Hayko Cepkin: İnsan, hoşlandığım bir varlık türü değil; insanı tehlikeli buluyorum
Tam da ‘Jekyll & Hyde’ müzikalini izlemeden birkaç gün önce, “Bir filmden çıkınca bir süre etkisinde kalmak diye bir şey vardı, ne oldu o hisse?” diyen bir tweet okumuştum. O duygu ete kemiğe bürünmüş ve Hayko Cepkin’in yansımasında Dr. Jekyll ve Mr. Hyde olarak görünmüş… Müzikalin bütününe; sahnesine, dekoruna, her oyuncuya ayrı ayrı; Hayko Cepkin’in oyunculuğuna ayrı aşık oldum. Hep parlatmak istediğimiz yanlarımızı da en karanlık yanlarımızı da o kadar iyi yansıtmış ki “Alkış… alkış… alkış” diyorum. Herkesin ve her şeyin birbirine benzediği günümüzde, yıllardır müziğiyle ve geri kalan her şeyiyle özgünlüğün simgesi olan bir müzisyen Hayko Cepkin. Şimdi sahnede bize ‘iyi’yi ve ‘kötü’yü yine kendine has üslubuyla yorumluyor. Buluştuk… Müzikali ve daha fazlasını konuştuk. Oya Çınar / oya.cinar@posta.com.tr
Sahnede tek kelimeyle harikaydınız. Biz bu kadar iyi bir oyuncuyla tanışma şerefine neden bu kadar geç eriştik? Siz mutlaka kendinizin farkındasınızdır diye düşünüyorum; yoksa size de mi sürpriz oldu?
Lise yıllarında tiyatrocu olmak için eğitim alıyordum. Gözüm yüzünden sınava bile girmemi istemedikleri gün bambaşka bir hırsla dolmuştum. Tiyatro hocalarım müzikale yönelmemi söylüyordu. “Sesin var, şanın var, enstrüman çalıyorsun, sadece tiyatroyla sınırlama kendini” diyorlardı. Operaya yöneldim; opera maceram da iki yıl Mimar Sinan Devlet Konservatuarı’nın koridorlarını aşındırarak geçti ama orada da yerimi bulamadım. Finallerde elenip durdum.
Sonra?
Bu da başka bir hırs mekanizmasını çalıştırdı. Eğitimsiz kalmamak için farklı okulların kapısını aşındırdım. Rahmetli Timur Selçuk Hoca’mın yanında iki yılı aşkın eğitim gördüm, ardından piyano eğitimleri derken kendi projemi yaratıp albüm çıkardım, kendi sahnemi kurdum. Sahnemiz 16 senedir “Herkese iyi seyirler” diye başlar çünkü elde edemediğim tiyatroyu da müzikali de kendi sahnemde toplamış ve tiyatral bir oyun kurgusuyla seyircilerime dinletirken izlettiriyordum. Yani benim için sürpriz olmadı. Bu fırsatı bekliyordum ve tüm hırslarımın, harcanan zamanımın hesabını sorma günü elime altın tepside sunuldu.
‘Jekyll & Hyde’ bir roman uyarlaması. Bu kadar derin ve zor bir karakter, pek deneyiminiz olmadığını düşünürsek gözünüzü korkuttu mu başta? Bu rol için özellikle eğitim aldınız mı?
Bu oyun için uygun bulunmam tamamen kendi sahnemde yarattığım karakterin inişli çıkışlı hallerini gösterebilmemden kaynaklıdır. Özellikle ‘Paranoya’ klibi bu konuda mihenk taşı sayılabilir. Ayrıca çift karakterli bir adamı, sesini iki farklı şekilde kullanabilecek birine emanet etmeleri gerekiyordu. O da benim zaten, başka kim olabilirdi ki? (Gülüyor) Özel bir eğitim süreci olmadı ama oyuncu koçumuz Malcolm Keith Kay çok önemli dokunuşlar yaptı. Üzerimde emeği büyüktür.
Mr. Hyde, Dr. Jekyll’ın karanlık yüzü. İstemeden içindeki o ‘kötü’yü de kendi doğuruyor. Sizce hepimizin içinde uygun koşullarda ortaya çıkabilecek bir Mr. Hyde var mı?
