En iyi ihtimalle sabah 9 – akşam 5…
Bir de yolda geçen süresi var, hadi ona da İstanbul’un trafiğinde ortalama 1 saat gidiş – 1 saat de dönüş diyelim.
Aslında kadınlar için bir de sabah hazırlığı faslı var, ama bakın ona hiç değinmiyorum bile. Yukarıdaki haliyle 24 saatlik bir günün ortalama 10 saatini iş yerimizde geçiyoruz. Sevgilimizden, eşimizden, dostumuzdan, çoluk çocuktan çok, iş yerindeki mesai arkadaşlarımızı görüyoruz. Bu zaman aralığında bir de sevmediğiniz bir işi yapıyor, mutlu olmadığınız bir ortamda negatif insanlarla çalışıyorsanız; dikkat! Çünkü yaşamınızın en güzel ve verimli zamanlarını ziyan ediyor olabilirsiniz. Bence bu şartlara sahipseniz size kattıkları ve sizden götürdüklerini bir teraziye koymanın vaktidir.
PAZARTESİ SENDROMU YAŞIYOR MUSUNUZ?
Yazının bu kısmında kendimden örnek vererek ilerlemek istiyorum. Önceden televizyonda metin yazarlığı ve editörlük yaparken Pazar akşamları yaşadığım karın ağrısı; tam da çocukluğumun Pazar akşamlarında Bizimkiler dizisi bitip de Parlament Sinema Kulübü jeneriği döndüğünde ödevlerimin hiçbirini yapmadığımı hatırladığım an yaşadığım karın ağrısıydı. Buna bir de haftaya en yeteneksiz olduğum Matematik dersiyle başlayacak olmanın stresi eklenince, zavallı çocuk bünyem her Pazar akşamı mide krampları geçirirdi.Televizyonda çalışmak dışarıdan çok renkli, ancak içinden çok stresli ve meşakkatlidir. Tozlu, pis, yerleşim yerlerine uzak plato ve stüdyolar, setlerde yenen hazır ve kötü yemekler, medyadaki tekelleşme, yazdığın metinlere çalıştığın kurumun ideolojisinin ters düşmeme çabası, sansür, bir başlayıp bir yayından kaldırılan programlar derken gerçekten televizyon dünyasında çalışmak hiç de öyle renkli ve havalı değildir. Bu dönemde her ne kadar dillendirmesem de ortamdaki huzursuzluk yüzünden “pazartesi sendromu” denen hadiseyi dibine kadar yaşar, ancak bunu normal hayatın bir rutini gibi kabul ederdim. Yani çalışan herkes böyle hissediyor gibi düşünürdüm.
Yaklaşık 3 sene önce sektör değiştirdiğimden beri Pazartesi Sendromu değil, resmen yeni haftayla birlikte Pazartesi Motivasyonu yaşıyorum. Sabahları yataktan sürünerek kalmak, işe giderken ayakların geri gitmesi, çıkış saati gelsin diye dakika başı saate bakmak, tatil günlerini iple çekmek vs. bunlar hep işinde mutsuz olanlar içinmiş!
Şimdi kendinizi bir tartın. Gerçekten çalışma hayatında rutin olan şey: mutsuzluk ve düşük motivasyon değil.
İŞ HAYATI SİZE NE KATIYOR, SİZDEN NE GÖTÜRÜYOR?
Hayatta her şeyin bir dengeyle uyum içinde, olması iş hayatında da geçerlidir. Bitmek bilmeyen trafik çilesi içinde gidilen yolunuz, nezaketten uzak ekip arkadaşlarınız, teşekkür etme özürlü bir patronunuz, hiç susmayan bir mail trafiğiniz ve asla takdir görmediğiniz bir işiniz olabilir. Ancak tüm bunlar içinde; size kattıkları daha ağır basıyorsa kötü bir işte çalışıyor sayılmazsınız. Almadan vermek yok.Tüm bunları yaparken bir yandan da kendinize önemli şeyler katıyor, emeğinizin karşılığını maddi olarak görüyor, geleceğiniz için yatırım olabilecek küçük fırsatları değerlendiriyorsanız, şanslısınız.
Kimi zaman da birçok kişi gerçekten çok az para kazandıkları halde; çok huzurlu ve mutlu oldukları işi, daha iyi para kazanacakları bir teklife değişmiyor. Finalde sağlıklı iş ortamında çalışıyor olmak, daha fazla kazanca tercih ediliyor.
MOTİVASYON SAĞLAMAK ÜCRETSİZDİR
16 yaşından beri çalışan bir kadın olarak şunu söyleyebilirim ki, sevmediğiniz bir işi bile o işi oluşturan takımın pozitif enerjisi ile çok da severek yapabilirsiniz. Ya da çok sevdiğiniz bir işten, (üstelik de çok iyi kazandığınız) mobbing yüzünden bir anda vaz geçebilirsiniz.Başarılı olmak sevdiğin işi yapmaktan geçiyor. Teşekkür, takdir, biraz empati, dizginlenmiş ego, biraz sosyal dialog ve küçük nezaketler ücretsizdir ve bir takımın çok daha kaliteli bir iş ortaya koymasını sağlar.
“21 Günde Değişim” yazı dizisinde yarın: Ruhunu Besle!