Cumartesi PostasıAlican Aytekin: Şöhret olmak istemesem, oyuncu değil memur olurdum

Alican Aytekin: Şöhret olmak istemesem, oyuncu değil memur olurdum

Paylaş
Alican Aytekin: Şöhret olmak istemesem, oyuncu değil memur olurdum

Kariyer yolculuğu ‘Artiz Mektebi’ yarışmasıyla başladı. Pek çok reklam filminde rol aldı ama deyim yerindeyse yıldızı ‘Ufak Tefek Cinayetler’ dizisiyle parladı. Şimdi de Hande Erçel, Kerem Bursin ve Neslihan Yeldan ile rol aldığı ‘Sen Çal Kapımı’ dizisinde Seyfi rolüyle izliyoruz. Alican Aytekin’i daha yakından tanımak istedik. Oya Çınar / oya.cinar@posta.com.tr

Hikayenizin, sizi bizimle buluşturan kısmından başlayalım. Kariyerinizin kırılma noktası neresiydi?

Haberin Devamı

Kırılma noktası diyebilir miyiz, bilmiyorum ama bence, benim hikayem 2011 yılında, ‘Artiz Mektebi’ yarışmasına katılmamla başlıyor. Normalde iç mimarlık ve çevre tasarımı okuyacaktım. Tam üniversitenin hazırlık kısmı bitti, birinci sınıfa geçerken bu yarışmadan haberdar oldum. Yarışmada katıldım ve birinci oldum. Ardından İstanbul’a yerleştim.

Oyunculuk, çocukluk hayaliniz miydi?

Çocukluk hayalinden öte bir histi. Ben bir gün, bir şekilde televizyonda olacağımı, tanınacağımı hep biliyordum. Çocukken de tiyatro yapıyordum. O sahnenin ışığının gözüme girmesi ve seyirciyi bile bir noktadan sonra görememe anı, benim için çok özel bir andı.

O hissi nasıl tarif ediyorsunuz?

Hem yalnızlaşıyorum hem de devleşiyorum…O ışıkları çok sevdim

Haberin Devamı

ve o ışıkların önünde olmalıydım.

ŞÖHRET OLMAK İSTEMESEM, OYUNCU DEĞİL MEMUR OLURDUM

Sizinki biraz da şöhret arzusuydu o zaman?

Kiminki değil ki! Bu işin yüzde ellisi zaten şöhret ve popülerlik. Yolda yürürken birinin beni tanıması, onun hayatına dokunmuş olmak, bunlar benim çok hoşuma gidiyor.

Şöhreti hiç önemsemediğini söyleyen oyuncular var…

O zaman memurluk seçerdim. Onun gerçekliğine pek inanmıyorum ben.

Bugüne kadarki yolculuğunuzda, en zoru neydi?

‘Artiz Mektebi’nde birinci olduktan sonra herkeste acayip bir beklenti oluştu. Benim de kendimden bir beklentim vardı ama etrafınızdaki insanların beklentisi çok yorucu oluyor. Hemen çok popüler bir işte yer almanız gerekiyormuş gibi bir his…

Alican Aytekin: Şöhret olmak istemesem, oyuncu değil memur olurdum

BİR GÜN PARASIZLIK ÇEKTİĞİM ZAMANLARI GÜLEREK ANLATACAĞIMI BİLİYORDUM

Çok parasızlık çektiğiniz bir dönem olmuş.

Yol parası vermemek için Levent’ten Beşiktaş’a yürüdüğünüz dönemler geçirmişsiniz…

Evet, öğrenciydim o sırada. Ufak tefek reklam işlerine gidip geliyordum, bir yandan çalışıyordum ama çok zorlanıyordum. Aslına bakarsanız ailemin durumu da orta halliydi. Onlardan isteyebilirdim ama bunu tercih etmedim. Ama ben, o süreci yaşarken de bir gün bunu, insanlara gülerek anlatacağımı biliyordum.

Ne zaman para kazanmaya başladınız?

Aslında ‘Ufak Tefek Cinayetler’in hemen bir yıl öncesinde ben epey reklam filmi çekmeye ve para kazanmaya başlamıştım. Haftada üç reklam filminde oynadığımı biliyorum. Ama asıl maddi bağımsızlığımı kazanmam ‘Ufak Tefek Cinayetler’ dizisiyle oldu tabii.

