dolguları kullanabiliyoruz ve uyguladığımız alanda klasik bir dolgunun kalıcılığı 12-18 ay gibi bir değişkenlik gösterirken ortalama 15 aya tekabül ederken akıllı dolgular ise 20-24 ay gibi bir ömre sahip olabiliyorlar. Onun haricinde yine kemikli bölgenin bir avantajı daha vardır orada kalsiyum hidroksiapatit üretilmiş akıllı mineral dolgular diye anılan ya da kemik dolgu diye anılan başka dolguları da uygulayabiliyoruz. Bu dolgulardan daha düşük miktarlı tüp dolguları kullanarak orada düşük bir volüm hacmi ve kalıcılığı yine 30-36 aya varacak kadar uzayan bir sonuç çıkartabiliyoruz.
İnsan vücudunun bütünsel anatomisinde yüz kısmındaki en hareketli kısım ağız ve çevresidir. Bu nedenle o bölgedeki deformasyonlar da daha fazla olmaktadır. Yaş alma ile beraber bu bölgede volüm kaybı olduğundan en zorunlu işlemlerden bir tanesidir. Genellikle Marionette çizgilerinin yok edilmesi için yapılacak işlemler lokal anestezi altında 15-20 dakika bekletilip işlem yapılır.
Şakaklar yüz simetrisinde önemli rol oynar. Zamanla bu bölgede oluşacak çökme yüz simetrisini bozar, yüze sağlıksız bir görüntü verir. Bu bölgeye yapılacak dolgudaki amaç, sadece kayıp hacmi yerine koymaktır. Böylece yüzdeki kemiksi görüntü yok olur. Şakak çukuru ile elmacık arasındaki devamlılık sağlanır. Lokal anestezik kremlerle deri uyuşturulduktan sonra, dermal dolgu, ince bir iğne veya kanül ile şakaklara enjekte edilir.
Cilde nem ve gerginlik veren maddelerin kaybıyla ortaya çıkan sorunlardan biride göz altı morluklarıdır. Estetik kaygı oluşturan bu durum kişinin yorgun, yaşlı ve hasta görünmesine sebebiyet verir. Göz altına ışık dolgusu uygulanarak yapılan bu tedavi acısız ve kısa sürede yapılan bir tedavidir. Uygulama yapılacak bölge antiseptik solüsyon ile temizlenir. Lokal anestezi yapılır, kapalı uçlu kanüllerle dolgu malzemesi akıtması yapılarak gözaltı bölgesinde hacim artışı sağlanır. 15 ay kadar kalıcı olabilen bu uygulama sürekli yapıldığında kalıcılığı artar.
Gözaltı dolgusu
Burun kanat kısmından başlayarak dudak köşelerine inen kırışıklık problemidir. Ağız kenarlarında oluşan ve çökmelere neden olan bu görünüm, kişiyi olduğundan çok daha fazla yaşlı, yorgun ve estetik görünümden bir hayli uzak gösterir. Makyaj yaparak biraz gizlense de tamamen ortadan kaldırılamayan bu çizgiler deri altına enjekte edilir ve daha sonra uygulandığı bölgede kollajen artışı yaratarak cildin yenilenmesini ve sağlıklı görünümü sağlar. Yüz bölgesi dolguları arasında çok fazla tercih edilen bölgelerden olan nasolabial dolgu uygulaması ile sağlıklı ve genç bir görünüm elde edilir.
Günlük hayatımızda, her yaş diliminde ve yaş ilerledikçe artarak, bedenen ruhen mevcutlarımızı tüketmekle kurulu bir düzenle karşı karşıyayız. Vücudumuzda bulunan enzimler, hormonlar, vitaminler kendini üretme fonksiyonuna sahip olsa da değişen dünyevi şartlar sebebiyle tüketimleri daha hızlı olmakta üretimleriyle ve dışarıdan yerine koymakla denge kurulamamaktadır. Ütopik bir yaşam ortamı yaratamayacağımıza göre elimizde bulunan tıbbi verilerle sağlıklı yaşamı yönetmemiz gerekmektedir. Vücudumuzda özellikle daha önceden olmayan olduğunda bizleri endişelendiren bulgularımızı (semptomlarımızı) bir düşünelim. Hekimlik hayatımdaki acil servis sorumlu hekimliği deneyimi bana gösterdi ki insanlar hastanelere halsizlik, yorgunluk, şişkinlik, yeni teşhis edilen alerji, döküntü, uzun süren veya tek bir antibiyotikle geçmeyen, daha şiddetli seyrettiğini ifade ettikleri enfeksiyonlar ya da dışkılama alışkanlıklarındaki sık sık değişmeler, ishal, kabızlık, karın ağrısı atakları gibi birçok hayat standartlarını düşüren durumdan şikayetçi ve muzdaripler.
