Seçime tam bir hafta kaldı. Seçmen çok farkında mı bilmiyorum ama, bu kez sıradan bir seçimdeki gibi şu ya da bu partiye öylesine oy vermeyecek; bundan böyle nasıl yaşamak istediğine karar verecek. Bu seçim döneminde yaşadıklarımıza bakarsak ortaya çıkan atmosfer şu: İktidar partisinden yana olmayanlar ‘kırk katır mı kırk satır mı’ istiyorlar, ona karar verecekler!
[[HAFTAYA]]
AKP dışındaki partileri destekleyen ve AKP’ye karşı çıkan, sonucuna katlanır, cezasını çeker! Pankart açıp ‘İstemiyorum’ diyene dayak, gaz, hakaret... ‘Öbür parti kazanabilir’ diyene tehdit, şantaj... CHP askerliği kısaltacağını vadediyor ama AKP’nin vaadi daha radikal. AKP, anlaşıldığı kadarıyla askerliği toptan kaldıracak, çünkü yakında ortada tutuklu olmayan komutan kalmayacak. Komutan kalmayınca ordu kalmayacak, sen sağ ben selamet... Baskının bu kadar görünür, tehdidin bu kadar ayan beyan olduğu bir seçime ne gerek var, bilemiyorum. “İktidar devam etsin bari” diyeceğim ama herhalde demokrasi bu değil.
Demokrasilerde en küçük siyasi görüşün bile varolma, kendini ifade etme hakkı vardır, olmalıdır da. Bizde, Meclis’de temsil edilen siyasi partilerin bile baraj altına itilmesi için türlü entrikalar çevriliyor. Bağımsız adayların propaganda yapması engelleniyor. Meclis’de üçüncü farklı görüşü oluşturması beklenen bir siyasi düşünce, özgürce yarışamıyor. Dünya kamuoyu tarafından bile farkına varılan bu baskıcı ortamın yabancı medyadaki yansımasına çok öfkeli Başbakan. Ama onlara tehdit sökmüyor.
İki gündür yurt dışındaydım, yabancı konuklarımla birlikte döndük. Havaalanından şehir merkezine gelene kadar gördüğümüz, Başbakan’ın devasa boyutlardaki afişleri benden çok onları şaşırttı. Propagandanın bu kadar göze sokulanı abartı değil mi? Bütün inşaatlar, koca koca binalar AKP afişleriyle donatılmış. Ezici bir durum var gözle görülen. AKP, gerçekten yüzde 50 ve üstünde oy bekliyorsa neden varlığıyla bu kadar eziyor, onu da düşünmek gerek!
İçki ölümleri tanıtıma darbe
Sahte içki imal ederek insanların zehirlenip ölmesine neden olanlar, sadece bir kaç kişiyi öldürmekle kalmıyor, Türkiye’nin geleceğini de karartıyor. Çünkü turizm, Türkiye’nin en büyük zenginlik kaynağı. Sahte içkiyle turist öldürdüğünüz bir ülkede turizm yapamazsınız! İnsanlıktan nasibini almamış bazı ‘yaratık’lar, para kazanmak uğruna zehir imal ediyor ve bunları masum insanlara ‘içki’ diye satıyor. Ve o gencecik insanlardan ölen ya da özürlü kalan oluyor. Yakalanan sorumluların çoğu serbest!
Bir kişi mi ne tutuklu, ki o da sağlığa zararlı yiyecek-içecek yapmaktan suçlandığı için bir kaç ay yatıp çıkar. Ne olacak canım! Darbeye teşebbüs etmedi ya! Bu sahte içkilerin nerelere dağıtıldığı, ne kadar yayıldığı tam olarak tespit edilemediği için zehirlenmeler ve ölümler sürebilir. Bu yayıldığı takdirde hangi turist gelmek ister Türkiye’ye?
Böyle bir leke kolay silinir mi bir ülkenin üstünden? Kültür ve Turizm Bakanlığı ile T.C. Başbakanlık Tanıtma Fonu, milyar dolarlar harcayarak Türkiye’nin dünyada tanıtımını yapmaya ve turist çekmeye çalışıyor. Ama gazete manşetleri, tarihi eşyaları lojmanına taşıyan müze müdürü ve zehirli içki haberleriyle dolu! Bizim bize yaptığımız kötülüğü kimse yapmıyor, yapamaz.