Verda ÖzerFarkında değilsin ama çöldesin

HABERİ PAYLAŞ

Farkında değilsin ama çöldesin

‘Çöl’ deyince aklınıza ne geliyor? Kupkuru, sımsıcak, sonsuz bir Sahra Çölü… Mecnun’un Leyla’yı ararken verdiği mücadeleyi simgeleyen o ıssız, sınırsız yer… Sizi ürküten, korkutan bir şey değil mi ÇÖL?

Aslında uçsuz bucaksız oluşu, belirli bir güzergahı olmaması ve oraya düşen insanın suyu bulmanın peşine düşmesinden dolayı; çöl Tasavvuf’ta ve felsefede insanın kendini, kendi yolunu, özünü aramasını sembolize eder. O kavuşmayı yaşayana kadar insan sürekli bir seferde, bir arayıştadır. Bu meşakkatli yolculuğu yapan insan sudan, yani özünden uzak olduğu için durmadan arar. Ta ki aslına, suya kavuşana kadar.

Haberin Devamı

Farkında değilsin ama çöldesin

 

YOK OLUŞA GİTMEK

‘Çöl’ üzerine düşünmemi sağlayan, 17 Haziran Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü’nde TEMA Vakfı’nın yaptığı çalışma oldu. Dünyadaki arazilerin tam yüzde 46’sının, yani neredeyse yarısının çölleşme riski altında olduğunu TEMA’nın açıklamalarını görene dek bilmiyordum. Yani bu demek oluyor ki; bugün yeryüzünün yarısı kurak ve yarı-kurak bölgelerden oluşuyor. Bu alanda ise tam 3 milyar insan yaşıyor. Zaten 2030’a kadar 350 milyon insanın çölleşme nedeniyle yeryüzünde göç etmesi, yer değiştirmesi bekleniyor. Yani bir nevi kavimler göçü diyebiliriz…

Felaket tellalı gibi olmak istemiyorum ama şimdi paylaşacağım rakamlar daha da korkutucu: Dünyanın yüzde 45’i, dünya nüfusunun da 3’te 1’i kurak alanlarda. Kurak alanlar ekili tarım arazilerinin yüzde 44’ünü, canlı hayvan varlığının ise yüzde 50’sini barındırıyor. Bu da bu alanlarda ne tarım yapılabileceğini ne de canlı yaşayabileceğini gösteriyor.

“Çölleşme, varlıktan yokluğa giden süreçtir. Ağır ağır ilerler ve fark etmezsiniz. Bir bakmışsınız, bir gün o yokluktasınız. İşte bu, insanlığın 20-30 yıldır yaşadığı süreç. Sigara içen birinin bir gün akciğer kanseri olduğunu öğrenmesi gibi…” diyor TEMA Vakfı Genel Müdür Yardımcısı Hikmet Öztürk. Bu yok oluşun da toprağın, suyun, havanın, canlıların yok olması anlamına geldiğini söylüyor.

Farkında değilsin ama çöldesin

 

TÜRKİYE’DE RİSK YÜKSEK

Düşünün; dünyada Sanayi Devriminden (18’inci yüzyıl) bu yana ormanların yüzde 50’si, yani yarısı yok olmuş. Sulak alanların yüzde 50’si kaybolmuş. 2019 Birleşmiş Milletler Arazi Raporu’na göre; 30 milyon kilometrekare yani yaklaşık Afrika kıtası büyüklüğünde arazi alanı tahrip olmuş. Bu tahribatın içinde dünyanın yüzde 45’ini ve dünya nüfusunun 3’te 1’ini oluşturan kurak alanlar ağırlıklı.

Haberin Devamı

Çölleşmenin yıllık maliyeti ise ülkelerin gayrisafi millî hasılasının (milli gelir) yüzde 5’i. Bu oranın 2050 yılında yüzde 40’lara ulaşacağı öngörülüyor.

Bize gelince; ülkemizin yüzde 51’i orta, yüzde 23’ü yüksek derecede, toplam yüzde 73’ü çölleşme tehlikesi altında.

ARAZİ TAHRİBATI ANA SEBEP

Peki bu çölleşmenin başlıca sebebi nedir? Hikmet Öztürk, arazi tahribatının ana neden olduğunu anlatıyor. İklim krizinde arazi tahribatının rolünün yüzde 24, biyoçeşitlilik kaybında ise yüzde 70 olduğunu söylüyor. Ormanların yok oluşunda da yüzde 80 oranında sorumlu. Dünyadaki toplam karbon salımının da yüzde 24’ü, tarım-arazi kullanımı kaynaklı.

Arazı tahribatına neden olan şeyler ise orman yangınları, aşırı ağaç kesimleri, ormanlık alanlara inşaat yapılması, aşırı otlatma, ormanların-zeytinliklerin madenciliğe açılması ve yanlış tarım uygulamalarıyla (kullanılan pestisitler-fazla gübreler gibi) toprağın zarar görmesi. Ki bugün tarım, dünyadaki arazi tahribatından yüzde 80 oranında sorumlu. Aynı tarım, dünyada suyun yüzde 70’ini, ülkemizde yüzde 74’ünü tüketiyor. Yanlış toprak uygulamaları toprağın içindeki canlıları öldürüyor, verimliliğini bitiriyor.

Haberin Devamı

Kısacası çölleşmeyi engellemenin yolu en çok da doğru (onarıcı) tarım uygulamalarından ve doğru su yönetiminden (özellikle de doğru sulama yöntemleri kullanılması) geçiyor.

EROZYON

Ülkemizde ise erozyon, çölleşme nedenlerinin başında geliyor. Tarım arazilerinin yüzde 39’unda, mera arazilerinin ise yüzde 54’ünde erozyon görülüyor. Büyüyen kentler de, verimli tarım arazilerinin azalmasına sebep oluyor. Düşünün ki tarım arazilerimiz 1990-2022 yılları arasında 4 milyon hektar azalarak 28 milyon hektardan 24 milyon hektara gerilemiş. Bu da yaklaşık 7.5 İstanbul büyüklüğünde tarım alanının kaybedilmesi demek!

YENİ DÜZEN

“Aslına bakarsanız asıl suçumuz, ihtiyacımız olandan fazla tüketmemiz. Dünyanın kaldırabileceği sınırların ötesine geçmiş olmamız. Ekonomistler bilir ki, sermayeden yemeye başlayan işletmenin iflası çok yakındır. Dünyamız da iflas etmek üzere. Acilen doğayı dinleyen, doğayla uyumlu, ihtiyacımız kadar tükettiğimiz yeni bir düzene geçmek zorundayız. Yoksa hızla yok oluşa gidiyoruz. Daha fazla tarım arazisi açmaya kalkarsak Dünya artık suyu, oksijeni üretememeye başlayacak” diyor Hikmet Öztürk.

En başa dönecek olursak; bir çölün içinde olduğumuzun farkında olmadan yaşayıp gidiyoruz. Suyu bulmamız ve yaşatmamız dileğiyle…

Sıradaki haber yükleniyor...
holder