Gündem CHP lideri Kılıçdaroğlu: İktidara muhalif olanların tasfiye sürecini yaşıyoruz

CHP lideri Kılıçdaroğlu: İktidara muhalif olanların tasfiye sürecini yaşıyoruz

Paylaş
CHP lideri Kılıçdaroğlu: İktidara muhalif olanların tasfiye sürecini yaşıyoruz

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Suçluyu doğrudan siyasi otorite belirliyor. Geldiğimiz nokta FETÖ ile mücadele olmayı geçti, artık iktidara muhalif olanların tasfiye sürecini yaşıyoruz" dedi.

"OHAL'de yeter" forumunda konuşan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, iktidarı hedef aldı, OHAL ile birlikte hukukun askıya alındığını, yargı bağımsızlığının ağır yaralar aldığını ve FETÖ ile mücadele denilerek Türkiye'de muhaliflerin hedef alındığını vurguladı.

Kılıçdaroğlu'nun konuşması özetle şöyle:

"İktidara güvenmediğimiz için, FETÖ ile aynı menzile yürüyorlardı, onun için güvenmedik. Sizin OHAL'inize güvenmiyoruz dedik, parlamentoda hayır oyu vereceğiz dedik ve hayır oyu verdik. Bugün itibariyla CHP'nin ne kadar doğru bir tutum izlediğini toplumun artık görmesi lazım. Hukuk devletinin askıya alındığı bir süreci yaşıyoruz.

Bugüne kadar 31 KHK çıkarıldı. 'Anayasada şu madde var', bunların hiçbir önemi yok. Siyasal iktidar, Anayasa Mahkemesi'nin eski kararından dönmesiyle KHK ile istediğini yapabilir hale gelmiştir.

"ANAYASA AÇIKÇA İHLAL EDİLİYOR"


Anayasa artık açıkça ihlal ediliyor. Hükümet artık ben istediğimi yapar, KHK ile düzenlerim diyor. Bugün bir KHK çıkarıp, Anayasa Mahkemesi'nin kuruluş kanununu askıya alması hiç de şaşırtıcı gelmeyecektir. Bu giysiyi Türkiye'ye giydiren Anayasa Mahkemesi'nin oturup düşünmesi lazım. Kendilerine bir fırsat sunduk, sivillere dokunulmazlık ve giysi ile ilgili düzenlemeyi Anayasa Mahkemesi'ne taşıdık. Umarım akıl, hukuk galip gelir.

"HUKUKUN OLMADIĞI BİR SÜRECİ YAŞIYORUZ"


Bir darbe süreci yaşıyoruz' dedim, 20 Temmuz sivil darbesinin askeri darbelerden tek farkı şu: Askeri darbeleri yapanların apoletleri vardı, sivil darbeyi yapanların yok. Aynı menzile yürüyor, aynı uygulamaları yapıyorlar. Hatta bugün yaşadığımız süreç biraz daha ağır. Öyle bir noktaya geldik ki yargı artık birbirini tanımıyor, hiyerarşi kalmadı. En alttaki mahkeme ben Anayasa Mahkemesini tanımam diyor. Eğer suçluyu yargı değil de siyasi otorite belirliyorsa orada hukuk bitmiştir. Hukukun olmadığı bir süreci yaşıyoruz. Her ne kadar 153. maddede 'Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir", 'ANayasa Mahkemesi kararları, yasama, yürütme, yargı organları, idareyi bağlar' dese de alt mahkeme 'Ben gerekli kararı aldım, senin kararını tanımıyorum, uygulamayacağım' diyor. Kuşkusuz yargı iflas etmiştir. Bütün yargıçları kast etmiyoruz. Vicdan sahibi olan ve hukuku esas alan yargıç sayısı az değildir. Ana aktör olan ve belirli davalara bakan mahkemelere bilinçli olarak yapılan atamalara bakıldığında Türkiye belirli bir sürecin içine bilinçli olarak sokulmuştur. Bizim anladığımız anlamda bir yargı artık Türkiye'de yoktur, suçluyu siyasi otorite belirlemektedir.


"SUÇLUYU DOĞRUDAN SİYASİ OTORİTE BELİRLİYOR"


Yargı bağımsızlığı Türkiye'de ağır yaralar almıştır. İstanbul İl Kongresinde, Hitler'in Adalet Müşavirinin bir söylemini gündeme getirmiştim. Bundan bazı çevreler alınganlık göstermiş. 1940'ların Almanyası'nı 21. yüzyılın Türkiyesi'nde yaşıyoruz. Hitler'in müşaviri, 'Vereceğiniz her kararda önce kendinize şunu sorun: Benim yerimde Führer olsaydı, ne karar verirdi'. Şimdi bu sürecin bir adım ötesine geçtik. Çünkü suçluyu doğrudan siyasi otorite belirliyor. Onun medyası askıya alıyor, manşetlere taşıyor, 'Bu suçludur' diyor. Hemen savcılar harekete geçiyor, iddianameler hazırlanıyor ve yargılama başlıyor. Böyle bir süreci yaşıyoruz. Bunun demokrasi olduğu anlatılmaya çalışılıyor.

