Pazar PostasıDünyanın ilk siyahi pilotu: ARAP AHMET
Paylaş
Dünyanın ilk siyahi pilotu: ARAP AHMET

Dünyanın ilk siyahi pilotu: ARAP AHMET

Hikayemizin kahramanı, 19. yüzyılda Afrika’da Bornu Emirliği’nden alınıp köle tacirleri tarafından İstanbul’a getirilerek satılan bir kadının torunu. Aile içinde kuşaktan kuşağa anlatılana göre, İstanbul’a getirilen bu büyükanneyi, İstanbul mektupçusu odalık olarak satın almış. Onun hakkında bu kadarını biliyoruz. Adı da belli değil. En büyük torununun 1883’te dünyaya geldiğini bildiğimize göre, ailenin bu ‘kadın atasının’ en geç 1840’ların sonunda doğduğunu düşünebiliriz.

Doğum yeri Bornu, bugün Nijerya’da bulunan, Çad Gölü’nün güneybatısında, esircilerin en çok köle devşirdiği bölgelerden biriydi. Köle kervanları oradan kuzeye doğru yola çıkıyor, Sahra çölünü aşıyor, bugünkü Libya topraklarında ilerleyerek Akdeniz kıyısına, Trablus, Mısrata, Surt veya Bingazi limanlarına ulaşıyordu. Oradan esirci köleleriyle birlikte bir gemiyle başkente varıyordu. İstanbul’daki köle pazarı, Kapalıçarşı’nın Nuruosmaniye kapısının kuzeyinde, Tavuk Pazarı denen yerdi. Bu pazar, Osmanlı Devleti’nin köleliği adım adım yasaklamaya başladığı dönemde, 1847’de kaldırıldı. Belki de kahramanımızın anneannesi, Abdülmecid tarafından yıktırılan bu pazarda satılan son kölelerden biriydi.

Köle satışı tabii sadece orada değil, İstanbul içinde ve diğer kentlerde başka pazarlarda da yapılıyordu. Ailesi, onu alanın “İstanbul mektupçusu” olduğunu belirtiyor; o tarihlerde böyle bir statü (İstanbul vali ve belediye reisinin genel sekreteri) yoktu. Belki de onu alan, ihtisap ağasının katibiydi. Onun adını bilmesek de, kızının adını biliyoruz: ‘Zenciye’ Emine. 1860’larda doğduğu anlaşılıyor. O bir köle değildi. Kendisi gibi siyah olan Ali Bey ile evlenerek, bugün de Afrikalı Türklerin yoğun olarak yaşadığı İzmir’e yerleşti. İzmir civarında padişah çiftliklerinde, azat edilen eski siyah kölelere evlenerek yerleşebilecekleri topraklar verilmişti.

Zenciye Emine Hanım ile Ali Bey’in üç çocuğu oldu. Bunlardan en büyüğü, 1883 doğumlu Ahmet Ali, öykümüzün kahramanı. Ondan sonra Ali, 1889’da da Zenciye Saniye aileye katıldı. Ne yazık ki babaları Ali Bey, kızı henüz doğmadan hayata veda etmişti. Onun geçmişi hakkında hiçbir şey bilmememizin nedeni de bu: Belli ki çocuklarına kendi ailesinin hikayesini anlatacak fırsatı bulamamıştı. “Arap Ahmet” olarak tanınan en büyük çocuk Ahmet Ali, 1904’te Haddehane Mektebi’ne girdi, dört yıl sonra mülâzım-ı evvel, yani üsteğmen oldu. Okula girerken amacı denizci olmaktı. Ama tam da o yıl, gençlerin önüne yepyeni bir alan açılıyordu. 1904’te Wright kardeşler ilk uçuş denemelerini başarıyla yaptılar. Uçmak, kısa sürede büyük bir merak halini alacaktı. Orduların bu yeni aracın önemini keşfetmesi uzun sürmedi.

1909’da ABD ordusu ilk uçağını aldı, 1911’de Trablusgarp Savaşı’nda İtalyanlar deneme amacıyla uçak kullandılar. Alman, Fransız ve İngiliz orduları da ilk pilotlarını yetiştirmeye başladı. Osmanlı ordusu geri kalmadı. 13 Ekim 1910’da Harbiye Nazırlığı’nın Fen Kıtaları ve Müstahkem Mevkiler Umumi Müfettişliği’ne bu konuda gönderdiği yazı, askeri havacılığın kuruluşu için atılmış ilk adım olarak kabul edilir. Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa’nın çabalarıyla ilk tayyareler alındı ve pilot olabilecek birkaç genç İngiltere ve Fransa’ya gönderildi.