Var. Kimisi kötüyü baskılayıp ömrünün sonuna kadar iyi kalmaya çalışıyor, kimisi birçok etken yüzünden içinde tutamaz hale geliyor, kimisi de zaten özünde kötü ve iyiyi asla bulamıyor.
Hepimizin hayatında içimizdeki kötü tarafın güçlendiği anlar olabilir… O yanımızla karşılaştığımızda onu ehlileştirmenin en iyi yöntemi ne olabilir sizce?
Bilmem… Saf kötünün ehlileştirilmeye çalışılsa da istikrarla korunabileceğine inanmayanlardanım.
AHLAK, YASA GİBİ FRENLEYİCİLER OLMASA İNSANOĞLU YABANİ BİR HAYVANDAN DAHA KÖTÜ OLABİLİR
İnsanlar kendilerinden bahsederken genellikle hep iyi yanlarından bahseder. Kimse içindeki Mr. Hyde’dan pek bahsetmez. Siz kendinizle ‘defo’larınızı da konuşabilen biri misiniz? “Çok iyi bulmam” dediğiniz yanlarınız neler?
Sizin de dediğiniz gibi, herkesin içinde bu ilkel duygular mevcut. Medeniyet denilen kavram öğreti olarak devreye girdiği an, bir manada duygusal baskılamaları da beraberinde getirmiş oluyor. Kural, nizam, kaide, yasa, ahlak gibi insani üretim frenleyiciler olmasa, yabani bir hayvandan çok daha kötü bir mahluk olduğumuzu düşünüyorum. Medeni olduğumuzu düşündüğümüz şu süreçte bile, tüm çirkinliğiyle her gün binlerce örnek çıkıyor önümüze... Bunlara bakarsak, çok da yanılmadığımı görebilirsiniz.
Müzikali izledikten sonra kendi kendime, “İnsan iki gece üst üste Mr. Hyde’ı oynasa ruhen de bedenen de bitap düşer” dedim. Siz kendi duygunuzu nasıl anlatırsınız?
Benim zaten kendi sahnedeki halim Mr. Hyde’a yakın. Ben daha çok Dr. Jekyll 'ı oynayabilmek için çalıştım. Hyde’ı oynamak dünyadaki en büyük zevkim ve en rahat oynayabildiğim karakter tipi.
AŞK VE CİNSELLİK ELİMİZDE KALAN SON SAF DUYGULAR
Birçoğumuz, tüm duygular içinde aşkı en tepeye koyuyoruz. “Aşktan sonrası teselli” diye bir cümle okumuştum mesela. Sizce de aşk insana ait en güçlü duygu mu yoksa biz mi çok anlam yüklüyoruz?
Aşk, şiddet, cinsellik elimizde kalan son saf duygular olabilir. Gerisi yine insanın, insana ürettiği yapay duygular; olmak zorunda olduğumuzu düşündüğümüz haller... Ama aşık olduğunuz an, ne halde olursanız olun ondan kolay kolay sıyrılamazsanız, sizi içeriden ele geçirir. Öz duygunuzdur. Saftır.
TEK EŞLİLİĞİN BİR DAYATMA OLDUĞUNU DÜŞÜNSEM DE BİRBİRİNİN TAMAMLAYICISI OLMAK DA BİR BULUŞ GİBİ…
19 yıldır aynı kadınla birlikte olmanız bir seçim mi? Bu gerçekten çabayla olacak bir şey mi yoksa çabasız akan bir nehir gibi mi sizin için?
Şükür ki çabasız akan bir nehir gibi... Tek eşliliğin bir dayatma olduğunu düşünsem de; ruh ikizi veya kaba tabirle bir elmanın iki yarısı olmak, tamamlayıcı olmak da çok büyük bir buluş gibi, bulmak gibi, kopmaması için sıkı sıkı tutunmak gibi, o nehirde akıntıya kapıldıysanız birlikte sürüklenmek gibi…
Oyundaki ‘iyi ve kötü’ sorgulaması bana sizin, “Günümüz insanından bir fayda gelmeyeceği aşikar. Herkes kendinin şeytanı olmuş” sözlerinizi anımsattı. İnsandan gerçekten umudunuzu yitirdiniz mi?
İnsan, hoşlandığım bir varlık türü değil; insanı tehlikeli buluyorum. Çok iyi bir varlık olabilecekken yolundan sapmış, ne olduğunu unutmuş, kolay yönlendirilebilen bir piyon artık insanoğlu.
