Yıllarca New York Moda Haftası'nda yer almış tek Türk olarak tanıdığım Atıl Kutoğlu ile Nişantaşı Bostan Sokak'taki mağazasında buluşuyoruz. Üstüme başıma iki kez dikkat ettim ne yalan söyleyeyim...
Daha çok Viyana’da yaşayan dünyaca ünlü modacının 2013-14 Sonbahar/Kış kreasyonun arasında kayboldum bile. Avrupa’nın havasını Türk motiflerle birleştirmeyi müthiş bilen, başta ünlü prensesleri ve dünyaca tanınmış isimleri giydiren Kutoğlu, beni tam bir modele çeviriyor.
Röportaj: Canan DANYILDIZ
Yalnız, asli görevimi unutmuş değilim! Sosyeteden modaya, bizdeki mankenlerden! tasarıma kadar birçok sorum da hazır. Buyrunuz karşınızda Atıl Kutoğlu...
Hikayeni ben biliyorum ama sen gene de anlatsana. Bir yerden başlayayım; girişimiz olsun! (Ben de fırsattan istifade kreasyonu keşfediyorum, nasılsa bu kısmı biliyorum)
Aslında ilk çizimlerim Alman Lisesi’nde... Ben çizerdim, kız arkadaşlarım diktirir giyerdi. İlk defilem de orada. Ama dünyaca tanınmama neden olan olay Avusturya’da.
80’lerin sonunda Viyana’da İşletme okurken bir gün tramvay hattı açılışında Belediye Başkanı Helmut Zilk ile tanışma fırsatı buldum ve ilk defilemi yapmak için ondan destek istediğimi söyledim.
Hastayım, burnum akıyor filan, kaşkola sarılıyım... Türk olduğumu da belirttim. Benim numaramı, adresimi aldılar. Her şey 2 dakika sürdü. Ben aramazlar dedim; ama tam tersi oldu. Bana bir bütçe ayırdılar projem için ve defile yapma fırsatı buldum.
Bizde çok olmaz değil mi belediyeden arayacaklar da para verecekler? Beni bu yaz kedi tırmalamıştı, kuduz aşısını geciktirdim; onun için aradılardı... Ama yanlış anlama!
Kedi yaşıyor mu diye idi telefon! Yok yok, haksızlık etme! Burada da TURQUALITY ve İTKİB’in girişimleri var bu gençleri modaya teşvik etmek için artık. O yıllarda pek yoktu ama...
Sonra oradan aldın başını devam ettin. Avusturya’nın önemli isimleriyle tanışma ve kaymak tabakası davetlerine katılma fırsatları? Seni neden bu kadar önemsiyorlar?
Yani başka modacılar da vardır be Atıl... Başta benim kreasyonlarım önemli tabii ki. Senelerdir moda dünyasında aldığım takdirler ve gösterdiğim başarılar da bunda etkin bence. Benim duruşum ve karakterimin de bu aşamaya gelmemde rolü var.
‘Politikaya girme teklifi aldım’
Oradan politika teklifi almışsındır sen diye düşünüyorum, sonra...
Avusturya Başbakanı Werner Faymann’ın sana layık gördüğü özel bir nişane de sende. Bunu ilk kez sana söylüyorum: 15 gün kadar önce, Avusturya Başbakanı Werner Faymann’ın özel yaz davetine katıldım.
Bana politikaya girme teklifi sundu. Başbakan, şahsi komitesinde bulunmamı istedi. Avusturya Cumhuriyeti Devlet Altın Nişanı verilmişti biliyorsun geçtiğimiz yıl da. Türkiye ve Avusturya arasında sıcak bir köprü kuruyorum. Mutluluk duyuyorum bu durumdan, Türkiye’yi daha iyi tanıttığımı düşünüyorum ben.
Sen bizim Avrupa’daki Türk imajımızı değiştirmiş insan mısın sence?
Evet tabii ki! Ben eğitimli ve bilgili biriyim. Kafadaki soru işlerini bir tasarımcı olarak giderebiliyorsam, yönlendirebiliyorsam Türk olarak bundan gurur duyuyorum.
Sonuç? Politika?
Oradaki karşı partiden de böyle bir teklif aldım, (gülüyor) ama yok; modaya devam.
