Nisa bebeği, annesi neden özellikle oraya bıraktı? Çarpıcı açıklama
İstanbul Pendik'te, Nisa bebek annesi tarafından ölüme terk edilmiş halde bulundu. acil tıp teknisyeni Büşra Durmaz'ın süt annelik yaptığı bebek yoğun bakıma alındı. Bebeklerini cami avlusuna bırakan ebeveynlerden, çöpe atan ya da bulunma ihtimali düşük yerlerde ölüme terk edenlere yaşanan hızlı geçiş ürkütüyor. Annesi Nisa bebeği neden özellikle oraya terk etti? Can yakan şüphe...
İstanbul'da terk edilmiş halde bulunduktan sonra kendisine süt annelik yapan acil tıp teknisyeni Büşra Durmaz'ın 'Nisa Mihriban' adını verdiği bebek herkesi derinden etkiledi. Yoğun bakımda tedavi altında tutulan ve beyin ölümünün gerçekleştiği belirtilen bebeğin son durumu yakından takip ediliyor. Peki ilk çocuğuna da bakamadığını belirterek, 'bakamayacağımı ve rezil olacağımı düşünerek böyle bir şey yaptım' diyen anne Ebru S.'nin bu davranışının altında neler yatıyor? Genç annenin çocuğunu neden ölüme terk ettiğini Psikiyatri Uzmanı Dr. Şahut Duran'a, böyle bir durumda kalan annenin çocuğunu bulunma ihtimali düşük bir yere bırakmak yerine yetkili hangi kurumlarla irtibata geçmesi gerektiğini ise Anadolu Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Semra Saruç'a soruldu. Fazilet Şenol / Milliyet.com.tr
Dr. Şahut Duran annenin içinde bulunduğu yaşam koşullarının neler getirdiğinin bilinmediğini, annenin psikolojisi ile ilgili tahminleri yürütmenin çok zor olduğunu dile getirdi. "Annenin sosyoekonomik durumu ve psikolojisi ile ilgili TV ekranından ve çeşitli haber kaynaklarından elde edilen bilgilerle yorum yapmak zor" diyen Duran, bu sürecin hem anne hem de bebek için oldukça travmatik olduğunu söyledi.
'ZARAR VERME EĞİLİMLERİ GÖRÜLÜYOR'
Kendi çocuğuna bakamayacağını anladığında öldüren anneler olduğunun altını çizen Şahut Duran, Nisa Mihriban bebek için, "Bu bir infaz, çocuk ölmesi için terkediliyor. Böyle de düşünülebilir. Psikolojik anlamda bizim en çok gördüğümüz doğum sonrası depresyon ve psikotik ataklarda çocuğuna yönelik bu tür davranışların sergilenebildiğini görüyoruz" ifadelerini kullandı. Bu durumda annenin de psikolojik durumunun göz önüne alınması gerektiğinin altını çizen ve bu davranışların çocuğa zarar verme ve çocuğu yok etme üzerine kurulu davranışlar olduğunu belirten Duran, "Annenin psikolojik durumuyla ilgili özellikle çocuğun bulanamayacağı bir yerde ölüme terk etmesi bu düşünceleri çağrıştırıyor" dedi.
Şahut Duran, doğum sonrası depresyonlarda stres faktörlerinden ziyade biyolojik etkenlerin daha fazla olduğunu da ekledi. Duran, çocuğunu terk eden anne vakalarını şu şekilde değerlendiriyor.
"Doğum sonrası depresyonlarda hayati stres faktörlerinden ziyade biyolojik hormonal değişikliklerin rol aldığını biliyoruz. Ama tabii ki stres faktörlerinin birleşimiyle de daha sık gün yüzüne çıkıyor. Kadınlarda doğum sonrası depresyon çok sık rastlanan bir durum. Normalde depresyona yakalanmalarından çok daha kolaydır doğum sonrası depresyona yakalanmaları. Çocuklarını terk eden annelerde bu sebeple doğum sonrası depresyon ve psikotik bozukluklara çok sık rastlıyoruz. Özellikle çocuğuna zarar veren annelerde bunun sık olduğunu görüyoruz."
Duran, doğum sonrası depresyonların dönemsel bir özellik taşımadığını, ülkedeki doğum oranıyla, annenin stres dönemleriyle ve toplumun sosyoekonomik koşullarının da etkisiyle yükselebileceğini söyledi.
'DEVLETE TESLİM EDEBİLİRDİ'
Doç. Dr. Semra Saruç da annenin çocuğu bulunma ihtimali düşük bir yere bırakmak yerine devlete teslim edebileceğini söyledi. Kadın sığınma evlerinde yasal olarak 6 aylık bir süre olduğunu fakat kadının ihtiyacına göre konunun göz ardı edilmediğini ve ona uygun sürecin işletildiğini belirten Saruç, "Annenin bir çocuğu daha var. Başka bir kişiyle ilişkisinden bebek dünyaya getiriyor. Bunu da bildirmiyor ve açık alana terk ediyor. Tabii ki burada devletin yapabileceği şey de sınırlı. Bir kişi dâhilinde olmayan bir süreç var. Doğrudan sosyal hizmetlere gidip ‘ben çocuğuma bakamıyorum, devletin bakmasını istiyorum’ diyerek bir talepte bulunsaydı zaten çocuk doğrudan korunma altına alınırdı" dedi.
Vakanın adli bir vaka olduğunu söyleyen Saruç, kadın sığınma evlerindeki işleyişi şu şekilde aktardı:
"Kadın savunma sürelerinde yasal mevzuat altı aylık süreyle sınırlı ama bu süreç içeresinde bazen çocuklarıyla gelen olabiliyor, aynı kurumda birlikte kalmaları sorun teşkil edebiliyor. Sığınma evlerinde işe yerleştirme, ev bulunması, eve çıkma konusunda birtakım hizmetler sunuluyor. Ciddi şekilde sorun yaşayan ve ailesine geri dönmek istemeyen kişilerin vakalarında da kadın sığınma evlerine yerleştirme ve kira yardımı şeklinde yardımlar yapılabiliyor. Bunları tercih etmesinde veya etmemesinde kadının kararı söz konusu oluyor. Biz de bu konuda ısrarcı olamıyoruz sonuçta herkesin kararına saygı duymak gerekiyor."