Oyunculuğuyla sesinin güzelliği kapışsa iki taraf da birbirini yenemez bence. O da böyle hissediyor ki, “İkisi arasında hiç net seçim yapmadım, müzikle ilgili de yakında sürprizlerim var” diyor. Başak Gümülcinelioğlu hem yeteneği hem görünümüyle nev-i şahsına münhasır dediklerimizden. Başrolünü sevgilisi Çağrı Çıtanak ile paylaştıkları ‘Olur Olmaz’ dizisi vesilesiyle buluştuk ama daha fazlasını konuştuk.
Oya Çınar / oya.cinar@posta.com.tr
Size bayılıyorum ve ‘herkes birbirine benzemeye başladı’ algısının aksine, sizi farklı buluyorum. Herkesin artık çok benzediği fikrine katılıyor musunuz ve siz kendinizi ne kadar farklı buluyorsunuz?
Çok zarifsiniz, teşekkür ederim… Kendimi kimseden farklı görmüyorum, hatta herkesin çok eşit, temelde çok benzer olduğunu düşünürüm hep. Diğer yandan herkesin hikayesinin çok biricik olduğuna da inanırım. İnsanı farklı yapan şeyler; olduğu gibi görünmesi ya da göründüğü gibi olmaktan korkmaması bence. Farklılık, özünü sevmek ve fiziksel özelliklerini değiştirmekten çok benliğini geliştirmeye çaba göstermekle ilgili. Beni sizin gözünüzde farklı yapan bunlardır belki. Bunlar benim yolculuğumun öncelikleri.
Yeni diziniz ‘Olur Olmaz’ın çekimleri başladı. Tebrikler… Nasıl bir hikaye bekliyor izleyiciyi?
Başladı ve birinci sezonu çektik, bitti bile. Rüzgar gibi geldi geçti diyebilirim. İnanılmaz tatlı bir hazırlık sürecimiz oldu. Yeni evli bir çiftin aniden hamilelik haberi almasıyla başlıyor hikaye.
Aylin olarak izleyeceğiz sizi. Aylin nasıl biri?
Aylin genç bir inşaat mühendisi, çok dobra aynı zamanda da çok duygusal bir karakter. Çiftin esprili ve yüksek tarafı Aylin. Gürkan daha makul ve sakin. Klasik kadın-erkek didişmesindeki sevgisizlik, isteksizlik ya da çekimsizlik yok Gürkan’la aralarında. Ancak bir anda hayatlarının tam ortasında bir bomba patlıyor. Bebekleri olacaklarını öğreniyorlar ve her şey dönüşüyor. Bize komedi gibi gelen şey, onların trajedileri oluyor aslında.
ÇAĞRI İLE BİRBİRİMİZİN ÖZEL ALANLARINA SAYGI DUYARIZ, HİÇ SINIR İHLALİ YAPMADIK
Çağrı Çıtanak’la başroldesiniz. Diziyi de birlikte bir fotoğrafınızı paylaşarak,“Yol arkadaşım, iş arkadaşım, hayat arkadaşım, en iyi arkadaşım” notuyla duyurdunuz. Hem heyecan verici hem handikapları olabilecek bir durum aslında…
Aslında bu süreci kimle idare ettiğiniz, değerlendirdiğiniz ya da yaşadığınızla alakalı bir konu. Çağrı benim şu zamana kadarki çalışması en kolay partnerimdi. Ama aynı zamanda gerçekten yol arkadaşım, iş arkadaşım, hayat arkadaşım ve en iyi arkadaşımdır. Biz özel hayatımızda da birbirimizin kişisel alanlarına saygı duyan iki dostuz her şeyden öte. Her zaman da alma-verme dengemizi koruduk. Her anlamda eşitizdir, buna çok dikkat ederiz. Profesyonel anlamda da hiçbir zaman birbirimize sınır ihlali yapmadık. Dolayısıyla bu bizim için çok heyecanlı ve çok eğlenceli bir süreç oldu.
“Ben galiba tüm günümü müzikal tadında yaşıyorum” demişsiniz bir röportajınızda. Ne güzel bir ifade. Sesiniz de çok güzel. Genellikle sözlerini kendinizin yazdığı şarkılarınız da var. Müzik tam olarak hayatınızın neresinde?
Evet üzerinden epey zaman geçti, hemen revize ediyorum o cümleyi ben; galibası yok. (Gülüyor) Yani tam olarak ortasında, içinde, her yerinde. Sürekli olarak üretmeye de devam ediyorum. Yakın zamanda da güzel haberlerle geliyorum.
HER ŞEY BEN İSTEDİĞİM VE SEVDİĞİM SÜRECE HAYATIMDA
Sahnede olmak, şarkı söylemekle oyunculuk arasındaki o net kararı verirken zorlandınız mı?
Ben hiçbir zaman net kararlar vermiyorum aslında. Hiçbir şeyle ilgili seçim de yapmadım. Hayat bana o an ne getiriyorsa onu alıyorum tabağıma. O an ondan zevk alıyorum, ondan besleniyorum, ona emek veriyor, ona şükrediyorum. Her şey ben istediğim ve sevdiğim sürece hayatımda yer alıyor. O yüzden benim hiç pazartesi sendromum olmaz mesela. (Gülüyor)
‘Sen Çal Kapımı’ şarkısında “Edalı bir bakış attın, sonra hemen aşktan kaçtın” diyorsunuz. Sizce insan aşktan ne zaman kaçar? Siz hiç çok aşktan korkup kaçtınız mı?
Hayır, o tamamen Eda ve Serkan’ın hikayesine yazılmış bir şarkıydı. Benim hiç öyle huylarım yoktur. Aşk ve sevgi gibi bereketli duygulardan hiç kaçmadım. Aksine bir şeyi, kişiyi, işi sevmiyorsam, aşık değilsem kaçarım.
