İşte Acun'un gizli dünyası
Çok konuşulan işlere imzasını atan yapımcı ve sunucu Acun Ilıcalı, İstanbul'un merkezindeki home ofisinin kapılarını Elele dergisi için araladı
Anne ve babasının vefatından sonra maddi ve manevi kayıplar yaşamasına rağmen hayata gülümsemekten asla vazgeçmeyen Ilıcalı, zirveye doğru yürüyüş öyküsünü gözleri parlayarak ve gururla anlattı.
Home ofisiniz çok sade ve huzurlu. Burayı tercih etmenizde neler etkili oldu?
- Yedi yıldır tanıdığım emlakçı bir dostum var. Beni hep doğru yerlere yönlendirmiştir. Onunla gelip buraya baktık. Sahibiyle tanıştık, dünya tatlısı bir insan... 10 dakika konuştuktan sonra da binayı aldık.
Burası hayalinizdeki çalışma ortamı mı?
- Yok. Çünkü sığmıyoruz. Daha büyük bir yere geçeceğiz. Burada çok önemli projeleri hayata geçirdik, ruhu var. Küçük olmasına rağmen birçok avantaja sahip. Herkes birbirini daha sık görüyor. Devamlı beraberiz ve aile gibiyiz.
“Bir ofisim olsun” diye hayal kurar mıydınız?
- Kurmazdım. Hiçbir zaman hayallerimin peşinde koşmadım, olaylar beni bir yerlere getirdi. Belki bu nedenle başarılı oldum. Bir şeye kafayı takıp, çok konsantre olsaydım, bu kadar başarılı olamayabilirdim.
En çok dikkatimi çeken şey, ayrı bir odanızın olmaması. Ekiple iç içe oturuyorsunuz...
- Arkadaşlarımlayken mutlu oluyorum. Yalnız olmayı sevmiyorum. Annemler yedi kardeşti, onun da etkisi olabilir bu durumda. Devamlı etrafımda birileri olsun, sohbet, muhabbet edeyim istiyorum. Odalı düzen benim çok hoşuma giden bir sistem değil.
Ama dinlenmek için kullandığınız bir bölüm var sanırım?
- Evet. Ofiste bir dinlenme yerim var. Orası uyuduğum, hayatımı sürdürdüğüm yer. Ama şu an pek düzenli değil.
Etrafınız kalabalık. Peki aileniz?
- Bir ağabeyim var. Başka kardeşlerim de olsun isterdim. Ama bizde kuzen çok olduğu için eksikliğini pek hissetmiyorum. Bir de lisedeki arkadaşlıklar sonradan kardeşliğe dönüşüyor. Benim en büyük avantajım, lisedeki arkadaşlarımın hepsinin birbirinden değerli insanlar olması ve hâlâ görüşüyor olmamız. 20 sene konuşup görüşünce zaten kardeş gibi oluyorsunuz.
Ağabeyinizle anlaşamadığınız noktalar var mı?
- Eskiden daha çoktu. Zıt kutuplardık. O okulun en iyisiydi, ben en kötüsüydüm. O asosyaldi, ben aşırı sosyaldim. O evde oturup ders çalışmayı severdi, ben sokaklarda gezmeyi. O hâlâ müzelere gider, ben eğlence yerlerini severim. Yapılarımız çok farklı. Tek ortak noktamız Fenerbahçe. Çok uyumlu bir ağabey-kardeş değiliz ama eskisi gibi de değiliz. Tartışmıyoruz artık.
Ailenizin sizinle ilgili hayali neydi?
- Annem ve babam şu anki durumumu görse çok gurur duyardı. Benim ne olacağımı çözemiyorlardı. Bir şey olacak ama ne olacak diyorlardı. O zamanlar tabii, özel televizyonculuk yok. Kimsenin aklına böyle bir şey gelmezdi. Ailem hayattayken ağabeyim üniversitedeydi, onun doktor olacağını gördüler. Ama maalesef beni göremediler.
İlk defa nasıl para kazandığınızı hatırlıyor musunuz?
- Pazarda şort satmıştım. Daha doğrusu satamadım, hepsini babam satın aldı. Sonra bir organizasyonda iki gün çalıştım. Orada para kazandım, çok hoşuma gitmişti. Kendime bir şey almıştım ama ne aldığımı hatırlayamıyorum.
Maddi sıkıntı çektiğiniz dönemler oldu mu?
- Oldu tabii. Bağdat Caddesi’nde kot dükkanım vardı, iflas ettim. Hiç parasız altı ay geçirdiğimi bilirim. Ama şartlar ne olursa olsun beyinsel olarak kendimi mutlu edebiliyorum. Hiç param olmasa da arkadaşıma gider muhabbet ederdim. Param yok diye mutsuz değildim yani. Annemle babamın maddi durumu iyiydi. Fakat onları kaybettikten sonra ticarette iki defa battım. Ortaya da karamsar bir tablo çıktı. Ama gelecek korkum hiç olmadı.
Yeri gelmişken sorayım. Show TV’nin alacaklarınıza karşılık, size Show Plus’ı vereceği iddia edildi. Doğru mu?
- Doğru değil.
Alacaklarınızı alabildiniz mi?
