Dünyanın sağlığı, insanın sağlığı demek. Biz ne kadar sağlıklıysak O da o kadar sağlıklı. Tam tersi de geçerli: O ne kadar iyiyse, biz de ancak o kadar iyiyiz. Toprağın, havanın, suyun, bitkinin, hayvanın ve insanın sıhhati birbirine bağlı. Bir bütün. İşte bugün Batı’da buna “Tek Sağlık” (One Health) diyorlar. Bizdeki Tevhid bilinci diyebiliriz.
SAĞLIKLI TOPRAK= SAĞLIKLI SEN
Şöyle ki: Ne yediğiniz, doğrudan tarımı yani toprağı etkiliyor. Tek tip yani çeşitsiz beslenince, toprakta da hep aynı şeyler ekilip biçiliyor. Mesela bir tarlada sürekli domates ekilirse, domates o topraktan hep aynı mineralleri çekiyor. O zaman da o toprakta o mineraller azalıyor. Bu da toprağı fakirleştiriyor ve zayıflatıyor. Tıpkı bir insanın bağışıklık sisteminin zayıflaması gibi. Toprağın sağlığı ne kadar bozulursa da, bizim sağlığımız o kadar bozuluyor. Dahası bu, dünyayı da hızla imha ediyor. Küresel ısınma, ormansızlaşma, çölleşme, erozyon, seller, denizlerdeki ve okyanuslardaki cansızlaşma… Hepsi ama hepsi toprağın fakirleşip azalmasından yani bizim yediklerimizden kaynaklı. Oysaki “dünya dostu beslenirsek” karbon salınımı yeryüzünde en az yüzde 30 azalacak, hayvanların ve bitkilerin ölümü yüzde 45 oranında düşecek, tarımsal alan en az yüzde 40 artacak ve hayvanların erken ölümü en az yüzde 20 azalacak.
* * * * *
Tam da bu yüzden çeşitli beslenmemiz, böylelikle toprağa farklı bitkilerin ekilmesi gerekiyor. Ne var ki bugün insanoğlunun tükettiği şeylerin yüzde 75’i sadece 12 adet bitki ve 5 adet hayvan türünden çıkıyor. Tüketilen kalori miktarının yüzde 60’ı da sadece 3 adet bitkiden geliyor! Bitki ve hayvan sayısının, yani bio-çeşitliliğin azalması da yukarıda anlattığım gibi toprağın yok olması anlamına geliyor.
UYANIŞ
Çok şükür ki, bugün dünya üzerinde büyük bir uyanış var. Birçok ülke ve kurum bu farkındalıkla harekete geçmiş durumda. Mesela 4 yıl önce Danimarka’nın Gıda ve Tarım Bakanı, ülkesinin “dünya dostu” beslenme şekline geçtiğini ilan etti. Tüm Kuzey Avrupa ülkeleri de beslenme şekillerini dünyayı koruyacak şekilde değiştireceklerini beyan ettiler. Bu uyanışa bir çağrı da özel sektörden, gıda sektörünün lider markasından geldi: Unilever’in altındaki Unilever Food Solutions (UFS/Gıda Çözümleri),1600 global şefle görüşerek ‘Geleceğin Menüleri Trend Raporu’nun 2’ncisini yayınladı. Rapor, 26 Mart’ta Unilever’in Hollanda’daki Gıda İnovasyon Merkezi Hive’da, Türkiye’de ise MSA’da (Mutfak Sanatları Akademisi) yapıldı. Ülkemizden sadece Od Urla’nın Kurucu Şefi Osman Sezener’in katıldığı global lansmanda; dünyada ve Türkiye’de farkındalığın arttığı ve beslenme alışkanlıklarının buna göre değiştiği anlatıldı.
FARKINDALIK YÜKSELİYOR
Kantar’ın yaptığı, Z kuşağının gıda sektörü üzerindeki etkisine özellikle dikkat çeken bu araştırmada; dünyada öne çıkan trendler vurgulanıyor. Ülkemizde en öne çıkan akımlar ise şu 5’i olmuş: Karşı Konulmaz Sebzeler, Gelenekten Geleceğe Lezzetler, İyi Hissettiren Yiyecekler, Düşük Atıklı Menüler ve Lezzet Kontrastı. Bunlardan ilki; sebzelerin artık sadece bir öğünün parçası olmadığını, tabakların merkezine de yerleştiğini gösteriyor. “Bitki bazlı beslenmenin ülkemizde toplam pazardaki yeri yüzde 3 civarındaydı. Şimdilerde bitkilere talebin yavaş yavaş arttığını gözlemliyoruz. Bu da aşırı et tüketiminden uzaklaşıldığına işaret ediyor” diyor UFS Türkiye Pazarlama Lideri Didem Molay Sevin. Bu da şundan dolayı önemli: Büyükbaş hayvancılık iklim krizini tetikliyor ve kitlelerin et talebini karşılamak için endüstriyel hayvancılık muazzam artıyor. Bu ise fabrikalarda yaşayan mutsuz hayvanlar demek. Tam da bu yüzden sebzelerin de itibar görmeye başlaması kıymetli.
TABAKLARIN YÜZDE 60’I ÇÖPE
“Düşük Atıklı Menülerin öne çıkması da mutfaklarda sıfır atık felsefesinin benimsendiğini gösteriyor. Ki bu çok önemli çünkü restoran ve otellerde tabakların yüzde 60’ı çöpe gidiyor! Lezzet Şoku trendinin odağında ise hiç düşünülmemiş kombinasyonlar ve sıra dışı lezzetler sunmanın radikal yolları var. Yani demek ki daha yenilikçi, açık görüşlüyüz. ‘İyi Hissettiren Yiyecekler’ trendi ise iyi yemeklerin insan sağlığının tüm yönlerini etkilediğinin bilincinin arttığına delalet” diyor Didem Molay Sevin.
* * * * *
Diğer canlıları ve toprağı düşünmüyorsak, en azından kendi canımızın onlarınkinden geçtiğini fark ederek yanlışlarımızdan tez vakitte geri dönmemiz dileğiyle.