Ben senin burada Vakko ve Beymen’de staj yaptığını biliyorum. Buradan niye yürümedin? Engellendin mi?
Lisede yaptığımız defileler Vakko ve Beymen’in ilgisini çekti. Bay Vitali Hakko ve Cem Boyner’lerin yanında staj yaptım evet. Ama sonra kendi markamı kurmak istedim. Ayrıca Beymen, çok uzun zaman benim tasarımlarım için bir bölüm de açtı. Engellenme yok, yolumu ayrı çizdim diyelim. Dost olarak görüşüyoruz elbette.
Ağırlıklı olarak Viyana ve İstanbul arasında bir hayatın var. Sence hangi şehir?
İstanbul’a yerleşmedim; ama çok sık gidip geliyorum Viyana’dan buraya. Her ikisi de desem! Türkiye’siz yapamam. Çok genç yaşta gittiğim için Viyana’daki hayatım bana çok şey kattı. O yüzden her iki ülke ve şehir de benim için kıymetli.
Ne kattı sana orası, bizden farklı ne gördün?
Türkiye’de çok renk var Canan, ama Viyana’da ben ‘insan’ olmayı öğrendim. Sanata, sanatçıya verilen değeri gördüm. Çok sade ve mütevazı olmayı öğrendim. Bizde bir gösteriş tutkusu var birçok kesimde. Akdenizli olmanın bir sonucu bu belki de ama Avusturya’da bir şeyi göstermeden, ispat etmeden bir yaşam sürülebileceğini anladım.
Orada mı kendini ispat etmek daha kolaydı sence modacı olarak, burada mı?
Sanki orada daha zordu... Bir Türk olduğum için önyargıları olabilirdi insanların.
Yine de merak ediyorum; Beymen ve Vakko tekel miydi o dönemde? Neden şimdiki gibi isminle bir yer açamıyordun ki gittin?
Zordu o yıllar için. Titiz, Mudo ve Vural Gökçaylı gibi marka ve isimler vardı. Modayı yaratmak pahalı bir şeydir, defile yapıp bir akım yaratabilirsin. Bunlar pahalı şeyler o zamanlar için. Bugün daha çok isim ve marka duyuyoruz. Ama yine de bence lokal kalıyoruz. Benim hedefim sınırları aşıp dünyaya ulaşmak.
‘Bizde manken kızlar güzel ama iyi hayat için kolay yolu seçiyorlar!’
Bizde niye dünyaya açılma meselesi kısır? Mankenlerimiz de çok güzel ama kimse tanımıyor?
Evet haklısın... Çok güzel vücutlu mankenlerimiz var; okuyorum yok Aya Yorgi plajında yok bilmem nerde güneşlendi diye, magazin basını yıkılıyor. Ama düşünsene Belçika gibi daha ufak bir ülkeden bile daha çok top model çıkmış.
Oradan buradan kıvıramayacağım: Bana o mankenler de zaten manken olmak için çalışmıyorlar da biraz görününce zengin koca-sevgili bulmak için bu mesleği kullanıyorlar gibi geliyor, kusura bakma da...
Hepsi için öyle diyemem ama, mesela bir Güzide Duran Amerika’da kalmaya devam etseydi müthiş bir yerde olurdu. Ama kimileri için de sevgililerinin döktüğü güller! daha cazip geliyor ki onun sarhoşluğuyla Türkiye’de kalmaya devam ediyorlar.
Bütün dünyada işler böyle, Naomi’nin gezmediği adam kalmadı sonuçta; ama bak bütün dünyaca da tanınıyorlar.
Bizim mankenler! zora gelemiyor desene...
Yani gidip Amerika’da, Londra’da biraz zorlanmaları gerekiyor. Bizimkiler onu yapmıyor. Demirperde ülkeleri mesela Çekoslovakya gibi, düşünsene o zor hayatlardan modeller çıkıyor; dünyaca ünlü Eva Herzigova... Ama bizim esamemiz yok. Bu kadar güzellik yarışması oluyor; ama çıkmıyor.
Ölçülerimiz mi tam değil? Etrafta çok tıknaz var da...
Yok yok! Ölçülerimiz tam, kızlarımız çok güzel. Sadece zora gelmeleri gerekiyor.
