Pazar PostasıZenginliğin, gücün, safahatin ve çöküşün hikayesi...
Paylaş
Zenginliğin, gücün, safahatin ve çöküşün hikayesi...

Onunki neredeyse asırlık bir yaşam öyküsü. Kolay kolay kimseye nasip olmayacak türden bir yaşamın... Akşam Gazetesi'nin eski sahibi, iş adamı, milletvekili, 1963-65 arası İnönü Hükümeti'nin devlet bakanı Malik Yolaç 91 yıllık hayatına zengin bir babanın oğlu olarak başlamış.

Ropörtaj: Betül Kabahasanoğlu

Haberin Devamı

Akşam Gazetesi eski sahibi Malik Yolaç bugün mütevazı bir hayat sürüyor. Okul hayatındaki başarısızlığı, iş hayatında bir dönem Türkiye’nin en zenginleri arasına girmesini sağlayan başarılar izlemiş. 1957’de satın aldığı Akşam Gazetesi nedeniyle yaşadığı maddi zorluklar servetinin tümünü yitirmesine sebep olmuş. Zirveyi ve dibi en keskin şekilde yaşayan bir insanın inanılmaz hikayesi okuyacağınız...

Annesiyle babasının nikah şahidi oldu!

Bir dönem Türkiye’nin en zenginleri arasındaydınız. Ama aile hikayeniz de başlı başına bir zenginlik ve başarı öyküsü...
Babam (Ahmet Hulusi Yolaç) Amasyalı fakir bir ailenin oğlu. Ayağında çarıkla İstanbul’a okumaya geliyor ve 900 kişiyi geçip sınavı kazanarak mühendis oluyor. Yol inşaatları yapmaya başlıyor, çok da başarı elde ediyor. Bu işler için gittiği Diyarbakır’da annemle (Atiye Hanım) tanışıp aşık oluyor. Ama kız Ermeni, herkes bu evliliğe karşı çıkıyor.

Nasıl evlenmeyi başarıyorlar? Annem Müslüman oluyor ve bütün ailesiyle ilişkisini kesiyor. Biz hayatımız boyunca hiç anne tarafından akrabalarımızı tanımadık. 5 çocukları oluyor. Fakat annem bize bakmakta zorlanıyor ve çareyi beni ve kardeşimi sörler mektebine vermekte buluyor.

Haberin Devamı

Zenginliğin, gücün, safahatin ve çöküşün hikayesi...

Malik Yolaç çocukluk yıllarında


Kaç yaşındasınız o zaman? Sadece 2,5! Ben orada sörler arasında Fransızca öğreniyorum ve Türkçe’yi unutuyorum. Hayatımın en önemli travmasıdır. Sonrasında Saint Joseph’e gittim, ardından da Galatasaray’a. Bu kez de Türkçe’yi öğrendim ama Fransızca doğru dürüst bilmeden okulları bitirdim!

Annenizle ilişkiniz düzeldi mi sonra? O da haklıydı belki, 5 çocuğa bakmak kolay değil. Ama annem farklı bir kadındı, dönemine göre çok ileri görüşlüydü, serbest yaşamayı severdi.

Babanızla mutlu oldular mı? Pek sayılmaz. 3-4 kez ayrıldılar. Her seferinde babam annemi geri geldiğinde kabul etti, tekrar evlendiler. Hatta bir seferinde ben babamın şahidi oldum!

‘Her şeyin fazlası vardı, para kıymeti öğrenemedim’

Okullarla aranız iyi değildi ama hayatta çok başarılı oldunuz...
Bu ikisi asla birlikte olmak zorunda değil! Ben okullarda hep idare eder notla geçtim. Mühendis olmayı başaramadım, Yüksek Ticaret’e gittim, ama onu da bitirmedim.

Sevmediğiniz için mi? Hayır, zengin olduğum ve etrafım kızlarla çevrili olduğu için! Babamın çok parası vardı ve bize ne istersek alırdı. Düşünün ben Galatasaray gibi bir lisede okuyorum, altımda o dönem Amerikan Başkanı’nda olan 1930 model bir Packard otomobil var.

Kızların da otomobil merakı var!
Aynen öyle. Benim bir şey yapmama gerek yoktu, istemediğim kadar çok talibim vardı. Dünyada benim kadar güzel gençlik yaşayan çok az insan vardır. Ama kötü tarafı para kıymeti hiç bilemedim.