Haberin Devamı

İYİ İLİŞKİLER KURMALISIN YOKSA KİMSE SENİ KEŞFETMEZ

‘Artiz Mektebi’nin, kariyerinize aslında hiç faydası olmadığını söylemişsiniz…

Hiç! Üstelik olmayacağını da biliyordum. O belki bir yerden başlama, kendimi gösterme motivasyonuydu sadece. Bir yarışmada birinci olup da sonrasında o sayede iş yapan insan yok gibi bir şey. Daha önceki örneklerinden de biliyoruz.

Beren Saat var…

Evet ama bence Beren’in geldiği noktanın da yarışmayla hiç alakası yok. Çünkü o da bence kurduğu ilişkilerle ilerledi daha çok.

İlişkiler o kadar önemli mi bu işte? Ne olursa olsun ‘yetenek gizlenemez’ diye de bir şey var neticede…

Etrafımda çok iyi oyuncular var mesela ama hiç televizyonda yoklar. Ben şuna inanmıyorum: “Ben çok yetenekliyim, nasılsa bir gün keşfedecekler…” Yok böyle bir şey. İyi ilişkiler kurmazsan, yeteneğini gösterecek bir alan bulamazsan, kimse seni gelip evinin salonunda keşfedemez. Ama şu da var: Hiç yeteneğin yok ve ilişkilerin sayesinde iyi birkaç işte yer aldın diyelim, onun devamı da asla gelmez. Hem yeteneğin olacak iyi ilişkiler kuracaksın.

Haberin Devamı

KONSERVATUARDA OKUYAN ARKADAŞLARIMIZ OKULDA ÖĞRENDİKLERİNİN MUTLAK DOĞRU OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYOR

Bir süredir ‘Sen Çal Kapımı’ dizisinde Seyfi rolünde izliyoruz sizi. Nasıl dahil oldunuz diziye?

Bir gün menajerimle oturmuş sohbet ediyorduk. Onun telefonu çaldı. ‘Sen Çal Kapımı’ dizisi için arıyorlar dedi. Biz de o sırada başka bir proje için görüşmeler yapıyorduk. Ben Terazi burcuyum. İki şey arasında kalınca asla seçim yapamam. Sonra bir şekilde seçim yaptım ve iyi ki de bu projenin içindeyim.

Neslihan Yeldan’la ilk tanıştığınızda “Sen hangi okuldansın?” diye sorunca bozulmuşsunuz. “Keşke konservatuarda okusaydım” diyor musunuz?

Başta yaşıyordum onu, artık olmuyor. Çünkü şunu biliyorum, konservatuarda okusam belki bu kadar yönlendirilmeye ve öğrenmeye açık olamayacaktım. Konservatuarda okuyan arkadaşlarım okulda öğrendikleri şeylerin mutlak doğru olduğunu düşündükleri için yönlendirmeye açık değiller. Ama Neslihan’ın, tanışır tanışmaz bu soruyu yöneltmesi o an motivasyonumu biraz kırdı. Çünkü onunla partner olacaktık. Bir an “Eyvah! Yandık” dedim. Ama zamanla öyle bir önyargısının olmadığını gördüm.

Haberin Devamı

APTAL GİBİ ERKEĞİN PEŞİNDEN GİDEN BİR KADIN YOK BU DİZİDE

Sizce, sizin dizinizi ekrandaki diğer romantik komedilerden ayıran ne?

Romantik komedi dizilerinde genelde kadın başrol, çok affedersiniz, ‘aptal aşığı’ oynar. Ne olursa olsun, erkeğin peşinden gider. Onun tüm hatalarını kabul eder. Erkek, zengin ve çok bilmiştir. Bizde öyle değil. Eda (Hande Erçel), ayağı yere basan bir karakter. 15’inci bölümde söylediği bir söz var mesela, “Ben, senden önce de vardım, senden sonra da var olacağım.” Aptal gibi bir erkeğin peşinden koşan bir kadın yok bizde.

Seyfi’yi izlemek çok eğlenceli. Oynamak nasıl?

Başta inanılmaz zorlandım. İlk iki bölüm gerçekten zor geçti çünkü herkesle iletişim içinde olduğu için, herkese karşı tavrını belirlemek gerekiyordu. Ama ikinci bölümden sonra her şey oturdu yerine ve çok rahatladım.