Ayrıca etraftaki birçok model ajansının kızları sağa sola pazarlamaktan başka bir işe yaramadığını da biliyorum, randevu evlerinin daha açığı. Yani o kadar da masum değil işler...
Dünyanın her yerinde böyle ama Canan, herkes iyi bir hayat, yaşam garantisi istiyor. Herkes için bunu söyleyemeyiz ama. Neden aynı dairede 4-5 kızla kalsın ki model olacağım diye?
O casting’ten bu ajansa koştursun ki? Mick Jagger’ın kızı Elizabeth Jagger İstanbul Moda Haftası için defileme gelen ünlülerden biriydi; metro ile gelmiş düşünsene! Bizde olsa, korumalarla, limuzinlerle gelinir. O mütevazılığa inanamıyorsun.
Bizde sınıf atlama olarak görüyor bunu insanlar çünkü de ondan...
Evet evet. Bunların hepsine katılıyorum. Ama mesela Tuğçe Kazaz, benim York’taki defileme çıkarmıştım ilk, yürüdü gitti. Mesala Tuğçe de dizini kırıp otursaydı, bugün dünyada çok önemli bir manken olurdu.
Birçok önemli defileye çıkmasına vesile oldum, çıktı da kerata. 1 sezon kaldı Tuğçe Amerika’da ama döndü Türkiye’ye. Ne bileyim; yemekleri mi özlüyorlar, annelerini mi özlüyorlar...
Bence buradaki ilgi, tanınmışlık çok cazip, oradaki bizimkilerin kim üstüne atlar?
Herhalde! Öyle, burayı özlüyorlar bir şekilde. Güzide Duran da benim podyumumdan geçti mesela, daha çok yabancı modelle çalışmama rağmen, yine de Türk modelleri de çok beğeniyorum.
Kimler var bu yabancı modellerden iyi, senin çalıştığın?
Naomi Campbell, Karolina Kurkova, Lydia Hearst, Elizabeth Jagger ve Jessica Stam gibi birçok önemli isim var.
Parayı bastırınca geliyorlar ama Atıl zaten işlerin nasıl yürüdüğünü biliyoruz!
Hayırr! Yani evet, parasını ödediğinde geliyorlar; ama inan bendekilerin birçoğu ahbaplık münasebetiyle kabul edilmiş işler. Zaten öteki türlü mali açıdan altından kalkamazsın.
Bizde kimler var, bu işi hakkıyla yapan mankenler?
Merve Büyüksaraç’ı beğeniyorum, Didem Soydan, Elif Ece Uzun, Nur Gümüşdoğrayan, Özge Ulusoy da çok iyidir. Bizimkiler burada kasıp kavuruyorlar ortalığı ama ahh işte Türkiye’yi tanıtamıyorsun, mesele o. Dünyanın bize bakış açısır değişir 2-3 manken tanınsa değil mi?
Sen de bütün büyük isimleri toplamaya çalışıyorsun, bu marka bilinirliğin için şart değil mi, havan oluyor filan?
Evet, özellikle yapmak lazım. Bütün büyük markaların izlediği yol bu. Önemli isimler takip edilir, dolayısıyla insanlar özel isimlerin üzerinde gördüklerini giymek, almak istiyor.
Dolayısıyla tanınmış, kıymetli isimlerin senin tasarımlarını taşıması önemli bir şey. İsmini, imajını ve markanı yükseltir bunlar. Prestij meselesi. Ama bende işler kendiliğinden gelişti...
Viyana’da ilk butiğimi açtığımda Prenses Francesca Von Habsburg, normal bir müşteri gibi tıngır tıngır kapıdan girip alışveriş yaptı. Yani bende doğal oldu bu süreç, para vermeden önemli insanlarla dostluğum oldu.
Michael Jackson’ın ağabeyi Jermaine Jackson da var o ünlülerin arasında, arkadaş kontenjanından?
Evet, o hatta İstanbul’a bayılıyor ve bir zamanlar burada yaşadığını.
‘Beğenmediklerime de satış yapıyorum, mecburen...’
Gelelim bize, bizdeki sosyeteye... Uzatmayacağım! Sosyete şaklaban, palyaço yok yok ‘kıro’ mu? Bizdeki sosyetenin büyük bir kısmı sonradan görme maalesef.
