Pazar PostasıCem Özer: Vücudum yaşlı, beynim olgun, ruhum zibidi. Kendimle aramda 35 yaş var
Paylaş
Cem Özer: Vücudum yaşlı, beynim olgun, ruhum zibidi. Kendimle aramda 35 yaş var

90'lara damga vuran ve talk show kültürünü Türkiye’ye aşılayan ünlü oyuncu ve sunucu Cem Özer ile hem yeni dizisini hem de Bodrum’daki dudak uçuklatan şezlong ve yemek fiyatlarını konuştuk. Ne de olsa o artık Bodrum Akyarlar’da bir beach club işletmecisi.Fiyatları koyanlara değil o fiyatları ödeyenlere kızan Cem Özer, çarpıcı açıklamalarda bulundu. Kendisiyle hayatı ve aşkı da konuştuk elbette. Buyurun sohbete… Alev Gürsoy Cimin / alev.gursoy@posta.com.tr

Hayat bu aralar nasıl gidiyor?

Haberin Devamı

İyi vallahi! Kışın dizi, yazın Bodrum’da beach club işletmeciliği derken yoğun bir çalışma temposu halindeyiz. Biz de “Kötüyüz” dersek, millet ne yapsın?

Covid-19’un yaralarını sarabildiniz mi?

Sardık çok şükür. “Pandeminin yaralarını saramadık” dersek bu ülkenin fakir fukarasına ayıp etmiş oluruz. “Hepimiz aynı gemideyiz” diye bir terane tutturuldu ama hiçbir zaman aynı gemide değildik. Bir göz odada yedi nüfus yaşayanla iki dönüm arazi içinde dört katlı villada yaşayan aynı gemide olamaz. Orada eve tıkılmakla diğer tarafta tıkılmak arasında büyük fark var. Ne yoksul olmak kabahattir ne de varlıklı olmak... Ama aynı gemide olsak da biri en alt kamaradadır, öbürü üst güvertededir.

BAZI ÜNLÜLER MART KEDİSİ GİDİBİR HEM BAĞIRIR HEM GEMİYİ YÜRÜTÜRLER

Haberin Devamı

Halbuki Madonna “Pandemi ile birlikte herkes eşitlendi” demişti...

Eşitlenmek diye bir şey yok. Yani, Tanrısal durumlarda eşitiz ama beşeri durumlarda eşit değiliz. Diyelim ki bu işin aşısı ya da ilacı bulundu ve fiyatı 1000 TL. Herkes alabilecek mi? Ee hani eşitlenmiştik? Bu kapitalist sistemde eşitlenemezsin. Sistemin kendisi eşitlik üzerine kurulu değil bir kere. Yukarıdaki o kadar çoook alır ki bütçeden diğer emekçilere para kalmaz.

Ama bazı ünlüler de ekonomik açıdan zorluk çektiklerini söylüyorlar...

Onlar mart kedisi gibidir; hem bağırır hem de gemiyi yürütürler. Biz de pandemide sete ara verdik ama benim düşündüğüm tek şey setimizde çalışan emekçi kadroydu. Set işçisi, ışıkçısı, dekorcusu, makyözü... Hatta sırf onları düşündüğümden çekimlere steril bir ortamda başlamak için epey uğraştım.

ŞEZLONGA 1000 TL ÖDEYİNCE KENDİNİ ADAM SANANLAR VAR OYSA BU SADECE GÖRGÜSÜZLÜK

Bodrum’da Porto Bianco Beach Club’ı işletiyorsunuz. İşler gidiyor? Ticari zekanız iyi midir?

Benim ticari zekam hep vardı. Sanatıma devam ederken işletmecilik yapardım hep. Çınarcık’ta yıllar evvel açtığım plajı ortağıma devretmiş olmama rağmen halen ayakta ve iyi iş yapıyor. 90’larda Bodrum’da bir kabare açmıştım. 2000’de Etiler’de bir gece kulübü işlettim, 2002’de Çeşme’de işletmecilik yaptım. Yaptığım her işte başarılı oldum çünkü ben halkı iyi tanıyorum. Nasıl bir yerde yemek yemek, nasıl bir müzik dinlemek, nasıl bir plajdan denize girmek istiyorsam insanlara da onu veriyorum.

