Tıp dünyasında çığır açacak! Tamamı Morca mağarasında bulundu
14 kişilik bilimsel araştırma ekibinden Amerikalı dağcı Mark Dickey'nin, çalışmalar esnasında rahatsızlanması ve dünyaya örnek bir operasyonla, yüzeye çıkarılmasıyla Morca Mağarası'na olan ilgi arttı. SABAH Pazar ekibi, Türkiye'nin üçüncü büyük mağarası mağarası olan Morca'daki çalışmaları yürüten Anadolu Speleoloji (Mağara bilimi) Grubu ASPEG'in lideri Ender Usuloğlu ile görüştü. Mağarada bulunan bakteri türlerinin oldukça etkili bir antibiyotik yapımında kullanılabileceği ortaya çıktı. Ayrıca sadece mağaraya özel bir canlı türü olan tatlı su karidesi keşfedildi. Araştırmalar devam ediyor...
14 kişilik bilimsel araştırma ekibinden Amerikalı dağcı Mark Dickey'nin, çalışmalar esnasında rahatsızlanması ve dünyaya örnek bir operasyonla, yüzeye çıkarılmasıyla Morca Mağarası'na olan ilgi arttı.
Türkiye'nin üçüncü büyük mağarası mağarası olan Morca'daki çalışmaları yürüten Anadolu Speleoloji (Mağara bilimi) Grubu ASPEG'in lideri çalışmaları anlattı. Mağarada bulunan bakteri türlerinin oldukça etkili bir antibiyotik yapımında kullanılabileceği ortaya çıktı. Ayrıca sadece mağaraya özel bir canlı türü olan tatlı su karidesi keşfedildi. Araştırmalar devam ediyor.
Anadolu coğrafyası, yer üstü ve yer altı derinlikleriyle dünyada en önemli jeolojik araştırmalarına ev sahipliği yapıyor. Dört mevsimi bir arada yaşayan bereketli topraklarında, mağaralar, düdenler, şelaleler, kraterler, toprak piramitleri (Peri Bacaları) kraterler, travertenler gibi nice doğal güzellikleri bünyesinde barındıran Anadolu, bilim adamları için adeta bir cazibe merkezi konumunda. Morca Mağarası'ndaki bilimsel araştırmalar sırasında rahatsızlanan ve dünyaya örnek olan bir kurtarma operasyonuyla yüzeye çıkartılan Mark Dickey'in de dahil olduğu bilimsel bir araştırma ekibinin mağaradaki çalışmaları merak uyandırdı.
10 YILDIR ÇALIŞILIYOR
ASPEG Başkanı Ender Usuloğlu, "Toplamda 10 yıldır bu çalışma devam ediyor. Ben organize ettim hepsini. Ekibin lideriyim. Morca Mağarası'nda iki yönlü bir araştırma var. Bunun bir tanesi sportif. Sportiften kastım, bu mağara nereye kadar iniyor, su kaynakları nereden nasıl besleniyor. Onları öğrenmek. Bir de bilimsel kısmı var. Oradaki jeolojinin, jeomorfolojinin yapısını biraz öğrenmek. Artı orada, çok derinlerde insan eli değmediği için, değişik bakteri türleri var. Keşfedilmemiş. Ona göre bir antibiyotik çalışması belki olur diye numuneler aldık" dedi.
BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK ÖNEMLİ
Mikrobiyoloji alanında çalışmalarda bulunan İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süleyman Övez ile de bu tarz araştırmaların bilime olan katkılarını konuştuk. Övez, "Her bir ülkenin sahip olduğu biyolojik çeşitlilik; flora ve fauna türleri-yani bitkiler ve hayvanların türleri yukarıda bahsi geçen zenginlik kaynaklarından çok daha önemli olduğu yeni yeni anlaşılmaya başlanmıştır. Özellikle bu flora ve faunanın yanında göz ardı edilmiş 'mikroorganizmaların' (gözle görülemeyecek kadar küçük canlılar veya hücreler, bu hücreler yani gerçek bakteriler, arkaik bakteriler, protozoalar, mantarlar, mayalar, mikroalgler, virüsler gibi) önemi günümüzün en değerli kaynaklarıdır. Öyle ki her bir mikroorganizma grubunun değişik alanlarda kullanımı sonucunda bugünkü değerlerle milyarlarca, trilyonlarca değerleri kazandırabilmektedir" dedi.
