Belediye seçimlerine günler kala sokaklarda tavan yapan seçim arabalarının gürültüsü ve bayrak yarışı, aslında yerel adayların vatandaşa ne kadar uzak kaldığını gösteriyor. Zira artık yeni bir çağdayız. ‘Yeşil dönüşüm’ün gerçekleştiği, dijitalleşmiş bir dönemdeyiz. Her şeyden önce bugün vaktinin çoğunluğunu ekrana bakarak geçiren insanları bayrakla ve ses gürültüsüyle etkilemek mümkün değil. Etkileşimin kodları değişti. 2’ncisi, israfa ve atığa karşı farkındalığımız bu kadar artmışken, kumaş bayraklarla donatılmamız bırakın etkilenmeyi, bizleri uzaklaştırıyor bile.
EKOSİYASET
Son yıllarda iklim krizi, seller, erozyonlar, orman yangınları, müsilaj, pandemi, salgınlar vs. sayısız doğal afetle sınandık. Uzun süredir sınandığımız bu olaylar zinciri, çoğumuzu uyandırdı. Artık insanlar hem bu felaketlere çözüm bulunsun istiyor. Hem de kendi sağlıklarının çevrenin sağlığından geçtiğini görüyorlar. Soludukları havanın temiz olmasını, içtikleri suyun hastalıklı olmamasını, toprağın sağlığına kavuşmasını istiyorlar. Siyasetçilerden de iklim krizi başta olmak üzere çevre politikalarını açıklamalarını ve önceliklendirmelerini talep ediyorlar. Ama görünen o ki bu talep yereldeki adaylara ulaşmıyor. Şükür ki imdadımıza yetişip bu istekleri yukarıya ulaştıran TEMA Vakfı gibi sivil toplum kuruluşları var: TEMA, 28 yıldır her seçim öncesinde yayınladığı gibi bu yıl da açıkladığı ‘Ekosiyaset Belgesi’ ile tüm yerel yönetim adaylarına izlemeleri gereken yol haritasını gösteriyor ve çözüm önerileri sunuyor.
YÜZDE 93 ŞEHİRDE!
Bana kalırsa rapordaki en çarpıcı unsur, Türkiye’de kent-kırsal dengesinin geldiği vahim nokta: Dünyada ortalama olarak kentlerde yaşayan nüfus yüzde 56 iken, bu oran Türkiye’de yüzde 93! Bu da köylerin, kırsal yaşamın, yerel üretimin neredeyse bitme noktasına geldiği anlamına geliyor. Tam da bu yüzden seçimlerin en öncelikli gündemi bu olmalı. TEMA Vakfı’nda Çevre Politikaları ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı olan Eylem Tuncaelli, “Kentleşmenin bu kadar çok olması, yeşil alanların da yok olduğuna işaret ediyor. Güvenli gıdaya erişim de bir başka olumsuz etkisi. Şehirlerde tarım-hayvancılık yapılamadığı için ve gıda uzaktan tedarik edildiği için yeterli ve sağlıklı gıda temini sıkıntısı var. Ekolojik dengenin bozulması, örneğin dere kenarlarına yapılan yerleşimlerin sel ve su baskınlarına sebep olması gibi getirileri de var. Şehir içinde sıcaklıkların artması ve buna bağlı olarak can kayıplarının ve enerji maliyetlerinin artması, iklim dengesinin bozulması ve biyolojik çeşitliliğin azalmasını saymıyorum bile” diyor.
UYUM VE TASARRUF
Doğa olaylarına karşı şehirlerin direncinin arttırılması, entegre atık yönetimi, enerji tüketimini minimize eden daha tasarruflu sistemlere geçilmesi (yağmur hasadı gibi uygulamaların eklenmesi), fosil yakıtsız ulaşımın arttırılması (bisiklet yolları, deniz ulaşımı, raylı sistemler vs.) belgede geçen öneriler arasında. Tüm bunların insanı ya da çevreyi önceliklendiren değil; insanla çevrenin uyumunu önceliklendiren bütünsel bir bakış açısında ele alındığını özellikle eklemeliyim.
ACİL PLANLAMA
Ekosiyaset belgesi acilen ketlerin “eylem planları” yapılarak dönüştürülmesini savunuyor. Mega kentler yerine; kendi gıdasını belli ölçüde kendi üretebilen, etrafında yeşil çeperlerin olduğu, beton yerine geçirgen zeminlerin kullanıldığı (böylelikle yağmur suyunun toprakla buluşabildiği), içinde insanların nefes alabildiği - iklimi dengeleyecek - karbonu emecek yeşil alanların konuşlandırıldığı kentlerin oluşturulması gerektiğini anlatıyor. Buna dünyadan örnekler verirken, daha düne kadar hava kirliliğinden insanların sokağa dahi çıkamadığı Pekin’i örnek veriyor.
YERİNDEN YÖNETİM
Kentleri dönüştürürken kırsalı geliştirmek, elmanın diğer yarısı. “Bunun için en öncelikli olarak yerelde vatandaşın karar alma süreçlerine katılımını sağlamak gerek. 2012’de çıkarılan yasayla yapılan değişiklik, belde belediye sayılarını düşürerek köyleri mahalleye dönüştürdü. Bu durum da; yaşanılan mekânla yönetim birimi arasındaki mesafeler arttığı için katılım mekanizmasını zayıflattı. Ayrıca köylerin mahallelere dönüştürülmesi kadim köy kültürünün yok olmasına, büyük kentsel yapılar içerisinde eriyip gitmesine yol açıyor. Kısacası yerelde yaşamın kolaylaştırılması, kalitesinin artırılması ve katılımın güçlendirilmesi için ‘yerinden yerel yönetim’ diyoruz” diyor Eylem Tuncaelli. Cumhuriyet’imizin 100. yaşını devirir devirmez yapılan bu ilk yerel seçimlerle artık bize yaraşır bir çevre stratejimiz olsun ve bu ülkenin toprağına, havasına, suyuna layıkıyla sahip çıkalım.