Haberin Devamı

Bodrum’daki 1000 TL’lik şezlonglar, yüzlerce liralık lahmacunlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

O şezlongu alan ve o lahmacunu yiyen var ki işletmeciler de o fiyatı koyuyor. Bodrum’un birçok yerinde çok ama çok daha ucuza kaliteli yerler var. Yelpaze geniş ama bazı kişiler ısrarla pahalı olan yere gidiyor çünkü magazin orada dolaşıyor. Şezlonga 1000 TL ödeyince kendini adam sananlar var.

Hava atmak için mi o kadar para ödüyorlar yani?

Tabii canım, tamamen görgüsüzlük. Allah aşkına, insan aynı hizmeti hatta daha iyisini 100 TL’ye de alabilecekken neden 1000 TL öder? Bu; kendisi adam olamamış, üretememiş, ter dökerek para kazanmamış ama parası ile var olmanın peşinde koşan kişileri anlatıyor. Para ile var olmak isteyen, parasını 50 TL’lik şezlongda gösteremeyeceği için 1000 TL’lik yere oturur. Üstelik o şezlongun 1000 TL olduğunu da duyurmak ister. Eğer duyulmayacaksa o parayı vermez. İşletme sahibi seneye 2000 TL yapsın talep daha da artar. Derdi denize girip güneşlenmek olanın bu kadar paraya ihtiyacı yok ama dert gösterişse paraya ihtiyaç var.

Haberin Devamı

Sizin beach’teki fiyatlar nasıl?

Benim işletmeci olduğum grubun iki oteli var burada. 1000 TL’ye, iki kişi, iki gün, dört yıldızlı otelde her şey dahil tatil yapabiliyorsunuz. Üstelik şezlong da buna dahil. İsteyen varsa bana ulaşsın. Hahaha! Üstelik biz burada magazincileri arayıp gelen ünlüleri bildirmiyoruz. Vatandaş için kaliteli hizmetin peşinde koşuyoruz. Ben hava atmayı seven biri olmadığım için, hava atanlara hizmet veremem. Bizden daha ucuz yerler de var ama bizim burada deniz çok güzel. Fiyatlarımız Bağdat Caddesi’nde bir restoranda yiyeceğin yemek fiyatına denk.

ARTIK HAYATTA İLERİYE BAKMIYORUM

Hayatınızın nasıl bir dönemindesiniz?

Hayatımın en dingin ve ileriye bakmayan dönemindeyim. Geçirdiğim hastalık bana ileriye dönük plan yapmamayı öğretti. Başımıza her an her şey gelebiliyor.

Haberin Devamı

Sağlık durumunuz şimdi nasıl? Daha iyi misiniz?

Bir şey kalmadı, atlattım. Artık kendime daha iyi sahip çıkıyorum. Bir de kolay değil yani, 61 yaşını bitiriyorum. Ona rağmen dinçim. Biraz göbek yaptım ama onun dışında bir problemim yok.

Cem Özer: Vücudum yaşlı, beynim olgun, ruhum zibidi. Kendimle aramda 35 yaş var

ÇOK HAVAİ YAŞIYORDUM, PINAR SAYESİNDE SAKİNLEŞTİM

Bildiğim kadarıyla eşiniz Pınar Dura ile ikinci baharınızı yaşıyorsunuz. Nasıl gidiyor evlilik?

Şahane. Çok huzurluyuz. Ben çok havai yaşıyordum ama Pınar sayesinde sakinleştim. Hayatla ilgili çok büyük planlar yapıyordum. Odak noktam değişti. 10 yıldır birlikteyiz ve hayatın anlamını fark ettim. Benim ondan önce dört yılı aşan evliliğim yoktu.

Diğerleri neden uzun sürmüyordu ki?

Bir kere evlenmek için acele ediyorum sonra da çarçabuk boşanıyorum. Bilmiyorum ama bu evliliğin çok düzgün gitmesi Pınar’dan kaynaklanıyor. Çok fedakar, çok anlayışlı ve çok güzel seven bir kadın. Tamamlıyor beni.

Eski eşlerinizle görüşüyor musunuz?

Çocuk olmazsa görüşmeme gerek yok ama çocuk olunca tabii ki görüşüyorum. Sonuçta arada bir bağ var. Çocuklarına saygılıysan onları dünyaya getiren kadınlara da saygılı olmak zorundasın. Onlar çocuklarımın anneleri. Bu medeniyetle falan ilgili değil, insan olmakla ilgili.

AŞK OJE GİBİDİR SEVGİYSE TIRNAĞIN KENDİSİDİR

Pınar Hanım ile aranızdaki ilişkiyi nasıl tanımlarsınız?

