Emre Kınay: Aşka, eskiden inandığım kadar inanmayı çok isterdim. O yüksek inancımı kaybettim
Emre Kınay, tiyatroya en çok emek veren oyunculardan. Kurucusu ve sahibi olduğu Duru Tiyatro’yu 17 yıldır ayakta tutuyor. “Elimden gelenin fazlasını hiç karşılık beklemeden yaptım. Pişman değilim ama çok mutlu da değilim artık. Türk toplumu, başka şeylere verdiği değeri sanata vermiyor maalesef ” diyor. Bir süredir de ‘Ramo’da oyunculuğuyla harikalar yaratıyor. Yeni projesinden aşka ve gündeme uzandı sohbetimiz. Oya Çınar / oya.cinar@posta.com.tr
‘Ramo’ya gümbür gümbür girdiniz. Şerif, dengelerle bayağı oynadı, ilerleyen bölümlerde daha da etkili olacak gibi görünüyor…
Teşekkür ederim. Renkli bir karakter oldu. Oynaması çok keyifli çünkü kılıktan kılığa girip, sistemin içinde kendince oyunlar oynuyor… Dolayısıyla canlandırması keyifli bir hale geliyor benim için.
Şerif’in geçmişinden taşıdığı ciddi travmaları var. Bu yanları ilerleyen bölümlerde daha da açılacak mı?
Senaristlerimiz çok iyi. Bir cümleyi söyledikten sonra o cümlenin hikaye takibini de yapıyorlar. O yüzden ilerleyen bölümlerde, Şerif’in söylediği her şeyin karşılığını göreceğimizi düşünüyorum. Benim için o anları oynamak da ayrıca keyifli olacak.
BENİM İÇİN ‘RAMO’ BİR SUÇ MASALI
Ekranda izlediğimiz pek çok dizi, birbirinin neredeyse aynısı olmakla eleştiriliyor. ‘Ramo’ bu açıdan zengin bir hikayeye sahip.
Bir suç masalı benim için ‘Ramo’. Gerçek olamayacak şeyler anlatıyoruz ama gerçek dünyanın içinde. İlerleyen süreçte bir televizyon kült serisi olarak anılacaktır diye umuyorum. Beni de hikayenin bu hali çekti açıkçası. İlginç bir hikaye. Her bölüm ne olabilir? Her şey olabilir. Bu da heyecan yaratıyor ve beni de heyecanlandırıyor.
Sizce bir senaryonun konusu mu yoksa nasıl işlendiği mi daha önemlidir?
Konusu da önemli, senaryonun nasıl işlendiği ve nasıl anlatıldığı da. Ben, bana gelen bir projede, rolün dişi olmasına ve diğer karakterlerle etkileşimine bakıyorum daha çok. Hikayedeki ağırlığına, taşıyıcılığına ve önemine bakıyorum.
‘Ramo’ ile (Murat Yıldırım) karşılıklı bir sahnenizde aklımda kalan bir cümle var: Akıllı adam kaybedeceği savaşa girmez. Sizce ‘hurdacı’ ilerleyen zamanlarda kaybetmeye mi kazanmaya mı daha yakın duruyor?
Hikayenin geleceğini bilmiyorum ama kimse kendi hikayesindeki mücadeleyi kaybetmek için yola çıkmaz. Ben de Şerif’in kazanması için elimden geleni yapmakla mükellefim.
HAYATIMIN ANLAMI OLAN BİR ŞEYİ KAYBETMEMEK İÇİN HER ŞEYİ GÖZE ALIRIM
Genellikle seçimlerinizi yaparken ‘kazanmak ve kaybetmek’ üzerine strateji yapar mısınız? Yoksa tamamen duygularınızla mı hareket edersiniz?
Kimse kaybetmek istemez, ben de istemem. Ama kaybettiğiniz şeyin ne olduğu da önemli. Eğer hayatınızın anlamı ve ifadesi olan bir şeyi kaybetmekten söz ediyorsak, onu kaybetmemek için her şeyi göze alırım. Ama söz konusu maddi bir kayıp ise çok da önemsemem. Manevi anlamı olan bir şeyi kaybetmek çok daha yaralayıcıdır benimi için.
Hayatınızın bütününe, sahip olduklarınıza bakınca tam bir doyum hissediyor musunuz? Yoksa “Hayattan daha alacağım çok” mu dersiniz?
Allah’a şükür mutluyum. Hayattan beklentilerim tabii ki var ve nefes aldığım sürece de olacak. Ancak bu geçirdiğimiz pandemi sürecinde, en önemli şeyin yakınlarımızın ve kendimizin sağlığı olduğunu anladık. Belki biliyorduk ama daha iyi idrak ettik. Ama yine de hayattan alacaklarımız çok… Allah’tan sadece sevdiklerimle ve sağlıkla sınanmamayı diliyorum.
TİYATRO TUTKUDAN DA ÖTE BİR MİSYON BENİM İÇİN, BUNDAN PİŞMAN DEĞİLİM AMA ÇOK DA MUTLU DEĞİLİM
Sizi dışarıdan gördüğüm kadarıyla hep zor yoldan yürüyorsunuz. Tiyatro için çabanız hiç bitmiyor. Hayattaki en büyük tutkunuzun tiyatro mu gerçekten?
Tutkudan daha fazlası. O bir misyon benim için. Dünyanın birçok yerinde devletin yapması gereken şeyleri bizim gibi ülkelerde bireyler yapar. Ben de bunu kendine vazife edinmiş bir bireyim. Duru Tiyatro, 17’inci yılında. “Pişman mısınız?” derseniz “Hayır” ama çok da mutlu değilim. Çünkü yarın “Biz kapatıyoruz” desem, kimsenin umurunda olacağını sanmıyorum. Dünyadaki örnekleri ise hiç bizdeki gibi değil.