İYİ ANLAŞILMAMIŞ BİR DUYGUYU NEFRET SANIYORUZ BELKİ DE…
Peki, şarkıdaki gibi bazı aşkların gerçekten nefretle başladığına inanıyor musunuz?
Çok samimi söylüyorum nefret gibi bir duygum yok. Nefret duygusunun kişinin kendisiyle ilgili olduğunu ya da öfkeyle, değersizlik hissiyle karıştırıldığını gördüm hep. Belki de iyi anlaşılamamış bir duygu, nefret olarak adlandırılıyordur. Saf bir iletişimin, negatif bir duyguyla başladığına tanık olmadım hiç.
İki yıldır çok güzel devam eden bir ilişkiniz var. Sizi Çağrı Çıtanak’a aşık eden neydi ya da neler?
Çok şükür. Fark ettiyseniz ben çok şükrederim. Bence en temeli de buydu. Birbirimize şükreden, saygılı, aşık iki dostuz. Çağrı benim desteğim, en yakın arkadaşım oldu hep. Ben de öyle olmaya gayret ediyorum.
Bir gün set ormanlık bir alana kurulmuştu. Biz de iki ayrı koldan, birbirimizden habersiz, sokak hayvanlarını beslemeye çıkmışız. Ormanda Çağrı’yla karşılaştık. Belki ona o an aşık olmadım ama o an Çağrı hep olsun diye düşündüğümü, dünyada da Çağrı gibiler daha çok olsun istediğimi çok net hatırlıyorum.
AŞK TERTEMİZ VE BİRİCİK BİR DUYGU
Sadece saf bir duygu olarak baktığımızda aşk size ne ifade ediyor? Ben refleks olarak ‘saf’ dedim ama sizce aşk gerçekten saf bir duygu mu?
Herkesin bir aşk tanımlaması var tabi; benimki bir olmak ve ayna olmak. O yüzden evet, çok saf. Kendin için istediğini karşındaki için de istemek, ona kıyamamak, onun kalbini kırmaktan sakınmak… Birbirinin yolculuğuna destek ve şahit olmak aşk. Bence dünyanın en bereketli duygusu. Yani refleks olarak değil, bilinçli olarak size katılıyorum. Tertemiz ve biricik bir duygu.
Dışarıdan çok sıcakkanlı görünüyorsunuz ama görünmeyen duvarlarınız var mıdır?
Eskiden herkese çiçekler böcekler dağıtırdım. Herkesi çok severdim… Anlamıyordum da gerçekten nasıl kötü insanların olabildiğini. Çok saf bir ortamda yetişmekten belki de. Büyüdükçe içimde bir ‘dur’ düğmesi belirdi. Önce bir yutkun, bir bak, bir dinle, bir oku ve öyle sev diyorum bazen kendime. Ama ne kadar böyle desem de çoğunlukla yine böyle olmuyor. (Gülüyor)
BİRİNİN AİLESİ OLMAK BİLE ONA YÜK OLMAYI GETİRMEMELİ
Zaman zaman kendinizi kısıtlanmış hissettiğiniz oluyor mu yoksa her koşulda özgür hissedebiliyor musunuz?
O kadar özgürüm ki… “Kim ne derse desin canım” diye bile düşünmem, öyle bir mevhumum bile yok. Kimseyi de ne giymiş, kimleymiş, ne okumuş, nereliymiş, saçı ne renkmiş, hangi şarkıyı söylemiş gibi şeyler üzerinden eleştirmedim bugüne kadar. Zaten ne münasebet, bana ne! Annemin, babamın, ablamın, Çağrı’nın bile kişisel alanlarına girmemeye çalışırım. Birinin ailesi olmak demek bile ona zul olmak değil, hikayesine tanık olmak demek benim için.
KİMİN NE KADAR AÇILDIĞI, NE KADAR KAPANDIĞI SADECE KENDİNİ İLGİLENDİRİR
Artık 2022’deyiz ve hala kadın olmanın zorlukları üzerine konuşuyoruz. Bu size ne hissettiriyor?
Gün gelir, devran döner, güneş açar, cümleler değişir, insanlar farklılaşır ama bence felsefe hep aynı kalmalı. Herkesin eli kolu hayatı ömrü kendine. Kim ne kadar açılır, ne kadar kapanırsa kendine. Kimseye değil… Bizim herkese karşı nötr ve saygılı olmak gibi bir sorumluluğumuz olduğunu düşünüyorum insan olarak. Gerisi hep kendi hayatımızla alakalı olmalı. O yüzden de ben inanıyorum ki umut hep var.
Fotoğraflar: Cem TALU
- Manda yoğurdunun içine ekleyin! 1 kaşık yiyen 10 yıl hastalanmıyor: Kemiklere kalsiyum yüklüyor, kolesterolün adını unutturuyor, bağırsakları motora çeviren karışım
- Adana'da yılın son hasadı başladı! Tanesi 15 TL: İstanbul, Sivas, Ankara ve Samsun'dan talep çok, mis gibi kokuyor, kırmızı rengiyle görenleri büyülüyor
- Tahinin içine 1 kaşık ekleyin! Damarları çamaşır suyuyla temizlenmiş gibi yapıyor, hastalıklardan koruyor, kemikleri beton gibi yapıyor, C vitamini kralı
- Limonun tahtını ele geçiren meyve! C vitamini bombası olarak biliniyor: Tıkalı damarları açıyor, kolesterolü yerle bir ediyor
- İbrahim Saraçoğlu'nun favorisi! Kaşık kaşık tüketince vücuda enerji veriyor, kan şekerini dengeliyor, vücudu dipçik gibi yapıp yüze renk katıyor!