“Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir milletinde, hiçbir kadın ‘Ben milletimi zafere götürmekte Anadolu kadını kadar hizmet ettim’ diyemez! Belki erkeklerimiz, memleketi istila eden düşmana karşı süngüleriyle düşman karşısında ispât-ı vücut ettiler. Fakat bunu sağlayan; sırtıyla, kağnısıyla, kucağındaki yavrusuyla, yağmur demeyip, kış demeyip cephenin harp malzemesini taşıyan hep o ulvî, o fedakâr, o ilâhî Anadolu kadınlarıdır!” Bu sözleri Mustafa Kemal Atatürk, 21 Mart 1923’te Türk kadınının Milli Mücadele’deki hizmetlerini anlatırken sarf etmiş. Tam da 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’nü devirmişken, Atatürk’ün bahsettiği düşmanla çatışan, cepheye sırtında mühimmat taşıyan o Türk kadınının hal-i pür melaline bir bakalım.
ŞİDDETLİ ŞİDDET!
Kadınların durumu ülkemizde hiç iç açıcı değil. Son zamanlarda yapılan birçok araştırmaya göre; Türk kadınının en büyük sorunu şiddet. 2. sırada işsizlik, 3. sırada eğitimsizlik geliyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı verilerine göre, Türkiye genelinde kadınların yüzde 55’i şiddet gördüğünü söylüyor! Bu arada sanıldığı gibi sadece eğitim düzeyi düşük kadınlar değil, eğitim düzeyi yüksek her 10 kadından 3’ü de eşinden şiddet görüyor. Bununla birlikte, kadın cinayetleri de geçen yıla göre artmış durumda. Kadir Has Üniversitesi’nin yaptığı son (2022) ‘Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Algısı Araştırması’na göre ise, 15 yaşından büyük her 5 kadından 1’i, son 12 ayda fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz kalmış.
FARKINDALIK YÜKSELİYOR
Neyse ki şiddeti büyük bir sorun olarak görenlerin sayısında artış var. Kadınların yüzde 70’i şiddeti ilk sırada belirtirken, erkeklerin de yüzde 63’ü kadınların yaşadığı en büyük sorun olarak 1. sıraya koyuyor. ‘Erkek, ailenin dirlik düzeni için zaman zaman şiddete başvurabilir’ diyenlerde de düzenli ve ciddi bir düşüş söz konusu. ‘Şiddet boşanmak için yeterli bir sebeptir. Aile bütünlüğü veya düzeni için göz ardı edilecek bir unsur değildir’ diyenler de 2016’da yüzde 63 iken, 2022’de yüzde 77’ye yükselmiş. Ayrıca ‘boşanmış bir kadının iffetinin eski kocasını ilgilendirmediği’ görüşü, tüm eğitim seviyelerinde yüzde 70’in üstünde gözlemleniyor. Çok şükür!
İŞSİZLİK ÖNEMLİ BİR SORUN
İşsizlik de çok ciddi bir sorun. Her 4 kadından 3’ü çalışmıyor. Kadınların yüzde 35’i geçmişte çalıştığını, yüzde 46’sı ise hayatında hiç çalışmadığını söylüyor. İş yaşamından ayrılmalarının en önemli sebebi ise, ‘evlilik ve ev işi sorumlulukları’. Ama diğer yandan, ‘Kadınların iş hayatına katılımı ülkenin refahı açısından gereklidir’ diyenlerde artış var. Kadınların yüzde 84’ü, erkeklerin de yüzde 73’ü bu görüşte. Genel olarak bakınca ise, çalışma hayatında ve kamusal alanda ‘eşitlikçi toplumsal cinsiyet’ algısı güçlenmiş görünüyor. Ne var ki bu artış özel hayata pek yansımıyor. Mesela ev ve çocuk bakımında eşit sorumluluk paylaşımı, evlilik dışı çocuk sahibi olmak, birlikte yaşamak ve kürtaj gibi konularda tutumlar olumsuzlaşıyor. Bu ikircikli sonucu birçok akademisyen bir çeşit ‘muhafazakar feminizm’ yükselişi olarak yorumluyor.
DEVLET DESTEĞİ YETERLİ Mİ?
Siyasetçilerin önemsemesi gereken bir sonuç ise şu: ‘Sizce devlet, kadınları şiddete karşı korumak için yeteri kadar önlem alıyor mu?’ sorusuna yüzde 87 ‘yetersiz’ diyor. Bu çok yüksek bir rakam. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış kararına destek de düşüşte. Kadınlar arasında kararı desteklemeyenler yüzde 55. Kararın kadınların geleceği için kötü olacağını düşünenler de yüzde 58.
SAVUNANLAR ARTIYOR
Araştırmayı yapan akademisyenler 8 yıllık gözlemleri sonucunda şu sonuca varmışlar: Her şeye rağmen kadınların ve erkeklerin kamusal-özel hayatta eşit olmaları gerektiğini savunanlar hem kadınlar hem erkekler arasında artıyor. Ne var ki bu olumlu gidişata mukabil, ülkemizde kadın-erkek eşitliği olduğunu söyleyen erkeklerin oranı 2015’te yüzde 38 iken, 2022’de yüzde 22’ye gerilemiş. Aynı fikirdeki kadınların oranı da yüzde 20’den yüzde 11’e düşmüş. Yani eşitlik talebi olsa da herkes durumun farkında. Yarısı kadın olan Türk toplumu, kadınları bu kadar geri bırakıldığı sürece yarım kalmaya mahkûm. Bunu da ‘kadınlar çiçektir ve çiçekler su ister’ bakış açısıyla ve kadına ‘bayan’ demeye devam ederek değiştiremeyiz. Kadınlar çiçek değil, bu toplumun çimentosudur. Tıpkı bir binayı tutan çimento gibi toplumu bir tutan da kadınlardır. Bunu tez vakitte idrak edebilmemiz umuduyla...