Kırgın mısınız?
Bir kırgınlığım var evet, saklayamam. Türk toplumunun, başka dinamiklere verdiği önemi, özelde tiyatro sanatına vermeyişi beni biraz üzüyor. Ama çok da dert edindiğim bir kırgınlık değil. Sonuçta benim için çok rahat. Elimden gelenin çok fazlasını hiç karşılık beklemeden yaptım. Kimsenin takdirini beklemiyorum ama ülkenin sanat düzeyi çok daha başka bir yerde olacakken tamamen toplumun tercihi olarak bugün bu durumda ve bunun tek sorumlusu da devlet değil. En az siyasiler ve yöneticiler kadar, özelde tiyatrocular, genelde sanatçılar da sorumluluk sahibi.
UMUTSUZ DEĞİLİM BELKİ BİRİ ÇIKAR VE TÜM BU SÖYLEDİKLERİMİ BANA GERİ ALDIRIR
“Aşka vakit yok, o kadar çalışıyorum ki ne evlenilecek ne eğlenilecek adamım” demişsiniz. Öyle hayat geçiyor mu? Yoksa tamamen aşka inancınızı mı kaybettiniz?
Aşka çok inanıyorum aslında. Bundan 20-25 yıl öncesinde inandığım kadar inanmayı da isterdim. Sanırım o yüksek inancımı kaybettim. Ama bir film izlediğimde ya da bir cümle okuduğumda aşkı çağrıştırıyorsa, o cümlenin beni heyecanlandırmasına da engel olamıyorum. Bu da aslında hissimin ölmediğinin ispatı benim için.
Belki de bu süreçte, size bu duyguları hissettirecek biriyle karşılaşmadığınız için böyle hissediyorsunuz?
Yani karşıma kim, nerede, ne zaman çıkar ve benim hayatım buna göre nasıl şekillenir bilmiyorum. Umutsuz değilim. Belki tanıdığım belki de hiç tanımadığım biri bütün bu söylediklerimi bana geri aldırır. Ama aşk da böyle bir şey değil mi zaten. İnsanın bütün kimyasını değiştirip ezberini bozan bir şey. Her insanın mutlaka yaşaması gerek diye düşünüyorum.
BEDENİ HAZDAN ÇOK DAHA FAZLASI OLMALI AŞKIN TANIMINDA, GÜNÜMÜZDE AŞK SEKSLE KARIŞTIRILIYOR
Zaman, insanın arzularını körelten bir şey mi sizce?
Zaman bu duyguyu öldüren bir şey değil ama aşk zaman içinde biçim değiştiren bir şey. Başkalaşan ve ‘aşktan daha az’ anlamında kullanılan sevgiye dönüşen bir şey. Değil mi? (Gülüyor)
Sizce aşk, dünyevi bir şey mi ruhani bir şey mi?
Dünyevi ya da uhrevi oluşundan daha çok şu var; bugün adına aşk denen şey ile bundan 25 yıl önce yaşanan aşkın aynı duyguyu taşımadığı kesin. Bugün aşk kavramı biraz daha seksle karıştırılıyor sanki. Oysa bedeni hazdan çok daha fazlası olmalı aşkın tanımında.
PANDEMİ, YILLARIN BİRİKİMİNİ KAYBETTİĞİMİZ BİR SÜREÇ OLDU
Gündemle ilgileniyor musunuz?
Çok yakından ilgileniyorum. Çok fazla konu var aklımı kurcalayan. Ekonominin durumu, yeniden şekillenen hayatın nasıl olacağı… Misal 2021 yazında bir kıtlık olacak mı? Sağlık sisteminin sorunları nasıl aşılacak? Hepsi kocaman bir soru işareti…
Pandemi psikolojisinden nasıl etkilendiniz? Bazıları çok kötü etkilendi ama “Bana iyi geldi, meğer durmaya ihtiyacım varmış” diyen de çok…
Benim de çok olumlu etkilendiğim söylenemez. Yılların birikimini kaybettiğimiz bir süreç oldu benim için. Geçtiğimiz bir yıl son derece üzücüydü ve daha hiçbir şey de bitmedi. Tiyatro özelinde hiçbir destek ya da sahip çıkmayla karşılaşmadık. Artık herhangi bir beklentim yok. Tek kaygım çocuğumun ve çocuklarımızın geleceği. Umarım onlar görev aldıkları zaman, daha büyük bir vicdanla yönetirler dünyayı.
- Kelle paçaya büyük rakip! Ruslar kaşık kaşık tüketiyor: Bağışıklığı çelik gibi güçlendiriyor, damar daralmasını önlüyor, lezzetli ve şifalı
- Kadir Ezildi tarifini verdi! Yağmura çamura meydan okuyor: Temizlik suyuna 1 çay bardağı ekleyin
- Yılbaşı gecesi yastığınızın altına 1 tane koyun! Resmen para mıknatısına dönüştürüyor, aşk, şans, bolluk ve bereket enerjisini anında çekiyor!
- Canan Karatay'ın favorileri arasında! 7000 yıldır ilaç niyetine kullanılıyor, sıcak suya 1 kaşık ekleyince kolesterolün kökünü kazıyor! Bel, basen, göbeği eritmenin sırrı
- Kestane kebap yemesi sevap! 100 gramı magnezyum deposu: Lif içeriğiyle sindirim sistemini motor gibi çalıştırıyor