Ece Çeşmioğlu: Aşka ve aşkın gücüne çok inanıyorum
Ece Çeşmioğlu setlerle tanıştığında 15 yaşındaydı. ‘Öyle Bir geçer zaman ki’, ‘muhteşem yüzyıl’ gibi dizilerle dikkatleri üzerine çekti. Şimdi 28 yaşında ve ‘Dogville’ oyununda canlandırdığı ‘Grace’ rolü ona Üstün Akmen Tiyatro Ödüllerinde ‘Umut Vaat Eden Kadın Oyuncu’ ödülünü getirdi. Güzel oyuncuyla Shangri-La Bosphorus’ta buluştuk.
● Tebrikler... Üstün Kkmen Tiyatro ödüllerinde Umut Vaat Eden Kadın Oyuncu seçildiniz. Beklediğiniz bir şey miydi?
Bekliyordum evet, oynadığımız oyun ‘Dogville’ kolay bir oyun değil. Çok iyi bir filmin uyarlaması. Ama ben altından kalktığımızı düşünüyorum. O yüzden bunun güzel bir karşılığı olacağını tahmin etmiştim.
● Bir oyuncu için asıl büyük ödül nedir sizce? Otoritelerin onayı mı,alkış mı,yoksa sahnede seyirciyle göz göze gelmek mi?
Bu oyunda oynarken amacım karakterimi en doğru biçimde, oyuna en hizmet edecek şekilde çıkarmaktı. Bunun için çok çalıştım. Provalar dışında da her anım bunu düşünerek geçti. Dolayısıyla benim için ödül her zaman çıkardığım oyunculuğun o işe hizmet eden, doğal bir oyunculuk olmasıydı. Ama onun dışında bu şekilde ödüllendirilmek de motive edici tabii.
SAHNEDE DİNLENİYORUM
● Bir yandan diziniz devam ederken aynı zamanda tiyatro sahnesinde olmak zor değil mi?
İkisi bambaşka bir konsantrasyon istemiyor mu? Ben bu konuda şanslıydım çünkü bizim oyunumuzun provaları yazın bitmişti. Geriye sadece çıkıp oynamak kalmıştı. Ama provalar devam ederken set yapılsaydı cidden zor olurdu. Diğer yandan ben işimi o kadar seviyorum ki tiyatro sahnesindeyken yorulmuyorum, aksine dinleniyorum.
● Biraz oyundan bahsedelim. 1930’ların Amerika’sında mafyadan kaçan bir kadını canlandırıyorsunuz...
Evet, oynadığım ‘Grace’ karakteri babasından ve onun yanında çalışan kötü adamlardan kaçarak bir kasabaya yerleşiyor. Kasabada önce herkes ona çok iyi davranıyor. Çünkü ‘Grace’ kasabalılara her konuda yardımcı olmaya çalışan bir kadın. Ama bir süre sonra onlara yetemiyor çünkü kasabalıların istekleri gün geçtikçe artıyor.
KİBİR HER İNSANDA VAR, YOK EDEMEYİZ
● Tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi...
Kesinlikle öyle. Biri için bir şey yaparsınız ve o zamanla sizden 10 şey istemeye başlar ya... Oyun da zaten bu noktada başlıyor ve hayata dair bir sürü konuyu sorguluyor. Bir yandan hümanizmi, bir yandan mültecilerin durumunu... En sorguladığı şeylerden biri de “Kibir nedir?” sorusu.
● Sizce kibir nedir?
Bunun cevabını net bir şekilde vermek zor ama doğada denge için nasıl ki iyilik kadar kötülüğe de ihtiyaç varsa, bence kibir de öyle. Asla tamamıyla yok edemeyeceğiniz, her insanda mutlaka olan bir duygu. Belki sadece daha iyi ve işlevsel bir hale getirmek mümkün ama yok etmek mümkün değil bence.
● Sizin içinizdeki kibir hangi durumlarda ortaya çıkar?
Bazen karşımdaki insanın buna gerçekten ihtiyacı olup olmadığına bakmaksızın ona yardım etmeye çalıştığımı fark ediyorum. Ama belki de bu, karşımızdaki insanın hiç tercih etmeyeceği bir durum. Herkese yetemeyiz. Dünyada bir sürü açlık ve kötülük var. Ama karşımızdaki ona yardım etmek için dahi olsa, onun alanına girmemizi ne kadar istiyor acaba? Bunun üzerine çok kafa yorduğum oluyor.
● ‘Grace’ karakterinin oyundaki tavrı gibi biraz bu. dışarıdan bakınca buna kibir demek çok zor aslında.
Kesinlikle öyle. O da insanlara yardım etmeye çalışırken birden bire sömürüldüğünü hissediyor. Sonra babası geliyor ve diyor ki “Sen benim hayatımda gördüğüm en kibirli insansın.” Grace şaşırıyor. “Ben sadece insanlara yardım etmeye çalışıyorum” diyor. Babası şöyle cevap veriyor: “Hayır, sen sadece onlara yardım etmekle kalmıyor, onları yardıma muhtaçgöstererekonlarüzerindenkendini var ediyorsun.” İnanılmaz bir tespit.
HERKESİ DİNLER İSTEDİĞİMİ YAPARIM
● Tersinden baktığında sizin alanınıza girilmesine ne ölçüde izin verirsiniz?
İnsanları dinleme noktasında sonuna kadar dinlerim ama bir yerden sonra mutlaka o konu her neyse kendim deneyimleyip sonucunu görmek isterim. Çünkü kimse bir başkasının tecrübesinden beslenemez. Ve zaten biz, çoğu zaman karşımızdakini anlamaya çalışmıyor, sadece dinliyoruz. Dinleyip onu kendimize göre yorumluyoruz. Ben de süreç içinde insanları tanıdıkça ve anladıkça bu konuda daha çok sınır çizmeye başladım.