ÜLKELERİN GELECEĞİ İÇİN ÖNEMLİ KAYNAKLAR
Prof. Dr. Övez, "Rekabet içerisinde her bir ülke kendi kültür koleksiyonlarını oluşturarak önemli rezervler elde etmektedirler. Bu tür çeşitliliği ve kültür koleksiyonlarına sahip ülkeler dünya genelinde her alanda ileriye giderek rekabette üstünlük sağlamaktadırlar. Bu mikroorganizmaların korunması, sürdürülebilirliklerinin sağlanması ve saklanması ülkelerin geleceğinin önemli kaynakları olacağı çok açıktır. Ülkemizden son 2-3 yüzyıldır çıkarılan biyolojik kaynaklarımız, türlerimiz bizlere tekrar çok daha pahalı olarak teknolojik olarak geriye dönmektedir. Bu yüzden biyolojik kaynaklarımızı ve biyoçeşitlilik zenginliğimizi korumalıyız, ancak koruma yapabilmemiz için canlı türlerimizin nerede bulunduğunu bilmemiz ve tespit etmemiz gerekmektedir. Bu durum geleceğimizin garanti altına alınmasında önemi çok açık olarak biyoteknoloji çalışmalarında yatmaktadır" şeklinde konuştu.
ASPEG NEDİR?
Anadolu Speleoloji (Mağara Bilim) Grubu, 14 Nisan 2008 tarihinde, birçok eski mağaracının katılımı ile kuruldu. Yaklaşık 3 yıl sivil toplum kuruluşu olarak faaliyetlerine devam eden grubumuz, 15 Nisan 2011 tarihinde 174/189 kütük sıra numarası ile dernekleşti. ASPEG, yeni mağaraların keşfi, haritalanması, ekosistem araştırmaları gibi konularda çalışmalar yapıyor.
ARAŞTIRMALAR BİLİM DERGİLERİNDE YAYIMLANDI
Araştırmalarının birçok bilimsel makalede yer bulduğuna dikkat çeken Usuloğlu, "Onların mağaraya girmesine gerek yok. Mağaracı biyolog arkadaşlar var. Onlar numunenin nasıl alınacağını biliyorlar. O numuneleri düzgün şekilde alıyoruz. Onlara iletiyoruz. İlgili uzman bilim adamlarını tanıyoruz. Direkt onlara yoluyoruz. Birçok bilimsel makale yayınladı. TÜBİTAK yayımladı. Tatlı su karidesleri makale olarak yayımlandı" ifadelerini kullandı.
ENDEMİK TÜRLERE RASTLADIK
Mağarada bir göl olduğunu kaydeden Usuloğlu, "Aynı zamanda da en sonunda sifon var. Sifon dediğimiz şey, göl ile mağaranın tavanının birleştiği yer. Yani dalarak artık geçmek gerekiyor. O da çok tehlikeli bir spor. Bir arkadaşımız dalış yaptı. Çok derine inmedi. O göllerde de tatlı su karidesine rastladık. Onlardan numune aldık. Onlar da endemik tür çıktı. Yani sadece o bölgede yaşayan bir tür çıktı. Çalışmalarımız bu yönde. Haritasını vesaire çıkartıyoruz. Yabancı bilim adamı yok. Yabancı bilim adamlarıyla çalışmıyoruz. Mark, arkadaşımız mağara eğitmeni. Mağara kurtarma eğitmeni. Yaptığı açıklamalar bize refereydi. Biz bulduğumuz bütün bulguları ve numuneleri ilgili uzman kişiye veriyoruz. Bakteriyse bu, Ege Üniversitesi'nde çalışan profesöre veriyoruz. Tatlı su karidesi ise onun uzmanı var, ona veriyoruz. Dolayısıyla Türk bilim adamlarıyla çalışıyoruz." şeklinde konuştu.x
BİRÇOK ALANDA KULLANILIYOR
Mikroorganizmaların son dönemde birçok alanda kullanıldığına değinen Prof. Övez, "Son zamanlarda pek çok alanda bu mikroorganizmaların (özellikle bakterilerin ve mayaların) çok daha etkin olarak gıda, tarım, tıp, ilaç, kozmetik, boya, enerji, kimya, askeri, tekstil, atıkların geri kazanımı ve arıtılması gibi endüstrilerde ve doğada doğal yaprak ve yapıların geri dönüşüm gibi her konuda çok özel yetenekleri olduğu ve sahip oldukları yapılarıyla üretim hızı, zaman, hız gibi konularda çok çok avantajlı oldukları tespit edilerek ülkelerin gelişiminde çok büyük farklar yaratmışlardır. Türkiye de dünyada biyolojik çeşitlilik bakımından dünyanın en zengin ülkelerinden birisi olarak bu kaynakların yeni yeni farkına varmaktadır. Biyolojik çeşitlilik bakımından, örneğin neredeyse tüm Avrupa ülkelerinde bulunan flora ve fauna türlerin çeşitliliği kadar (memeliler, sürüngenler, kuşlar, çift yaşamlılar, omurgasızlar, balıklar ve su yaşam canlıları, eklem bacaklılar, kabuklular, ağaçlar, otsular, yosunlar, likenler gibi) tür çeşitliliğini Anadolu coğrafyasında' barındırmaktadır ve bu türlere her gün yeni yapılan çalışmalarla yeni türleri ilave etmektedir ki daha ülkemizin pek çok köşesinde tespit edilmeyi bekleyen türler ile bizleri beklemektedir" şeklinde konuştu.