Ne zaman iş hayatı başladı? Daha okul devam ederken ticarete atıldım. Tütün ticareti, yaban domuzu ticareti yaptım çok da para kazandım. Derken Cibali’de büyük bir fabrika kurdum tahin ve pekmezden oluşan bir mamul çıkardım.

Denizi çok seviyorsunuz ve armatör de oldunuz değil mi? Evet denize büyük tutkum vardı. Armatörlüğün ‘A’sını bilmeden üç gemi aldım ve çok da başarılı oldum. Ama bugünkü aklım olsa en çok gayrımenkule yatırım yapar, elimdekini korumaya çalışırdım. Nereler bizimdi, bugün hiçbiri kalmadı...

Haberin Devamı

'Solcu yazarlar beni batırdı'

Haberin Devamı

Komünist olmadınız ama gazeteci oldunuz...
Gazeteci demeyeyim ama gazete patronu oldum. Ben öyle yazı çizi işlerinden anlamam. Kültürüm de bu işi yapmaya müsait değildir. Ama o dönemde Hasan Polatkan bize bir şekilde taktı. Çok büyük paralar kazanıyoruz falan. Devamlı müfettiş yolluyor, bunlar 6 ay bütün hesapları didik didik ettiler ama bir şey bulamadılar. O arada Akşam Gazetesi satılık. Bana teklif ettiler. Düşündüm, güce ihtiyacım var, 3 milyon verdim aldım!

Sonrasında ciddi bir gazetecilik serüveni yaşadınız.
Hem de nasıl! Tabiatım gereği bir işe girince her şeyini öğrenmek istiyorum. Gazeteyi aldıktan sadece birkaç ay sonra rotatifi çalıştırır hale gelmiştim bile! Mizanpajı öğrendim, hayatımda yazı yazmamışım, başyazılar falan yazmak durumunda kaldım. Yalnız bu işi profesyonel olarak yapanlara karşı alınan kararlarda hiç ısrarcı olmadım. Fikrimi söyleyip çekildim.

Ve sonu komünistliğe değilse de solculuğa kadar gitti!
Evet maalesef öyle oldu. Gazeteyi aldığımda 27 Mayıs darbesine doğru dolu dizgin gidildiği dönemdi. Yazarlarım Çetin Altan, Aziz Nesin, İlhami Soysal gibi isimler. Bunlar muhalefet yapacağız derken ipin ucunu kaçırdılar. Giderek daha coşkulu solcu yazılar yazıyorlar.

Siz ne yaptınız? Hiç. Gazeteci hür olmalı diye düşünüyorum. Ama bunların yaptığı sadece iş adamlarına küfür etmekti. Solculuktan anladıkları buydu. Bense hiç o fikirde değildim, zaten iş adamıydım.

Bunun sonucunda işleriniz nasıl etkilendi? İş dünyasındaki ilişkilerim kötülemeye başladı. İlan alamaz hale geldim, gazete yürümez oldu.

Değişiklik yapmayı düşünmediniz mi yazar kadrosunda? Aslında düşündüm ama tazminatlarını bile ödeyecek param kalmamıştı. Özellikle Çetin’e (Altan) çok rica ettim şu yazıların dozunu biraz yumuşat diye. Hiç oralı olmadı aksine dozunu artırdı. Bir de bugün yazdıklarına bakın... Ama Aziz Nesin her anlamda çok mühim biridir. Bilgisi, insanlığı benzersizdi. Ve zaten o dönem gidişatı anlayıp bir yumuşama yapmıştı yazılarında...

Haberin Devamı

Promosyonu ilk o başlattı gazeteyi aynı gün dağıttı

Türk basınında çok önemli iki başarıya da imza attınız o dönemde.
Bunu bugün takdir etmiyorlar gibi geliyor bana ama Türkiye’de gazeteyle promosyonu akıl eden ilk kişiyim. Bir de bizim gazete yaptığımız dönemde İstanbul dışında her yer gazeteyi bir gün sonra okuyabiliyordu. Ben ‘bu kesinlikle değişecek’ dedim ve bir dağıtım ekibi kurduk. Ankara, İzmir gibi yerler başta Türkiye’nin pekçok yerine aynı gün gazete ulaştırmayı başardık. Ama en az 5-6 şoför bu uğurda hayatını kaybetti çünkü yollar kötü, çok hızlı gitmek zorundalar falan...

