Demet Özdemir, Oğuzhan Koç’tan aldığı evlilik teklifiyle gündemde ama ben yeni filminden bahsetmek istiyorum. Netflix’teki ‘Aşk Taktikleri’nde Şükrü Özyıldız ile oynayan Demet Özdemir’i ilk kez izledim. Oyunculuğunu bilmiyordum. Pek bir beklentim yoktu ama bu kadar da kötü olmasını beklemiyordum! Özdemir, bu filmlerden dizilerden kazandığı paraların birazını oyunculuk derslerine ayırırsa doğru bir yatırım yapmış olur.
‘How to Lose a Guy in 10 Days’ isimli filmi andıran senaryosu mantık hatalarıyla dolu yapımda güzelim Şükrü Özyılmaz da harcanmış ne yazık ki. Kafama takılan bir sürü şey var. Demet Özdemir’in hem çocuğu o kadar beğenip hem de ancak sarhoş olursa katlanabilecekmiş gibi sürekli içki istemesi... Dış hatlarda pasaport, biniş kartı göstermeden oralara nasıl geçebildiği... Demet Özdemir hayranları eminim filme bayılmıştır ama ben geçer not veremeyeceğim.
BEŞİKTAŞ’IN FİLMİ
Geçmişte futbolu ya da bir takımı merkez alan filmler çekildi ülkemizde. Ama hiçbiri pek akılda kalıcı olamadı. Çekimleri mayısta başlayacak ‘Aşkın Saati 19.03’ bu konudaki şanssızlığa son verme konusunda iddialı. Beşiktaş ruhuna hayran olan ve takıma gönül vermiş onlarca isim filmde bir araya gelmiş.
Bir dedenin torununa işlemek istediği Beşiktaş ruhunun anlatıldığı film, hikayesinin duygusallığıyla dikkat çekiyor. Ön hazırlık çalışması büyük bir titizlikle yürütülen ‘Aşkın Saati’nin yönetmeni Hasan Gümet, yapımcısı ise Onur Sarısakal. Bu proje benim gibi futboldan pek anlamayan birini bile heyecanlandırdı doğrusu.
HAYDİ 80’LERE
Dünyadaki trendleri yakından takip eden Hande Yener popüler olan 80’ler sound’unu yakalamış, ‘Carpe Diem’ albümünde bizi o dönemin esintilerine doyurmuştu. Genç müzisyenler hala rüzgarı devam eden bu tarzda hoş üretimler yapmaya devam ediyor.
Damla Durakçay’ın ‘Tam Zamanında’ şarkısı bizi 80’lerin diskoyla elektronik arasında gidip gelen ve zaman zaman duygusallaşan, inişli çıkışlı dünyasına götürüyor. Efe Yemez de başarılı düzenlemesiyle şarkının hakkını sonuna kadar vermiş.
KARAGÖZ AMERİKA’DA
Şimdi yaşlı yaşlı konuşacağım ama biz çocukluğumuzda en azından televizyonda Hacivat ile Karagöz izleme şansı bulan bir nesiliz. Bir gün okulumuza bu gölge oyunu denen gösteri geldiğinde, canlı canlı Karagöz’ü gördüğümüzde sevinçten çıldırmıştık.
Artık bu sanatın temsilcileri o kadar azaldı ki ülkemizde. Bu işe gönül veren Karagöz sanatçısı Hadi Poyraz, UNESCO tarafından kültürel dünya mirası olarak kabul edilen gölge tiyatrosunu Amerika’ya taşımış. Oralarda bu sanatı tanıtıyor ve şaşırtıcı bir ilgi görüyor.
Daha önceki yıllarda Hollanda, Almanya ve Belçika gibi birçok ülkede gösteriler yapan Poyraz “Geçmişi Osmanlı İmparatorluğu’na dayanan Karagöz çok esprili. İngilizceye çevrilince şakalar tam anlaşılmıyor. Bu nedenle Karagöz’ü bir Amerikalı gibi yorumlayarak gösterilerimizi sergiliyoruz ve kültürümüzün önemli bir mirasını dünyaya tanıtıyoruz” diyor.
NEW YORK’TAN İSTANBUL’A
New York’un sevilen restoranı Vandal, yurt dışındaki ilk şubesini İstanbul’da açtı. Galataport’un en ilgi çeken mekanlarından olan Vandal’ı Instagram hikayelerinde görür görmez koştum çünkü rengarenk görünüyordu, merak uyandırıyordu.
Konsept olarak duvar resimleri ve yazılarına kucak açan Vandal aynı konsepti İstanbul’a da yetenekli bir sanatçı grubuyla taşımış. Mekanın maskotu pembe tavşan ise herkesin fotoğraf çektirdiği renkli bir detay. Sokak yemeklerinin modern yorumlarını sunan Vandal’da müthiş kokteyller de var. Önümüzdeki günlerde tekrar ziyaret edip daha detaylı anlatacağım.