"ŞİMDİ DE FETÖ YÖNTEMLERİ UYGULANIYOR"


Aynı menzile yürüyordu bunlar. (FETÖ'yü kastediyor). Aynı yöntem şimdi uygulanıyor. Hatırlarsanız 160 Danıştay'a, 52 de Yargıtay'a FETÖ'cü hakim atanmıştı. Ben o zaman şu eleştiriyi yapmıştım: 'Yargıtay'a hakim değil militan atadınız' dediğim zaman, 'Vay efendim sen bunu nasıl söylersin' dediler. Şimdi o atadıkları hapishanede. Aynı yöntemi şimdi KHK ile yapıyorlar. Yargıtay'a 100, Danıştay'a 16 hakim atıyorlar. Seçecekler bunları, FETÖ'nün seçtiği gibi. FETÖ'nün izlediği yöntemi izliyorlar, yargıyı tümüyle kuşatmak istiyorlar. Kişinin aleyhine olabilecek bütün yargıyı susturmak istiyor ve 'Bizim dediğimiz şekilde karar vereceksin' diyorlar.

"MUHALİFLERİN TASFİYE SÜRECİ YAŞANIYOR"


Geldiğimiz nokta FETÖ ile mücadele olmayı geçti, artık iktidara muhalif olanların tasfiye süreci, geldiğimiz süreç bu süreç. Milletvekilleri hapiste. Milli irade diyorlardı, milletin seçtiği vekiller hangi gerekçeyle hapiste. Yargılayabilirsiniz ama niçin hapiste? Bunların görev yeri parlamento değil mi, temsil ettikleri milletin iradesini parlamentoda dile getirmesi gerekmiyor mu? Ama tam tersi bir süreç işliyor. Gazeteciler, avukatlar, akademisyenler hapiste veya dışarıda. Adalete erişim hakları büyük ölçüde ellerinden alındı. Adalete erişim hakları, savunma hakları, avukatların duruşmalarda bulunma haklarına büyük kısıtlamalar getirildi. Tıpkı geçmişte Sıkıyönetim Bildirgeleri ile neler yapılıyorsa, bugün KHK ile aynısı yapılıyor. KHK'lar ile yeni suçlar, kolektif suçlar icat ettiler. Bir kişiyi suçlanıyorsa, ona bir kısıtlama getiriliyorsa, otomatikman eşi ve çocuklarına da uygulanıyor. Evrensel insan haklarına aykırı bütün uygulamalar devam edip gidiyor.


"AKIL ALIR GİBİ DEĞİL"


Her darbe kendi hukukunu yaratır. 20 Temmuz darbesi de kendi hukukunu yaratıyor. Kendilerine göre düzenlemeler yapıyorlar. Ama 20 Temmuz darbesinin diğer darbelerden temel bir farkı var. O darbeleri yapanlar sadece kendi geleceklerini güvence altına alıyorlardı. 20 Temmuz darbesini yapanlar sadece kendi geleceklerini değil, kendi gibi düşünenlerin geleceklerini de güvence altına alıyorlar. Bazı sivillere cezai, idari, hukuki ve mali sorumsuzluk getirilmesi gibi. Akıl alır gibi değil.

"SIRTI KALIN OLANLAR HAPİSHANEDEN ÇIKTI"


Her darbe döneminde olduğu gibi, bu darbe döneminde de sırtı kalın olanlar, siyasal iktidara dayananlar hapishaneden çıktı ve hapishaneler tıklım tıklım dolu. Her darbe döneminde tek sesli medya olur, bu darbe döneminde de tek sesli medya var. Her darbe döneminde üniversiteler suskun olur, bu darbe döneminde de üniversiteler suskun. Dolayısıyla 20 Temmuz darbesiyle ve onun getirdiği OHAL ile mücadele etmek, insan olmanın ve insana saygı duymanın bir gereğidir. Demokrasiyi hep birlikte savunacak, hep birlikte mücadele edeceğiz. Bedeli varsa hep birlikte ödeyeceğiz. Bu ülke bizim ülkemiz. Kendi ülkemizde gelişmiş bir demokrasi ölçüsünde konuşmak ve yazmak istiyoruz. Medya özgürce yazmalı, gazeteciler, yazarlar özgürce yazmalı; üniversiteler özgürce konuşmalı. Eğer bu baskı süreci böyle devam ederse, toplumda patlamalar kaçınılmaz olur. Biz Türkiye'nin daha fazla bedel ödemesini istemiyoruz."