Bütün olumsuzlukların yanında tiraj da aldınız...
Evet ben gazeteyi aldığımda 30 bin satıyordu. 150 binlere geldi. O zaman için çok iyi bir tirajdı. Ama muhalefet beni bitirdi. Bütün servetimi bu uğurda kaybettim

‘Çetin Altan beni silahla öldürecekti’

Çetin Altan’la silah hikayeniz nasıl oldu? Galatasaray’dan arkadaşımdı. Tehdit mektupları alıyordu ve çok rahatsızdı. Bir gece gazetenin yayın yönetmeni Doğan Özgüden’in evinde sohbet ediyoruz. Bu tehditleri anlatıyor, tabanca almış onu gösteriyordu. Ortamı yumuşatmak istedim ve ‘Bir şey yapmak isteyen arabanın altına bomba koyar, kontağı çevirince gidersin” dedim. Bir anda çılgına döndü ve bana hakaret edip sağa sola ateş etmeye başladı. Ertesi gün özür diledi, barıştık.

Zenginliğin, gücün, safahatin ve çöküşün hikayesi...

Bakanlık yılları

İnönü’ye hükümet kurdurdu

Dönemin Başbakanı Adnan Menderes’i reddedip partiye girmediniz? Bana göre iş değildi. Bir gün yelkenlimle adalardan birinde balık tutuyoruz, bir polis motoru yanaştı, “Malik Yolaç” diye seslendiler. Yaklaştım, “Beyefendi, Başbakan sizi Ankara’da bekliyor” dedi. “Tamam da şu kılığımıza bak” diye itiraz edecek olduk, eve gidip değişmemizi, kesin emir aldıklarını bizi Ankara’ya götüreceklerini söylediler.

Önceden tanışıyor muydunuz Adnan Menderes’le? Evet, yurtdışı gezilerine iş adamı olarak davet etmişti. Gittim, ilk sözü “Beni seviyor musunuz?” oldu. Ne diyeyim, “Tabii efendim” dedim. “O zaman size şimdi herkesin önünde teklif etsem, partimize girer misiniz?” dedi. Ben de “Emredersiniz, derhal. Ancak benim iki hüviyetim var. Malik Yolaç size helal olsun. Ama Akşam Gazetesi sahibi Malik Yolaç’ı istiyorsanız orada duralım. Muhalif bir gazete olarak kalıp arada sırada sizi tutmamız daha iyi olmaz mı?” dedim. “Doğru söylüyor!” dedi de ben paçayı sıyırdım.

Ama siyasetten kurtulamadınız!
Maalesef! Bir gün AP (Adalet Partisi) Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala beti benzi atmış halde Akşam’a geldi. Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde Ali Fuat Başgil’e Milli Birlikçiler tarafından silahlı tehditler yapılıyordu. “Malik Bey partiyi kapatıyorum” dedi. Ona kapatmaması için nedenleri sıraladım, rahatlattım. Kendine güveni geldi ve gitti... Bir süre sonra tebrikler almaya başladım. Meğer beni İstanbul 3. sıradan bağımsız milletvekili adayı göstermiş. Bağımsız milletvekili oldum. Sonra partisine kızan beni izledi ve bağımsızlar 80 kişiye kadar dayandı.

Ve bakan bile oldunuz...
Ya sormayın! Hiç alakam, isteğim olmadığı halde vekil ve bakan olarak hizmet verdim. 1961-65 arası İsmet İnönü iki koalisyon hükümeti kurdu. Sıra üçüncüsündeydi ama Paşa hükümeti kuramıyor. Bana geldiler “Git de Ragıp Gümüşpala’ya söyle. Kabine kurulmazsa tatsızlık olacak”, gittim söyledim ama dinletemedim. O zaman “Git Paşa’ya söyle” dediler. Gittim, “Paşam bakanlık falan istemiyoruz ama durum ortada bir an evvel hükümeti kurun, sizi destekleyeceğiz” dedim. Dinledi ve kabineyi kurdu. Bana önce ulaştırma bakanlığı teklif etti. “Parasal konularda mahkemelerim var” dedim reddettim. Devlet bakanlığı verdi. Spordan sorumlu oldum.