Louis Bleriot’nun Pau’da 1909’da açtığı Ecole Bleriot ile İngiltere’de 1910’da açılan Bristol Flying School, Türk ordusunun gençleri yolladığı ilk özel uçuş okullarıydı. Çarkçı oldukları ve gemi makine sistemini iyi bildikleri için uçak makinisti olmak üzere bu okullara yollanan bahriyelilerin çoğu, uçmaktan o kadar hoşlandı ki, pilotluk eğitimi de aldılar. Meşin ceketleri, pilot gözlükleri, yakalarındaki pusulalarıyla fiyakalı bir görüntüleri vardı. Sonradan, 1910’ların ilk pilotlarının toplumda yarattıkları imaj, 1960’ların astronot ve kozmonotlarına benzetilecekti. 1912’de kurulan Tayyare Komisyonu’nun çabalarıyla İstanbul Ayastefanos (Yeşilköy) yakınlarında bir uçuş alanı ve iki hangar yapıldı, bir tayyare mektebi açıldı.

25 Haziran 1914’te bu okulun yanında bir de Deniz Tayyare (Bahri Tayyare) Mektebi kuruldu. İşte kahramanımız Ahmet Ali, aynı gün buraya atanan ilk deniz subaylarından biriydi. O artık bir “bahri tayyareci” olacaktı. Tam üç gün sonra, Arşidük Franz Ferdinand’ın Saraybosna’da öldürülmesi, milyonlarca insanın gündelik hayatının aniden değiştiği ve bugün 1. Dünya Savaşı olarak bildiğimiz büyük savaşı başlattı. Arap Ahmet’in de hocası olan Tayyare Mektebi’nin Müdürü De Goys, kendi ülkesinde savaşa katılmak üzere Fransa’ya döndü. Yeni müdür Yüzbaşı Serno, doğal olarak bir Alman’dı. O geldiğinde, artık Osmanlılar da savaşa Almanya’nın müttefiki olarak katılmışlardı. Ahmet Ali’nin küçük erkek kardeşi Ali, Çanakkale savaşlarında şehit oldu. O ise Ayastefanos’ta uçuş eğitimini sürdürdü.

11 Kasım 1916’da bir hava müfettişi, başkumandanlığa bir yazı yazarak “Bahri tayyareci çarkçı mülazım-ı evvel Ahmet Ali Efendi’nin, tayyarecilik konusundaki sınavlarını başarıyla tamamladığını, künyesinin tayyareci olarak düzeltilmesi” gerektiğini bildirdi. Ahmet Ali Efendi, gerçi Kara Tayyare İstasyonu’ndaki sınavlarını vermişti ama “bahri tayyareci” olmak için bir deniz tayyaresiyle uçmuş olması gerekiyordu. Ahmet Ali 14 Şubat 1917’de yüzbaşı oldu, 18 Aralık 1917’de Berlin’e gönderilerek eğitim uçuşlarını tamamladı ve Temmuz 1918’de geri döndü, İzmir Bahri Tayyare Bölüğü’ne atandığında artık Türkler açısından 1. Dünya Savaşı’nın bitmesine birkaç ay kalmıştı. 1920’de geçici olarak merkeze atandı. Yunan savaş gemilerinin Akdeniz ve Karadeniz’de karakollar kurduğu, geçen gemileri kontrol ettiği ve bazılarına da el koyduğu dönemdi. 1. Dünya Savaşı’ndan kalan Haliç’teki bazı uçakları Anadolu’ya kaçırma planı gündeme geldi.

Anadolu’daki direnişe destek için Konya Tayyare İstasyonu’nda çalışmalar sürüyordu. Ahmet Ali de gönüllü olarak Konya’daki bu istasyonda görev yaptı. Bir süre sonra, direniş hareketini destekleyerek Konya’ya gittiği için maaşı kesildi. Hakkında kanuni işlem uygulanması için yazışmalar yapıldı. Bu arada kaçırılan 5 uçaktan 3’ü Amasra Deniz Tayyare İstasyonu’na gönderilmişti.

Pilotlara ihtiyaç vardı. 1922’de Amasra’ya gönderilen pilotlar arasında Ahmet Ali de bulunuyordu. Görevleri, İstanbul Boğazı çıkışından itibaren Batı Karadeniz’deki düşman gemilerini takip etmek, raporlamak, deniz harekatını korumaktı. Savaş sona erdiğinde, Konya’dan yürütülen havacılık faaliyetlerini ve bütün malzemeleri tek elde toplama kararı alındı ve İzmir Güzelyalı’da bir tayyare bölüğü kuruldu. Bu bölüğe 1924’te Ahmet Ali de atandı. Görevini İzmir’de sürdürmeye devam etti. 1928’de Hava Müsteşarlığı’na atandı.

