Türkiye sinemasının efsanesi ‘Selvi Boylum Al Yazmalım’ın senaristi, hepimizin aklına kazınmış “Sevgi emektir” cümlesinin sahibi, usta yönetmen Ali Özgentürk ile buluştuk. Pandemi döneminin sinemaya etkilerinden girdik, geçmişe kadar gittik. Alev Gürsoy Cimin / alev.gursoy@posta.com.tr
Nasılsınız, her şey yolunda mı?
Evdeyim, çoğunluk gibi. Kurallara dikkat ediyorum. Eşimden ayrıldım, üç yıldır yalnız yaşıyorum. Haftada bir kızımı alıyorum yanıma. Zor bir süreçten geçiyoruz. Üç yıl önce Toronto Film Festivali’nde jüri üyesiydim. Dünyanın en büyük film festivalidir. Toronto halkıyla ilgili bir senaryo yazdım. Yapımcı tarafından beğenildi, çekecektim. Sonra COVID-19 bir geldi, durduk. 2021 Temmuz ayında çekebiliriz belki.
Sinema sektörü çok yara aldı. Düzelme ihtimali var mı? Umutlu musunuz?
Şu anda Türkiye’de 20 sinema filmi çekimde. Mesela Hollywood’da sadece bilgisayar ortamındaki filmler çekilebiliyor. Ama bizde hem diziler hem filmler çekiliyor. Çok enteresan. Türkiye’de yıllardır dizi sektörü de çok güçlü. O yüzden tek başına sinema sektöründen bahsetmek zor.
KENDİNİ TARKOVSKY ZANNEDEN GARİP YÖNETMENLER TÜREDİ
Önceden de diziler değil, sinema daha ağır basıyormuş.
Yeşilçam halen ağırlığını koruyor. Yeşilçam, Amerikan sineması gibi çok kuvvetliydi. Filmlerde masumiyet, saflık vardı. Toplum da o zaman öyleydi. Ben bir Yeşilçam filmi gördüğüm zaman hâlâ hüzünlenir ve ilgiyle izlerim. Şimdi hikaye anlatılamıyor. Bakıyorum filmlere, dizilere, sıkıntıdan kendimi fıçının içine atasım geliyor. Sıkılıyorum, çünkü hikaye anlatamıyorlar. Kendini Tarkovsky zanneden, ona özenen garip garip yönetmenler var şimdi. Ama bunlar seyirciyle barışmıyor. Yeşilçam sineması seyirciyle barışıktı. Halk için yapılırdı.
TOPLUMUMUZDA TERBİYE GÖRMÜYORUM
Yeşilçam ruhu tamamen bitti mi?
Bitti tabii. Sinema dediğimiz şey zaten biraz da büyü. O büyü Yeşilçam’da vardı ve o büyü gitti. Böyle filmler artık gelmeyecek. Her şeyde bir kalite düşüşü var, vahşi bir toplum olduk. Pandemi bile insanları terbiye etmiyor. Halen kalabalıktan yürüyemiyorsunuz. Kural, yasak dinlenmiyor. Eskiden nahiflik vardı toplumumuzda. Şaşkınlık içindeyim. Bir yandan dini kavramlar bir yandan ekonomik kavramlar sıkıştırıyor toplumu. Terbiye görmüyorum ben toplumda.
YENİ NESİLDEN ÜMİTSİZİM
Yeni jenerasyonu nasıl buluyorsunuz?
Ümitsizim, çünkü diziler çok kışkırtıcı. Ömrümde ilk defa üç-dört tane Türk dizisi izledim. Bu diziler insanların birbirini nasıl öldüreceğini birbirinden nasıl nefret edeceğini, nasıl entrikalar döndürülebileceğini anlatıyor. Yeni kuşak bunları seyrediyorsa çok kötü. İnsani anlamda, gerçek anlamda birbirini sevme ya da dayanışma yok. Bir Yeşilçam filminde birbirine aşık iki insanın hikayesini bile izlerken gözüm yaşarıyor benim. Samimiyet vardı orada, saflık vardı.
BİR YILMAZ GÜNEY DAHA GELMEYECEK
Yılmaz Güney ile çok yakındınız, özlüyor musunuz?
Çok yetenekli bir sanatçıydı. Kendi toplumunu geliştirmek, iyileştirmek, daha adil hale getirmek konusunda bir mücadelesi vardı. Çok kuvvetli bir sinemacıydı. Yaşadığı toplumu çok önemsiyordu.
Yılmaz Güney’in arkasından hâlâ bu kadar olumsuz yorumlar yapılmasına ne diyorsunuz?
Hepimiz insanız. Eksiğimiz ve kusurlarımız olabilir. Bu toplum her zaman kendi sanatçılarını yok etmeye çalıştı. En iyi örnek Nazım Hikmet’ti. Yılmaz Güney, toplumun geri olan, ilkel olan değerleriyle çatışıyordu tabii. Yılmaz Abi para kazanma derdinde değildi. Romanını, filmini ne kadar kazanırım diye yazıp çekmezdi. Şu anda sadece maddiyat için çalışan bir sanatçı tayfası var. Eskiler öyle değildi. Neymiş Nebahat Çehre’nin başına elma koymuş. Nişan almış… Ateşlemedi ki.
Siz var mıydınız orada o an?
Hayır yoktum. O zaman henüz çalışmıyorduk beraber.