Sporla ilgili miydiniz? Yok canım. Okul yıllarında çok dayak yedim, sonunda boks öğrenmeye karar verdim. Sevdim de. Bugün hala mideme dokunun taş gibidir! Neyse bakanlık pazarlığı sırasında birden aklıma geldi, “Spor bilirim onunla ilgileneyim” deyiverdim. Yelken ve tenis de merakımdır.

Nazım Hikmet O’nun teknesiyle kaçırıldı

Tekne merakınız da büyük ve hatta Nazım Hikmet yurtdışına sizin teknenizle kaçırıldı...
Kristof marka bir motorum vardı. Onu satmak istedim. Bir karı-koca geldi. Son derece efendi konuştular, almak istediklerini söyleyip, denemek için kendilerinde bir süre kalıp kalamayacağını sordular. Güvendim, ‘Tamam. Akşama getirirsiniz’ dedim. Akşam oldu ne gelen var ne giden. Ertesi gün getirip beğenmediklerini söylediler. Ben ne bileyim meğer gelenler Refik Erduran ve eşiymiş, ünlü şair Nazım Hikmet’i benim teknemle yurtdışına kaçırmışlar!

Bilseydiniz izin vermez miydiniz? Hayır asla öyle bir işe bulaşmak istemezdim. Bir komünist olmam eksikti!

Zenginliğin, gücün, safahatin ve çöküşün hikayesi...
Malik Bey, eşi Gülsevim Hanım ve kızı Merve Yolaç

‘Çapkınlıklarımdan pişmanım’

İki evlilik yaptınız, hatta ilki çocuk yaşta değil mi? Evet daha okul yıllarında kendi çevremizden çok güzel bir kız olan Mehire Çizmeci’yle evlendim. Ben 18, o da 16 yaşındaydı. O beni seçmişti aslında. Ben de güzelliğe dayanamıyorum, evlendik. Babam ona da ses etmedi. Fakat yürütemedik. O da çocuktu, iyi bir aileden geliyordu ama hayata bakışı, istekleri bana göre değildi, ayrıldık.

Ya ikinci eşiniz Gülsevim Hanım? İlkinden sonra dedim ki bu iş böyle olmayacak. Annemle babama, “Bana birini bulun, hem güzel olsun hem de iyi eş” dedim. Buldular! Tanıştırıldığımız anda şöyle bir baktım “Tamam, bu olsun” dedim. 3 ay sonra evlendik. 60 yıllık bir evliliğimiz oldu. Aslında birbirimizden tamamen farklıydık ama çok güzel idare ettik. Daha doğrusu o idare etti!

Neden, çapkınlıklar devam mı etti? Etmez mi? O kadar zenginseniz kimse sizi rahat bırakmaz. Ben de cazip bulduğum kadının peşinden giden bir yapıdayım. Doğal olarak rahmetliyi çok üzdüm.

Sitem etmedi mi, ayrılık olmadı mı bu yüzden? İnanır mısın bir tek gün bu konu aramızda konuşulmadı. Anlar ve küserdi, ama bu konuyu açıp sorun çıkarmazdı. Tanıdığım en hanımefendi kadındı. Ama ben de onu mutlu etmeye gayret ettim. İki kez dünyayı gezdik birlikte, hem de en lüks şekilde.

Bonkör müydünüz kadınlara karşı? Eşime değil ama beraber olduğum kadınlara karşı hiç bonkör olmadım! Hep param için geldikleri duygusuyla yaşadım. Kimseye de aşık olmadım. Hediye vermeyi sevmezdim bu yüzden. Onlar bana verirdi ama...

Bugün geriye dönüp baksanız neyi farklı yapardınız? Hiçbir şeyi değiştirmezdim. Hayatta en mühim şey şanstır. Bütün büyük başarıların ardında en çok şans yatar. Benim şansım da hep çok iyiydi, muhteşem bir hayat yaşadım. Ama 60 yaşında şansım döndü, her şey tepetaklak oldu. Belki de iyi oldu. Eskisi kadar çok param olsaydı bu yaşta bu kadar sağlıklı kalamazdım. O safahate bünye dayanmaz. Haa bir tek çapkınlıklarımdan pişmanım. Eşimi hiç üzmemiş olmayı, kıymetini bilmeyi çok isterdim!

(05.05.2013 tarihli Posta Karnaval ekinden alınmıştır.)