Dünyada da böyle... Bir bölümü köklü ailelerden geliyor ama... Bunlar eğitime, kültür ve geleneğe çok dikkat eden aileler. Koçlar, Sabancılar, Ağaoğlu gibi iş adamları. Bazılarını unutabilirim burada ama yok değil bizim de iyi sosyetemiz. Ama magazine, dergilere bakınca zevkli olmadıklarını görüyorum.
Çok naziksin üslubunda ama, soruma gelelim...
Ah tamam! Bizdeki sosteyenin önemli bir kısmı biraz KIRO! Bizim gibi heyecanlı ülkelerde sosyete, sanat camiası ve moda camiası birbirine girip çorba durumu oluyor. Ortaya nahoş görüntüler çıkabiliyor. Ah neler konuşuyoruz!
Sen yakışmasa da satar mısın böyle ‘KIRO’ bulduğun birine tasarımını?
Öyle bir lüksüm yok tabii ki! Kapıdan kovamam insanları. Ama ne yalan söyleyeyim, benim tasarımlarımı giymesin istediklerim var. Ama Allah’tan onlar bize çok uğramıyor. Bana gelenler daha çok bilgili, bilinçli insanlar.
Hem metresini hem de eşini giydirdiğin biri var mı?
Ha ha haa! Bilmem! Belki vardır! Olabilir (Gülüyor, kahkahalarla!)
Kuaförler gibi modacılar da kadınların en yakın sırdaşı mıdır Atıl?
Evet bence öyle... Bana da çok şeyini anlatan, mahreminden bahseden müşteri var. Ama hepsi bende sır! Çok haklısın, hiç düşünmemiştim, ben sırdaşlarıyım onların.
Senin hayatın hiç ortada değil...
Seni tanıyorum, çalışırken biraz da özel hayat bakayım dedim ama yok, neden? Çünkü ben işimle ön planda olmayı istiyorum. Özel hayatımla değil. Bu yüzden beni etrafta, özel hayatımla ilgili gündemde göremezsin. Bak bugün Gucci kimdir biliyor muyuz?
Hayır! Ama markayı tanıyoruz değil mi? Onun gibi bir şey bu duruş. Stilimle, tasarımlarımla insanlara bir şey verebilmiş hissediyorum. Kadın ve erkekleri giydiriyorum ben.
Tasarımlarımla mutlu olan, vaovv diyen insanlar için duruşumu belirliyorum. Ben film ya da müzik yıldızı değilim Canan, gerek yok özel hayatımın ortada olmasına.
‘Türkiye’de her kadın kendini terzi zannediyor’
[[HAFTAYA]]
Bizi nasıl buluyorsun?
Türk kadını çok heyecanlı, çok meraklı. Çok güzel giyiniyorlar. Burada herkesin içinde bir terzi var, gülüyorumm! Özel isteksiz hiç tasarımım yok gibi! Türk kadınlarına bayılıyorum, tasarımlarımı giymelerini çok seviyorum.
Senin kürk tasarımların da var, hayvanseverlerin tepkisi ne?
Ben hayvanları çok seviyorum, hayvanseverim. Ama doğada insanın bir gücü var... Hayvanların etlerini de yiyoruz, giymeye de muhtacız. Ayakkabıyı başka deriden yapmak sağlık değil. Usulüne göre, sertifikalı yerlerden alıyoruz kürkleri. Kürke karşı değilim.
Sen öteki hayatında kürkü alınacak bir hayvan olmak ister miydin Atıl’cım, buradan, bu dünyadan söylemesi kolay?
Zorluyorsunnn! Hayvan olsaydım, seksi güzel bir kadına KÜRKÜM FEDA OLSUNNN!
Viyana, York ve Türkiye’de tercihler neler?
Viyana’da daha sade bir şıklık revaçta, geometrik ‘cool ’ desenler. York’ta da öyle, bir de orada siyah çok tercih edilen renk. Türkiye’deyse daha hareketli, parıltılı, biraz da süslü tasarımlar daha çok talep ediliyor.
Kadınlar çok zor alışveriş konusunda, erkekler nasıl? Kolay lokma mı?
Erkekler daha kolay seçiyor, hem kendileri hem de kadınları için...