Bahri Tayyare Madalyası’yla ödüllendirildi. Ordu arşivlerinde onunla ilgili bilgiler, burada sona eriyor. Ailenin kendi tarihinde bir de saat hikayesi var. Torunlarının annelerinden dinlediklerine göre, tam zamanı bilinmese de, Ahmet Ali İzmir’de görevliyken Alman pilot arkadaşıyla bir uçuşta bir Yunan uçağını İzmir Körfezi’ne düşürmüş, kendileri de vurulan iki pilot Gaziemir tarafına zorunlu iniş yapmış. İzmir Valisi de, Ahmet Ali’ye bir saat hediye etmiş. Bu anekdotun doğruluğu veya yanlışlığının belki de önemi yok. Sonradan ‘Çelikten’ soyadını alan, 1949’da emekli olan, 1969’da ölen Ahmet Ali Bey, zaten dünya havacılık tarihinde özel bir yere sahip.

PİLOTLARLA DOLU BİR AİLE

Ahmet Ali’nin sadece kendisi değil, iki oğlu, kız kardeşinin eşi ve yeğeni de pilot oldu. Bir aile mesleği olan havacılığı, ailenin reisliğini genç yaşta üstlenen “Arap Ahmet”in etkisiyle seçtiler. Babası öldüğünde 6 yaşında olan Ahmet Ali, ailenin en büyük çocuğuydu. Onun asker ve pilot oluşu, bütün ailenin yolunu belirledi. Savaş sırasında Prevezeli göçmen Hatice Hanım’la (1897-1991) evlenen Ahmet Ali’nin beş çocuğu dünyaya geldi. Hepsi iyi eğitim gördüler.

Kızlarından Neriman Çelikten İngilizce öğretmeni, Müjgan ise avukat oldu. Oğulları Muammer ve Yılmaz Çelikten ise babaları gibi havacı. Muammer Bey, Hava Kuvvetleri’nden astsubay emeklisi olarak THY’de pilotluk yaptı. Şu anda hayatta olan en küçük oğlu Yılmaz ise havacı astsubay olarak emekli oldu. Ailedeki tek pilotlar onlar değildi. Kız kardeşi Saniye’nin eşi İsmail de deniz pilotu olarak görev yaptı ve 1930’da uçağı düşünce şehit oldu. Onun oğlu Muzaffer Ali babası öldüğünde 9 yaşındaydı. Ahmet Ali, yeğenine bir çeşit babalık yaptı; hatta soyadı kanunu çıktığında yeğeni dayısının soyadını (Çelikten) aldı. 1939’da Türk Hava Kuşu’na başvurarak dayısıyla aynı yolu izlemesinde şaşılacak bir şey yoktu. 2. Dünya Savaşı’nda Şubat 1941’de Hava Okulu’nu bitirdi ve uçuş öğretmeni oldu.

Oğulları Ümit Çelikten ve Öniz Çelikten’in belirttiklerine göre, yetiştirdiği 147 öğrenciden hep gururla sözetti. Bunların arasında Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na yükselmiş olan da vardı. Sonradan ABD’de kurs görerek simülasyon (aletli uçuş) öğretmeni olan Muzaffer Ali Çelikten 1993’te öldü. Çelikten Ailesi bugün Afrika’dan gelen atalarının 19. yüzyıl sonunda kendilerine bir yuva kurduğu İzmir’de yaşamlarını sürdürüyor.

ARAP AHMET KİMDİR?

İzmirli Ali oğlu Ahmet (Çelikten), Kasım 1916’da dünyanın ilk siyah pilotu oldu. Zaten 1. Dünya Savaşı’na katılan siyah pilotların sayısı 10’u bulmuyordu. Fransız ordusundaki Martinikli pilotlar, 1917’de uçmaya başladılar. Amerikalı Eugene Bullard ise kendi ülkesinde ırkçılık nedeniyle reddedilmiş, Fransız Lafayette filosunda 1917’de görev almıştı. “Arap Ahmet” adıyla bilinen bu ilk siyah pilot hakkında bilgimiz azdı. Ailesinden Ümit ve Yılmaz Çelikten’e ulaştık. Karşımıza büyükannesi Nijerya’dan köle olarak getirilen, babasını 6 yaşında kaybeden, uçma tutkusunu ailesine aşılayan alçakgönüllü bir kahraman çıktı.

Bu yazı 13 Mart 2011 tarihli Pazar Postası'ndan alınmıştır

4

Haberin Devamı