HAYVANLARI SEVEN İNSANDAN ZARAR GELMEZ

“Ben, insanları Seyfi kadar sevmiyorum” demişsiniz.” Bu açık sözlülüğünüzü sevdim ama neden diye soracağım…

Hahahah! Hiç sevmiyorum hem de. Hatta bazen insanlardan nefret ediyorum. Diyorum ki “Keşke doğada, sadece hayvanlarla yaşayabilsem.” Kaba insanlardan nefret ediyorum. Bunu da açık açık söylüyorum. “Ya ben bu canlıdan nefret ediyorum” diyorum. Kaba, şiddet uygulayan, başka canlılara zarar veren insanları görünce gerçekten insanlardan çok soğuyorum.

Peki, ne olunca bir insanı kalpten sevebiliyorsunuz?

Merhametli insana zaafım var. Benim için en önemlisi bu. Merhametli, yardımsever, hayvanları seven insanları çok seviyorum. Hatta hayvanları seven insandan kolay kolay zarar gelmeyeceğine inanıyorum.

ÖZGÜRLÜĞÜME ÇOK DÜŞKÜNÜM, CANIM NE İSTİYORSA SADECE ONU YAPMAK İSTERİM

Siz, bana sevmesi çok kolay bir insanmışsınız gibi geliyorsunuz ama “Dışı sizi, içi beni yakar” durumu var mı?

Var tabii, olmaz mı! Ben, çok zor bir insanım. Bugün doğum günüm mesela. Arkadaşlarım doğum günü partisi yapmak istiyor benim için. Ona bile müsaade etmedim. Bir şeyi canım istemediğinde çok zor yaparım. Yaparsam da kendim mutsuz olduğum için etrafımdakileri de mutsuz ederim. Özgürlüğüme çok düşkünüm. Canım ne istiyorsa sadece onu yapmak isterim.

SEVMEDİĞİM HEDİYEYİ EVİME KOYMAM, GÖRSELLİK BENİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİ

Sevgiliniz var mı?

Yok…

Nasıl biri sizi etkileyebilir?

Bu, biraz karşıdaki kişinin bana verdiği enerjiye bağlı. Özellik olarak değil de bana hissettirdiği hislere karşı geliştirdiğim bir yaklaşım var. Görselliğe çok önem veriyorum maalesef. Ben, benim bilgim dışımda evime hediye alınmasını bile istemem. Çünkü beğenmiyorsam koymam onu eve. “Çok gelişmiş bir görsel zevkim var” demiyorum ama bana hitap etmeli. İnsanda da böyle. Bir de esmer severim ben. Hele öyle renkli göz falan… Hiç hoşlanmam.

İLİŞKİLER BEŞ YILDA BİR YENİLENMELİ

Aşk tanımınız ne?

Nedensiz bir sevgi ya. Ama bence bütün duygular gibi aşk da geçici.

Tek eşliliğe inanıyor musunuz?

Bir ilişki sırasında okey! Ama ömür boyu aynı ilişki mi? Onu bilemem.

Birine aşık kalabildiğiniz en uzun süre ne?

İki buçuk-üç yıl sanırım. Bence zaten beş yılda bir yenilenmeliyiz yani. (Gülüyor)

TAM BİR KONTROL MANYAĞIYIM, KİMSENİN YANINDA MANYAK GİBİ İÇİP REZİL OLAMAM

Otokontrollü bir insan mısınız? Yoksa her durumda kendiniz gibi olabildiğinizi düşünüyor musunuz?

Aaa! Deli misin? Ben, bir kontrol manyağıyım. Ben mesela hiçbir yerde sarhoş olmamalıyım, kimseye yük olmayayım, kimse de bana yük olmasın. Kimsenin yanında manyak gibi içip rezil olmamalıyım. Eğlenirim ama kontrolümü kaybetmem. O noktayı bilir ve orada dururum. Bir tek evde, çok yakın arkadaşlarımla birlikteysem rahat olurum ancak.

Kolay ağlar mısınız?

Üff… Hemen ağlarım. Sevinir ağlarım, üzülür ağlarım. Çok duygusal bir insanım.