Hastanelerde verilen hizmet kişinin şikayetleri testlerle ispatlanan belli düzeylere ulaşınca çözüm aranan ve tedavi edilen hastalıklara dönüşen tablolara yöneliktir. Halbuki bireylerin kendilerini huzursuz eden bu bulguları danışman hekimleri vasıtasıyla kendilerine özel sağlıklı yaşam danışmanlığı programlarıyla yönetmeleri hem sorunlarını çözmeye hem de ileride gelişebilecek hastalıkları önlemeye yarayacaktır. Bu program bir nevi koruyucu ömürlük danışman hekimlik olarak görev alarak hastalarımıza bütüncül yaklaşabilmemiz demektir.
Hastalara yaklaşırken önce onları iyi dinlemeli ve böylece hayatlarındaki sağlıklarını etkileyen önemli durumları tespit ederek yolumuza devam etmeliyiz. Bunlardan bazıları: beslenme, uyku, travma, operasyon, gelişimsel öyküleri, stres faktörleri, doğum veya doğurma öyküleri, aldıkları tedaviler gibi hastanın yanıtına ve deneyime göre şekillendirilebilecek birçok soru-cevaptır. Akabinde hastaya özgü klinik, genetik, bioenerjik açıdan testler isteyerek hastaya özgü vücuttan atılması gereken toksin, mikroorganizma gibi faktörler, vücutta eksilen enzim hormon vitamin gibi faktörlerin suplementerler, ilaçlar ve beslenme ile yerine konmasını ve zararlı olanların atılmasını sağlayarak, ozon tedavisinden faydalanarak bağışıklığı güçlendirmek, vücut bazal metabolizmasını düzenlemek ve hem mevcut durumu iyileştirip şikayetleri ortadan kaldırmak hem de gelecekte karşılaşılacak durumlar için daha iyi bir savunma sistemine kendine özgü sağlıklı yaşam alışkanlığına kavuşturarak hedeflemekteyim.
Sağlığı bir bütün olarak değerlendirmemiz gerekirse, bağırsaklardan dişlere kadar her organın sağlığımızda yeri vardır. Çok akut bir travma ya da benzeri bir nedenle hasar görmüş bir bölge yok ise hastadaki şikayetler hep bir birikimin, sıkıntı yaratan ve birbirini tetikleyen başka sistemlerin sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle tespit edilen her bir problemin birlikte çözümü ile gerçek bir iyileşme sağlanabilir.
Bağırsakların ve floranın beden sağlığımızdaki yeri çok büyüktür. Disbiyoz, kronik rahatsızlıkların sürecini hızlandıran önemli bir sağlık problemidir. Doğumdan itibaren yanlış beslenme, kullanılan antibiyotikler , çevresel şartlar gibi nedenlerle bozulan flora ile birlikte, sindirim, boşaltım, vitamin-hormon sentezleri, bağışıklığımız,hatta duygular–düşünceler de bozulmaktadır. Bu nedenle tedavide ilk adımımız florayı sağlığına kavuşturmak olmalı.
Bağırsak detoksunun ardından hassasiyetlere dikkat edilerek düzenlenecek yeni bir beslenme düzeni, hassas olunmasa da sağlıksız olduğunu bildiğimiz her türlü rafine-işlenmiş-katkılı gıdalardan uzaklaşmak, azalmış probiyotiklerin yerine konması, ne yediğimiz kadar nasıl sindirdiğimiz de önemli olduğundan eksik enzimlerin düzen sağlanana kadar takviyesi, yeterli su tüketimi floranın sağlığı açısından yapılması gereken uygulamalardır.
Bozulan florada sayıları çok az olan bir takım fırsatçılar hızla çoğalmaya başlarlar. En büyük gıdası şeker olan candida da fırsatçı bir maya mantarıdır. Kendi metabolizmaları sonucu oluşturdukları toksik maddelerle yaygın ağrılardan, obeziteye, cilt bulgularından depresyona kadar bir çok semptoma neden olabilirler. Bu durumda metabolik, ve de hormonal dengeyi sağlayabilmek için mutlaka antikandidial, antiasidik, insülin direncini kıracak bir beslenme programının uygulanması gerekir.