Yeni Yılmaz Güney’ler gelmez mi?
Asla. Bu toplum sadece yeni bir telefon bulur. Telefon üretir, makine üretir ama bilgi donanımlı, yetenekli kaliteli insan üretemez. İnsanlar artık insan değil telefon doğuracak resmen, o hale geldik.
BAZILARI KAFALARINDA GÖRÜLMEYEN BİR HARE İLE DOĞAR, İŞTE ONLAR ARTİST OLUR
Ödül alan filmleriniz de var...
Yurt dışına da çok satıldı filmler. ‘Hazal’ filmim mesela, Paris’te bir yıl kalkmadı sinemadan. Türkan Şoray’la yaptım ‘Hazal’ı. Türkan Hanım, çok değerli bir sanatçı. Türk sinemasının ikonlarındandır. Yerleri doldurulamaz. Büyü kazındı üzerlerine. Şimdiki filmlerde büyü yok. Bazı insanlar kafalarında görülmeyen bir hareyle doğar. Onlar da artist olur. Yeşilçam’da herkes de böyleydi işte.
Yenilerden beğendiğiniz kimse yok mu?
Arada iyiler tabii ki var. Nuri Bilge Ceylan’ı çok beğenirim. Kendine has bir dili var. Filmleri çok derin.
ZEKİ MÜREN EN BÜYÜK SANATÇIDIR. ÖZDEMİR ERDOĞAN’A YAZIKLAR OLSUN, YAŞLILIĞINA VERİYORUM
Özdemir Erdoğan, “Zeki Müren’in ekranda olması gençleri başka şeylere özendirdi, bazılarında da travmaya neden oldu” demişti. Katılıyor musunuz?
Asla katılmıyorum. Ayrıca çok yadırgadım o açıklamayı. Hiç doğru değil. Zeki Bey’in tamburisi vardı. İsmi de Ercüment Vatanay’dı. Sıraselviler’de bar açmıştı. O adam sırf para kazansın diye, rahmetli Zeki Bey her gece 00.00'da oraya gelirdi. Bir tane şarkı söyler ve hemen çekip giderdi. Sırf insanlar gelsin de adam para kazansın diye. Biz de rahmetli Tarık Akan ve dostlarımızla giderdik oraya. Zeki Bey ile orada tanıştık. Çok saygılı, nazik, efendi ve uygar bir insandı. Ben o yorumu Özdemir Bey’in yaşlılığına veriyorum. Bu yorum ihtiyarlamış bir yorum. Zeki Müren Türk müziğinin en büyük sanatçısıdır.
Neden saldırıyorlar aramızda olmayan bu gibi büyük isimlere?
Kendisini zayıf görenler etrafa saldırır. Bu tür saldırılar ne Zeki Müren’i ne Yılmaz Güney’i yok eder. Vahşilik bu! Toplumun değerlerine dokunamazsınız. Ajda Pekkan, Sezen Aksu, Yaşar Kemal… Bunlar magazinin malzemesi olamaz. Özdemir Erdoğan’a yazıklar olsun.
‘SELVİ BOYLUM AL YAZMALIM’ İSMİNİ BEN KOYDUM
‘Selvi Boylum Al Yazmalım’ Türk sinemasının en güzel filmlerinden biri ama arka plandaki kahramanlardan biri de sizmişsiniz. Filmin senaristi olduğunuzu bilmiyordum.
Filmle ilgili dört mahkemem var. Filme ‘Selvi Boylum Al Yazmalım’ adını ben koydum. O senaryoyu bir buçuk yılda yazdım. O zaman Işıl Özgentürk’le, ilk eşimle evliydim. O çalıştığı için çocuğumuza da ben bakıyordum. Atıf (Yılmaz) Abi’ye o senaryoyu beğendirmek için ne emekler harcardım.
“Sevgi emektir” sözü nasıl doğdu?
“Sevgi emektir” sözlü kızıma verdiğim emekten doğdu. Kızımın adı Dünya... Herkes o söz Cengiz Aytmatov’a ait sandı. Neymiş, o cümle bana ait değilmiş. Kitabı okumadan kendi kendilerine karar veriyorlar. Dört tane dava var böyle.
Yeniden aynı duygu yaşatılarak çekilebilir mi sizce?
Yeni kuşak için çekmemizi istediler, dünyanın da parasını koydular önüme ama yeniden olmaz, bir daha çekilmez bu film. Bir daha ne Kadir İnanır ne Türkan Şoray ne de bir Ahmet Mekin gelir... Geçenlerde yine izledim, hüngür hüngür ağladım. Hatta filmdeki ‘Yaylalar’ türküsünü söyleyen o kişi de benim.
- Karabük'te hasadı devam ediyor! 'Mucize bitki' olarak da biliniyor: Damarları derinlemesine temizliyor
- Vücuttaki iltihabı söküp atıyor! Sağlığın doğal koruyucusu: Damardaki kolesterolü süpürüyor
- Zayıflatan yeşil karışım! Yağları cayır cayır yakıyor: Metabolizma hızını yüzde 200 artırıyor
- Gençleşmenin en ucuz yöntemi! Cilde doğal bir dokunuş: Kırışıklıkları yok ediyor, 10 yaş gençleştiriyor
- Kolajeni evde yapabilirsiniz! Büyük tencerede hazırlayın: Vücudu demir gibi yapıyor, doğal sağlık kaynağı