“Bunlar daha iyi günlerimiz” diyenler de var, her şeyin eni sonu iyiye evrileceğini düşünenler de… Siz hangi taraftasınız?
İyiye ulaşmak için hep dibini görmeye meyilli ve hevesli bir sistemde olumlu düşünmem imkansız.
GÖZÜM BENİM KİMLİĞİM, ONUN SAYESİNDE AKILDA KALIRIM
Hemen hemen her şeyiniz nevi şahsına münhasır. Daha kısık bakan tek gözünüzün çok basit bir işlemle düzeltilebildiğini öğrendiğimde şaşırmıştım. Farklılığınızın tamamlayıcısı gibi mi görüyorsunuz onu?
Gözüm benim kimliğim. Onun sayesinde her yerde akılda kalırım. Kimilerinin kusur gibi göreceği bir durumu, olumlu ve faydalı olarak kullanabilmenin en gerçek örneğiyim.
ONLAR 10 YIL SONRA HAYALİNİ GERÇEKLEŞTİRDİ, BEN 24 YIL SONRA…
Mr. Hyde’ı canlandırması için alternatif bir isim düşündüm, kimse gelmedi aklıma. Sizi bu hikayeyle ve bu karakterle kim buluşturdu?
Yönetmenimiz Taner Tunçay ve eşinin 10 yıl önce kurduğu bir hayal bu. Ve bu hayalde oynamasını istedikleri tek isim de benmişim. Sonunda oyunu Türkçeleştirip hazır hale getirdiklerinde buluştuk. Onlar 10 yıl sonra hayallerini gerçekleştirmiş oldu; ben ise 24 yıl sonra…
Yıllarca şarkı söyleyerek alkış aldınız; şimdi sahnede selam alkışı alınca ne hissediyorsunuz? İkisi farklı mı?
Öyle bir gurur ki! Anlatılamaz. Çok gurur, çok duygu, çok mutluluk, çok zafer, çoook büyük bir derin nefeees, yaşadığını dibine kadar hissetmek gibi.
12 yıldır Kuşadası’nda, çiftlik hayatı yaşıyorsunuz. Şu anda da ilk karar verdiğiniz gündeki gibi “İyi ki…” diyor musunuz?
Her gün “Şükürler olsun” diyorum. Çok doğru zamanda şehir hayatını terk ettik ve bunun için çok mutluyuz. 12 yıl oldu; daha erken bile gidilebilirmiş. Hayvanlarımızla sakin bir hayatımız var.
Kısa kısa…
En yakın arkadaşınızın en yakın arkadaşınız olma nedeni?
Doğallığı.
Varlığına her gün şükrettiğiniz bir şey?
Evren.
“Hayatımda olmasaydı olmazdı” dediğiniz biri ve bir şey?
Aile gibi kurduğum çeşitli ailelerim olur. Ben 'biri' diyemem. Çünkü heeep çok kalabalığım. Bir 'şey' içinse ‘ses’ derim.
Başlayınca durması çok zor olan bir şey?
Ben.
Paraşütten atlarken hissettiğiniz en yüksek duygu?
Derin korku.
Kendinize ne sıklıkta “Acaba aklımdan zorum mu var?” diyorsunuz?
Hep diyorum. Ama yapmaya devam ediyorum çünkü risksiz, heyecansız hayat boşa harcanmış bir ömür gibi.
Fotoğraflar: Ozan Güzelce
- Ayıla bayıla yiyoruz ama böbrekleri diyalize sürüklüyor! Her sofrada var, ömrü 10 yıl kısaltıyor, organ yetmezliğine kadar götürüyor
- Limondan ve sarımsaktan 30 kat daha güçlü! Suyunu bardak bardak için: Dünyanın en güçlü antioksidanı, ömrü 10 yıl uzatıp iltihabın kökünü kazıyor!
- İngiliz cerrah ısrarla tavsiye etti! Bardak bardak içince bağırsakları motor gibi çalıştırıp magnezyum depolarını fullüyor! Kemikleri betona çeviriyor
- Türklerin beyaz incisi! Peynirden bile kuvvetli kalsiyum deposu, kemikleri beton gibi yapıyor! Proteinde eti ve yumurtayı solluyor
- Kahve telvesini çöpe atan bin pişman! Temizliğin en altın maddesi