İKİMİZİN DE OYUNCU OLMASI İLİŞKİMİZİ BESLİYOR
● Aşkın size hissettirdiklerini nasıl anlatırsınız?
Tüm hayatı motive eden bir duygu. Aşka ve aşkın gücüne çok inanıyorum. Sadece sevgilime değil, mesleğime, yaptığım her işe yansıyan bir duygu. Bence başarılı olmanın da tek yolu aşk. Çünkü aşkla yaptığım şeye kendimi yüzde yüz verdiğimi hissediyorum. Diğer türlü yarım yamalak yapıyorum. Ve ortaya çıkan şeyden mutsuz oluyorum ki bence bu aslında herkes için böyle.
● Bazıları gerçek aşkın hayatta bir kez yaşandığını savunuyor. Sizin kafanızda böyle bir sınırlama var mı?
Bence böyle düşünenler bir kere çok aşık olmuştur ve duygu olarak bir daha onun üstüne çıkamamıştır. Oysa her zaman her şeyin üstüne çıkılabilir.
● Oyuncu Taner Ölmez ile berabersiniz. Bu durum ilişkinize nasıl yansıyor? Rekabet oluyor mu?
Bence çok güzel ve ilişkiyi besleyen bir durum. Rekabet asla olmuyor. Ben de bazı çiftlerde görüyorum onu ve o durum bana çok samimiyetsiz geliyor. Biz her zaman birbirimize son derece yapıcıyız. Bu konuda Taner’e çok güveniyorum ve çok beğeniyorum. Sıkıştığım yerde mutlaka fikrini soruyorum ve çok yardımcı oluyor. bana. Tersi durumda birlikte yürümek çok zor olurdu herhalde.
ÖZGÜRLÜĞÜMÜN KISITLANDIĞI NOKTADA GERİ ÇEKİLİRİM
●İstediğiniz bir şeyden sizi ne vazgeçirir?
Şiddetin her türlüsü, baskı ve özgürlüğümün kısıtlanması durumunda direkt geri çekilirim.
● Oyunculuğa çocuk denecek yaşta başladınız. Bunun avantajını mı dezavantajını daha çok yaşadınız?
Avantajını yaşadım. Bu sayede farklı dönemlerde farklı senaryoların içinde bulunma şansına eriştim. Ben 15 yaşındayken çok başka bir piyasa vardı şimdi çok başka. İkisini de deneyimlemiş olmaktan mutluyum. Ama benim başladığımdan da öncesini, mesela ‘Süper Baba’ dönemlerini yaşamayı çok isterdim.
● Peki bugün çok küçük yaşta oyuncu olmak isteyen birine bunu önerir misiniz?
Eğer algıları açıksa olur. O sayede kendini daha çok geliştirebileceğini düşünüyorum hatta. Çünkü ben de geriye bakınca o dönem oynadığım işlerdeki halimi hiç beğenmiyorum. Ama o gün orada olup onu deneyimlediğim için belki şu an kendimden daha memnun olduğum bir noktadayım.
● Oyunculuk dışında sizi hayatta heyecanlandıran, cezbeden şeyler neler?
Yine oyunculukla paralel ama film izlemeyi ve roman okumayı çok seviyorum. Özellikle klasikleri okumayı... Onun dışında spora epey zaman ayırıyorum. Koşuyorum, pilates yapıyorum. Bir de son dönemde yemek yapmaktan çok keyif alıyorum.
● Sizi gerçekten iyi tanımak ve hayatınıza girmek isteyen birine karakterinizle ilgili vereceğiniz en büyük ipucu ne olur?
Samimiyet ve dinlemeyi bilmek. İlk aklıma gelenler bunlar. Çünkü bir konuda samimi olmadığınızda bu mutlaka karşınızdakine geçiyor. Ben anlıyorum mesela. Bir de dinlemeyi çok önemsiyorum
● Yakında sinema projesi olacak mı?
Bir festival filmi çektik. Adı: ‘Bembeyaz’. Ama önce yurt dışındaki festivallere gidecek, sonra burada vizyona girecek. Heyecanla onu bekliyorum. Festival filmlerinde yer almayı seviyorum. Daha bağımsız ve özgür bir alan. Bu da bir oyuncu için çok önemli. Televizyonu yeni sezonda değerlendireceğim çünkü artık güzel bir tatili hak ettiğimi düşünüyorum...
RÖPORTAJ: OYA ÇINAR
oya.cinar@posta.com.tr
- Canan Karatay'ın favorileri arasında! 7000 yıldır ilaç niyetine kullanılıyor, sıcak suya 1 kaşık ekleyince kolesterolün kökünü kazıyor! Bel, basen, göbeği eritmenin sırrı
- Kestane kebap yemesi sevap! 100 gramı magnezyum deposu: Lif içeriğiyle sindirim sistemini motor gibi çalıştırıyor
- Kaşık kaşık yiyin, cilde içten kolajen yükleyip tek gecede 10 yaş gençleştiriyor! güneş lekelerini de silgi gibi siliyor
- Cilt bakımının red flag'leri! Herkes bu hataları yapıyor: Cildi tahriş ediyor, gözenekleri obruk gibi genişletiyor, kırış kırış kırıştırıyor
- Kaşık kaşık yiyoruz ama kan şekerini 300'e fırlatıyor! Damarları tıkayıp mideyi şişiriyor, kabızlığın en büyük sebebi!