Büyük bir sevgi var ve sanırım hiç bitmeyecek bu. Aşk uçar gider ama sevgi büyür. Aşk oje gibidir, sevgiyse tırnağın kendisidir. Pınar, beni taşıyabiliyor, bana alan bırakıyor. Onsuz asla yapamam. Hayatımın kalan tüm günlerini onunla geçirmek isterim. Yani hayatımın kalan yolculuğunu Pınar ile yapmayı düşünüyorum.

Yaşlandığınızı düşünüyor musunuz?

Yaşlanmadığımı düşündüğüm için geçenlerde jet ski’den düştüm. Çünkü eskisi gibi zannettim kendimi ve bayağı tehlikeli bir hareket yaptım. Genç olsaydım bu kazanın verdiği sırtımdaki ağrıyı iki günde atlatırdım ama beş günde atlattım. Bazen haylaz bir çocuk gibiyim. Benim kendimle aramda 35 yaş fark var. Ruhum zibidi ama beynim olgun, vücudum yaşlı.

ROLÜN ETKİSİNDE KALIP PSİKOLOJİK TEDAVİ GÖREN İYİ OYUNCU DEĞİLDİR

‘Payitaht: Abdülhamid’ dizisinde Abdülhamid’e karşı hain planları olan William Hechler karakterini canlandırıyorsunuz. Dönem işlerini seviyor musunuz?

Ben döneme bakmam da, oynayacağım karakterin bana ihtiyacı var mı, ona bakarım. İnanmadığım hiçbir rolü oynamam. Rolün beni heyecanlandırması, korkutması ve zorlaması lazım. Bu işi de sevdim. Dizide bir antikahramanı oynuyorum ve onu seyirciye sevdirmem gerekiyor. Rolü ilk üstlendiğimde seyirci benden nefret eder de yolda başıma bir iş gelir diye korkmadım değil.

Peki, nasıl tepkiler aldınız izleyiciden?

“Hiçbir kötü karakteri bu kadar sevmemiştik” diye mesajlar geliyor. William, Osmanlı’yı devirmek için türlü tertipler içinde ama kendi ülkesine hizmet için de elinden geleni yapıyor.

Dönemin ruhuna kapıldığınız oluyor mu oynarken?

“Rolümün etkisinde kaldım” diyenlere inanmayın. Tam palavra. Rolün etkisinde kalıp psikolojik tedavi gören, iyi oyuncu değildir. Ne yani, katili oynadığına sokağa çıkıp insan mı öldüreceksin?

NORVEÇ'TE YAŞASAM 10 ÇOCUK YAPARDIM

Dünyanın haline bakınca çocuklarınız için endişe ettiğiniz oluyor mu?

34 yaşında bir kızım var. Sor bakalım, mutlu mu? 5 yaşındaki oğluma da sormalı, mutlu mu diye... Yaşadığı günden dertli, dünyanın halinden, insan ayrımcılığından dertli... Artık herkeste bir endişe bozukluğu var. Kimsenin geleceği garanti değil. Norveç’te olsam 10 çocuk yapardım ama belki de onlar 10 çocuk yapmadıkları için böyleler.

Sizce ülkemizin en büyük sorunu ne?

Cehalet! Bu dediğim, ben dahil hepimizi kapsıyor. Ben Ali Poyrazoğlu kadar entelektüel değilim, ondan daha fazla entelektüel olmalıydım. Bir ülkenin ilerlemesi, gelişmesi sadece yıllık gelirinin artmasıyla olmaz. Öyle olsaydı Suudi Arabistan, Kuveyt dünyanın en gelişmiş memleketi olurdu. Çok paraları var. Bir sepet elmaya çürük bir elma atarsan hepsini çürütür ama bir sepet çürük elmaya bir tane sağlam elma atarsan diğerlerini sağlamlaştırmaz. Cehalet sorununu aşmak zor.

Aziz Nesin yıllar evvel buna yakın şeyler söylediğinde linç edilmişti...

Ama ben aptal olduğumuzu söylemiyorum ki! Tam tersi çok zekiyiz ama zekamızı doğru yere kullanmıyoruz. Cehalet derken okumamaktan da bahsetmiyorum. Bakın kendimi de katıyorum içine, kendimizi eğitmiyoruz, öğrenmeye açık değiliz. İnsanlar kendini değiştiremiyor. Sosyal medyada herkes mükemmel, yani kendilerini öyle sanıyorlar. Herkes kedini çok kıymetli zannediyor ve kıymetinin bilenmediğini düşünüyor. Enteresan!