- Dünya kadar alacağım var ama kimseyi ilgilendirmez. Zamanında ben de arkadaşıma borçlandım, sonra ödedim. Bu kadar basit.
Biraz da kızlarınızdan konuşalım... Babayla kızların aşkı ne durumda?
- Bir yere gidiyoruz, insanlar benimle fotoğraf çektiriyor. Babalarının bir şey olduğu belli. Ama ne olduğunu tam konumlandıramıyorlar. Ama bana çok saygı duyuyorlar. Bu da beni kuvvetlendiriyor. Ben ne dersem yaparlar, öyle söyleyeyim...
Peki bir gün büyüyecekler ve bir damat gelip onları alacak. Bunu düşünüp kıskandığınız ya da rahatsız olduğunuz oluyor mu?
- Rahatsız oluyorum. Ama rahatsız olmamam gerekirken rahatsız olduğumu da biliyorum. Yapacak bir şey yok. İnsan hep kızı yanında olsun ister, başkasıyla yakınlaşması hoşuna gitmez. Ama bunun saçma bir şey olduğunu da biliyorum.
Kızlar sizi kıskanıyor mu?
- Yok. Beni devamlı göremedikleri için beraber olduğumuz süre çok değerli.
“Baba beni tanıştırsana” dedikleri sanatçılar var mı?
- Büyük kızım Beren Saat hastası. Beren’i bir gün arayacağım. Birlikte bir yemek yiyeceğiz inşallah. Ama devamlı unutuyorum.
Yıllarca Hülya Avşar’ın peşinde muhabirlik yaptınız. Şimdi onun patronusunuz. Böyle bir şey hiç aklınıza gelir miydi?
- Gelmezdi. Ama “Hülya’nın patronu oldum” gibi bir durumum yok. Fenerbahçe için Alex neyse, Hülya Avşar da benim için o. Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, nasıl patronluğunu Alex’e hissettirmiyor... Alex de onunla mutlu... Bizim için de aynı durum geçerli. Şekilsel olarak patronu olsam da, öyle hissetmiyorum. İşbirliği yapıyoruz, ben böyle hissediyorum.
Sizi ofisinizde en çok hangi ünlü isimler ziyaret ediyor?
- Ünlüler dünyasından çok fazla dostum var iddiasında değilim. Ama belli insanlarla ciddi samimiyetim var. Hülya Avşar ile zaten her dakika beraberiz. Kıvanç Tatlıtuğ, çok sık uğrar. Emre Belözoğlu, Okan Buruk, Gökhan Şükür çok sık gelir. Bir arada olmaktan mutlu olduğumuz bir arkadaş grubumuz var.
Ofiste herkesin keyif köşeleri var mı?
- Hülya hep transit geçer ofisten. Zehra’yı almaya gidiyordur ya da bir işi vardır. Bizim ofiste Hülya ile muhabbetlerimiz hep kısa sürelidir. Ali Taran, balkonu sever. Üst balkondan dışarıyı 15 dakika seyreder. Mutfağın önünde, insanlarla sohbet edip herkese sataşır. Kıvanç, benim masamın olduğu tarafları sever. Beraber maç izleyip sohbet ederiz.
Yeni “Survivor” için enteresan bir ünlüler kadrosu kurdunuz. Sizi biraz yoracak gibi gözüküyor...
- Sanmıyorum. Karşımdaki insana hep pozitif bakarım. Her insanın kötü günü olabilir, tabii benim de. Ama anlayışlı olmak lazım. Çalıştığım ünlüleri hep sevdiğim ve yakın hissettiğim insanlardan seçerim. O yüzden bugüne kadar hiç sorun yaşamadım.
Nihat Doğan, “Yılan görürsem adayı terk ederim” diyor...
- Biz de “Bugüne kadar hiç yılan çıkmadı” dedik. Ama onun şansına çıkarsa da bir şey diyemem.
Ebru Destan da, kalıcı oje sürdürmüş.
- Onu bilmiyorum. Daha Ebru ile konuşmadım ama zannetmiyorum. Tek bildiğim, hepsi de zorlanacaklarının bilincindeler.
Size teklif gelse Survivor’a katılır mıydınız?
- Ben yarışamam. Rahatına düşkün bir insanım, zora gelemem. Futbol dışında başka hiçbir şeyle mutlu olamıyorum. “Gece saat 04.00’te futbol oyna!” desen oynarım. Onun dışında, çok gönül vermediğim bir şeyde performans sergileyemem.
- 1 hafta boyunca için! 7 günde 7 kilo verdiriyor, aç kalmadan zayıflatıyor, kaşık kaşık yiyince yağları cayır cayır yakıyor
- Botoksa para dökmeye hiç gerek yok! Uyumadan 1 damla süren sabah 10 yaş gençleşiyor
- 40 yıllık yoğurtçunun sırrı! Taş gibi yoğurt yapmak için içerisine 15 adet ekleyin: Hem lezzetli hem şifalı, probiyotik etkisiyle vücuda iyi geliyor
- Kelle paçaya büyük rakip! Ruslar kaşık kaşık tüketiyor: Bağışıklığı çelik gibi güçlendiriyor, damar daralmasını önlüyor, lezzetli ve şifalı
- Kadir Ezildi tarifini verdi! Yağmura çamura meydan okuyor: Temizlik suyuna 1 çay bardağı ekleyin