Dünyada 150 dolayında ülkede bulundum, yüzlerce uluslararası toplantıyı takip ettim. Havacılığa özel ilgim olduğu için de havalimanlarında park eden uçakların kimlere ait olduklarını, hangi liderin ne tip uçakla seyahat ettiğini gözlemlerim.
Cumhurbaşkanları, başbakanlar ve bakanların seyahatlerini nasıl yaptığı Türkiye’de daima çok sık gündeme gelen bir konu olmuştur. Klasik tartışma bu kez de Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank’ın Arjantin’deki “G-20 Dijital Ekonomi Bakanları Zirvesi”ne yaptığı ziyaretle gündeme geldi.
Varank’ın Arjantin’e özel uçakla gitmesi eleştirilmişti.
Ben eleştirilere katılmıyorum, nedenini anlatayım:
Zirvenin yapıldığı Arjantin’in Salta şehri dünyanın diğer ucunda. Toplantı, bu ülkenin başkenti Buenos Aires’te olmadığı için oraya direkt tarifeli seferle gidebilmek mümkün değil. Zirvenin yapıldığı şehre havayollarından bilet alıp gitmek için Ankara’dan önce İstanbul’a, oradan Buenos Aires’e, oradan da Salta’ya uçmak gerekir. En az üç veya dört kez uçak değiştirilirse seyahat süresi 35 saate çıkar. Bir heyetin yolculuğu bu şekilde yapması; ara konaklama ihtiyacı, ilave yemek ve otel ödemesi gerektireceği için harcırahlar düşünüldüğünde daha büyük maliyet yaratır.
★
Mustafa Varank, Arjantin’e herhangi bir şirketten yüksek maliyetle kiralanan uçakla değil, devletin filosunda bulunan Gulfstream 550 tipindeki ATA uçağıyla gitti. Bu uçaklar zaten devlet hizmetlerine tahsis edilmek üzere hazırda bekliyor. Diplomatik uçuşlarda alan vergisi alınmıyor ya da minimum düzeyde oluyor. Bu durumda gidilecek destinasyon için sadece yakıt maliyeti çıkıyor.
Bakan Varank’ın dönüş yolculuğunda güzel bir gelişme oldu. Aynı zirveye katılan Endonezyalı Teknoloji Bakanı Rudiantara da ATA uçağı ile İstanbul’a uçup, oradan THY’nin tarifeli seferiyle ülkesine devam etti. Yolculuk sırasında Endonezya-Türkiye arasında işbirliği yapılabilecek alanlar ele alındı, bazıları üzerinde de fikir birliğine varıldı.
★
Türkiye ölçeğindeki ülkelerin liderleri ve bakanları, devlet filosundaki uçaklarla seyahatlerini gerçekleştiriyor. Sadece Almanya ve Fransa gibi Avrupa’nın büyük ekonomilerinde değil; Brezilya, Hindistan, İspanya, Güney Kore gibi ülkeler için de böyle bir durum var.
Somut örnekler vereyim: Fransa’da devletin kullanımına tahsis edilen uçaklar arasında bizdeki TC-TUR’a benzeyen bir adet Airbus A330-200 var. Bunların dışında iki adet Airbus A340-200, üç adet Airbus A310-304 uçak kullanımda. Saydıklarımın tamamı geniş gövdeli, büyük uçaklar. Bunlardan başka filoda dört adet Dassault Falcon 50, iki adet Dassault Falcon 900, iki Dassault Falcon 7X hizmette.
2009 yılında Fransa Meclisi Air Caraibes şirketine ait bir Airbus A330 uçağının satın alınıp modifiye edilmesi için 185 milyon Euro’luk bütçe çıkarmıştı. Bu uçak daha sonra Fransa Cumhurbaşkanı’na tahsis edildi. Almanya’da devlet yetkilileri için ayrılan uçak sayısı tam 11 adet. Bunlar arasında iki tane çift koridorlu Airbus A340 (bizdeki TC-CAN gibi) ve iki adet de Airbus A319 var.
Almanya Başbakanı Angela Merkel’in ulaşımı için tahsis edilen Airbus A340 dünyanın en büyük uçaklarından. A340’ı Antalya’daki G-20 zirvesinde incelemiştim.
Hindistan devlet başkanı da seyahatlerinde bir adet çok gelişmiş Boeing 747 Jumbo kullanıyor. Bu uçak havadan havaya ve karadan havaya atılabilecek füzelere karşı da korunaklı. Rusya devlet filosunda ikisi süper gelişmiş IL-96 olmak üzere toplam 31 uçak var. Putin’in kullanımına tahsisli uçakların acil durumlarda kullanılabilen çok özel tahliye kapsülü de bulunuyor.
★
Çağımızda küresel ilişkiler derinleşti, ülkeler arasında gidiş-geliş frekansı arttı. Devlet hizmetindeki kişilerin yoğun tempo içinde zamanı iyi değerlendirmeleri ve çıktıkları seyahatten maksimum sonucu alabilmeleri için uçak tahsis edilmesini doğru buluyorum. Önemli olan devlet filosunu etkin, verimli ve sadece ihtiyaç olduğunda kullanmaktır.
30 Ağustos 2018, Perşembe 05:00
Haberin Devamı