EKOSİSTEM ÇEŞİTLİLİĞİ FAZLA
Bu noktada araştırmaların yürütüldüğüne dikkat çeken Prof. Övez, "Türkiye'nin çok çeşitli ekosistemlerinde çok fazla tür çeşitliliği içerisinde bulunduğu pek çok bilim adamı tarafından bilinmektedir. Son 1-2 yüzyılda özel ekosistemlerde (her tür topraklarda, madenlerde, mağaralarda, tatlı sularda, tuzlu sularda, göllerde, ovalarda, dağ tepelerinde, kar altlarında, gibi her tür coğrafik ortamda) yaşayan bu makro ve mikro organizmaları tespit ederek ekosistem içerisinde hangi görevi yaptığını tespit etmeye çalışmaktadırlar. Bu durumda pek çok insani faaliyetlerin, evsel veya endüstriyel, sağlık, gıda, ilaç, çevresel problemin çözümünde kullanılabileceklerdir. Günümüzde mikroorganizmaların kullanımı ile pek çok üretim çeşidi yapılmakta ve mikroorganizmaların kulanımı gerçekleşmektedir. Mikroorganizmaların ve biyoteknolojinin girmediği neredeyse hiçbir sektör kalmamış, her bir sektör doğal ortamlardan elde ettikleri yeni mikroorganizma türleriyle problemlerini çözerek maliyetlerini azaltmış, ürün miktarlarını çok hızla arttırarak zaman kazanmış durumdadırlar." dedi.
EKSTREM KOŞULLARDA YAŞAYAN CANLILAR VAR
Ekstrem koşullarda yaşayan türlerin varlığına dikkat çeken Övez, "Mikroorganizmaların tespitinde ve kullanımına en büyük engel olarak bu canlıların yaşam ortamlarındaki koşulları laboratuvar ortamlarında tam sağlanamaması dolayısıyla kültüre alınamaması gösterilebilir. Bu problemler ve olumsuz koşullar çözüldükçe 'özellikle ekstrem koşullarda yaşayan türlerin' (çok özel koşullarda yaşayan bakterilerin, mantarların, virüslerin, mikroalglerin) kullanım alanları tespit edilerek hayatımıza çok daha olumlu yansıyacak ve problemlerimizi çözmede, üretim, gıda, ekonomi, sağlık problemlerini çözmede etkin olarak kullanabileceğiz. Bu mikroorganizmaların değişik ortamlara olan uyum süreci çok hızlı olması ve ürettikleri enzim ve yan ürünler dolayısıyla problem çözmeleri mümkün olabildiğinden yukarıda bahsi geçen konularda pek çok olumlu sonuca ulaşmamız mümkün olacaktır." İfadelerini kullandı.
Harun Sekmen / Sabah
- Asgari ücrette konuşulan zam oranı belli oldu! İlk rakam Türk-İş'ten geldi, gözler işverenin teklifinde
- Bakan Şimşek'ten dijital gelir idaresi vizyonu açıklaması
- Asgari ücret için hükümet devreye giriyor! İşte işverenin zam için düşündüğü rakam
- 2025 aidat tarifesi devreye girecek! İşte 5 soruda bilinmesi gerekenler
- Mağdur tüketiciye 'Hakem' rehberi