Senin için en tahrik edici yer neresi kadında, hadi dökül?
Göğüsleri... Tahrik eder evet! (Kırmızı oluyor yüzü)
Hiç ilk gece kıyafeti gibi bir şey diktin mi?
Böyle özel bir gece, yatak kıyafeti. Evetttt! Diktim ama söylemem kime, nasıl bir şey olduğunuu! Sakın zorlama! Seksi bir tasarım diktimmm, o kadarını bil yeter!
‘Muhafazakar müşterim arttı ama transparana devam!’
Bizde onun da ayarı kaçmış değil mi? Kendini gösterme meselesi...
Bence biraz fazla! Çok fazla ortadalar insanlar, dozu kaçmış bunun. Ama bir grup da bunu destekliyor. Çünkü o kareleri veren, olaylara malzeme olan insanlar olmasa, bu konuda bu kadar coşku olmazdı sanırım.
İstemediğinde uzak durabilirsin bu ortamlardan. Burada bazı insanlar afişe olmayı seviyor. Ama mesela Sezen Aksu...
Mayolu fotoğraflarını çekmişler, ‘Ne yapacaksınız benim mayolu fotoğraflarımı” demiş, bayıldım bu cümleye. Bazen de böyle çok tanınınca ister istemez, siz onaylamasanız da insanlar sizin her halinizi merak ediyor.
Erkek koleksiyonu nerden çıktı?
Hanımlarını, kızlarını giydirdiklerimin eşleri, erkek kardeşleri biz de ATIL giymek istiyoruz deyince, fikir oradan çıktı. Şimdi 20-25 parça var ama, artabilir.
Nereden besleniyorsun koleksiyonlarını yaratırken?
Ben antenleri açık bir uzaylı gibiyim. Sanat galerilerinden, müzikten, sergiden, sokaktan... Her şeyden kısaca besleniyorum. Türk sanatı çok büyük ilham kaynağım açıkçası. Son 4 yıldır Türkiye ile haşır neşirim ama, koleksiyonlarımda Osmanlı, Anadolu ve İstanbul var. Ben seçtiğim kumaşlarla da, tasarımlarımdaki doku ile de ön planda, yazılmış çizilmiş bir modacıyım.
Artık moda diye bir şey kaldı mı? Bu kadar özgürlüğün içinde? Yani siz hala bizi bir yöne çekiyor musunuz?
Moda çok demokratikleşti. Çok seçenek var. Beni de kısıtlamıyor bu durum, eski kalıplar kalmadı. Eski yeni, doğu batı karışabiliyor, bu çok güzel bir şey. Kadınlar için de müthiş bir özgürlük, kıymetini bilin.
Muhafazakarlar da gelir mi sana?
Muhafazakar kesimin biraz daha artığını söyleyebilirim.
Transparan sende olmazsa olmaz, neden?
Modada çok gündemde... Belli sınırlarda var bende de. Ayıba kaçmadan.
Kormuyor musun, muhafazar bir toplumdasın?
Hayır korkmuyorum. Öteki kesimin tercihlerine saygı duyuyorum ama muhafazakarız diye, kol boylarını uzatmaya niyetim yok. Benim ilham perim bundan etkilenmez. Ben global düşünüp tasarlıyorum.
(01.09.2013 tarihli Posta Karnaval ekinden alınmıştır.)
2- Günlük burç yorumları! Filiz Özkol yazdı: Yay, Koç, İkizler ve diğer burç yorumları
- 1 hafta boyunca için! 7 günde 7 kilo verdiriyor, aç kalmadan zayıflatıyor, kaşık kaşık yiyince yağları cayır cayır yakıyor
- Botoksa para dökmeye hiç gerek yok! Uyumadan 1 damla süren sabah 10 yaş gençleşiyor
- 40 yıllık yoğurtçunun sırrı! Taş gibi yoğurt yapmak için içerisine 15 adet ekleyin: Hem lezzetli hem şifalı, probiyotik etkisiyle vücuda iyi geliyor
- Kelle paçaya büyük rakip! Ruslar kaşık kaşık tüketiyor: Bağışıklığı çelik gibi güçlendiriyor, damar daralmasını önlüyor, lezzetli ve şifalı