Gupse Özay, son yıllarda kadın komedyen denince akla gelen ilk isim. Durmadan üretiyor, yazıyor, yönetiyor, oynuyor ve her seferinde yüzümüzü güldürmeyi başarıyor. Bu kez ‘Eltilerin Savaşı’ ile karşımızda. Başrol oyuncuları Ferit Aktuğ ve Gupse Özay ile filme ve hayata dair konuştuk. Oya Çınar / oya.ccinar@posta.com.tr
‘Eltilerin Savaşı’ cuma vizyona girdi. Daha önce ‘Görümce’yi izledik. Nedir bu eltilerin, görümcelerin sizden çektiği?
Gupse Özay: Aslında bunlar “Eltilerin ve görümcelerin birbirinden çektiği nedir?” diyerek yola çıktığım hikayeler. Bir de filmlerde kadın içeriği çok az, bu da çok önemsediğim bir ayrıntı. Kendim de görümce olduğum için ilkinde kendi hikayemden yola çıkmıştım. Baktım orada iyi bir kaynak var (Gülüyor), oradan eltilere yürüdüm. Bir de onları barıştırayım dedim.
Bu konularda sizi özellikle kaşıyan, film yapacak kadar üzerine düşündüren detaylar neler?
G.Ö.: Çok madde var ama Türkiye’de kültürel olarak da bu konuda çok malzeme var. Deyimlerimiz ve atasözlerimiz bile hep negatif. “Eltinin gemisi yürümez” ilk aklıma gelen mesela. Hep kötü, hep rekabet içeren bir algı var. Bunlar da komedi için çok elverişli konular.
İki elti karşı komşu, en üstte de kayınvalide varsa durum içler acısı
Genel olarak nasıl bir hikaye izleyeceğiz?
G.Ö.: İki elti karşı komşu olduğunda bir de en üstte kayınvalide oturduğunda neler olur, onu izleyeceğiz. Tam bir küçük kıyamet yani. O rekabetin içinde eltilerin düştüğü durum içler acısı. Ama sonrasında beklenmedik sürpriz bir final olabilir izleyici açısından.
Ferit Bey sizi bu senaryoda çeken şey neydi? Kadın rekabetinin arasında kalmak biraz tehlikeli bir seçim değil miydi?
F.A.: Evet ama tam da bu nedenle çok cezbediciydi aynı zamanda. Bir de Gupse’nin dediği gibi ben de kadınların ön planda olduğu hikayelerin içinde yer almaktan çok mutlu oluyorum. Bundan önce ‘Ufak Tefek Cinayetler’ de öyleydi. Tabii biz komedi filmi yapmak ve insanların yüzünü güldürmek üzere yola çıktık ama bu konunun altı baya derin aslında. Son yıllarda kadına yönelik şiddetin artması herkes gibi benim de büyük nefretimi tetikliyor. Bu yüzden kadınlara her anlamda elimizden geldiği kadar destek olmamız ve bu konuda ekstra hassas davranmamız gerekiyor.
Bu konuda herkes muzdaripken neden bir çözüm üretilemiyor sizce?
F.A.: Valla 10 bin yıldır devam eden bir erkek hegemonyası içindeyiz. Tabii ki kolay çözülecek bir durum değil ama kesin olan şu ki bir şeyleri yanlış yapıyoruz, beceremiyoruz. Becerebilsek şu an çok başka bir düzenin içinde olurduk. Yapamadığımız her şeyi geri çekilip kadınlara bırakalım ve bir görelim yani ne olup ne bitiyor? Çünkü hiçbir şey şu ankinden daha kötü olamaz herhalde.
Filmde, Sultan ve Selim karakterine hayat veriyorsunuz. Sultan ve Selim neyin peşindeler?
G.Ö.: Biz hikayede biraz sosyal medyanın yanlış kullanımını da eleştirdik. Yani kadınların rekabetinde sosyal medyayı da bir araç olarak kullanmalarını, evleriyle, koltuk takımlarıyla, tabaklarıyla hava atar hale gelmelerini… Çünkü üretemeyen, hayatta hiçbir gerçek başarısı ve tatmini olmayan insanlar o alanda perdesiyle, sofrada yaptığı sunumuyla hava atmaya çalışıyor. Sultan’ın amacı da bu eksen etrafında dönüyor. Her alanda “Ben en iyiyim” demek için sosyal medyayı kullanıyor. “Eltim de gelsin, alayı gelsin, ben herkesi yenerim” kafasında bir kadın.
F.A.: Selim klasik bir Türk erkeği. Karısını seviyor, değer veriyor ve onu mutlu etmek için elinden geleni yapmaya çalışıyor. Dolayısıyla onun o dominantlığına da izin veriyor. Ama apartmana karşı komşu olarak elti taşınınca onu da zor günler bekliyor. Bir anda hiç beklemediği çok ciddi bir çatışmanın içinde buluyor kendini.
Gerçek hayatta en yakınında iki kadın çatıştığında erkekler nasıl bir duruş alıyor?
F.A.: O sanırım kişiden kişiye değişir ama ben kendi adıma elimden geldiğince o topa girmemeye, olayın dışında kalmaya çalışırım. Çünkü iki kadın arasına girmenin, taraf olmanın cidden çok tehlikeli sonuçları olabilir.
Erkekler arasında da güç savaşı var ama kadınlar kadar değil
Rekabet deyince akla önce kadınlar geliyor. Erkekler bu konuda daha mı masum gerçekten?
F.A.: Olur mu! Erkek rekabeti de çok sert olabilir. Güç savaşı, “En çok benim param var, en iyi araba benim” yarışı erkeklerde de var ama biz bunu göstere göstere yapmıyoruz sanırım. Ama zaten kadın ve erkek kuaför oranına bakınca rekabetin nerede daha çok olduğunu çok net anlarsınız.
G.Ö.: Ne münasebet canım! O bizim saçımızın daha çok olduğundan olabilir mi acaba? (Kahkahalar)
Bu yarış hep vardı ama sosyal medya biraz işin suyunu çıkardı sanırım değil mi?
G.Ö.: Kesinlikle öyle! Çünkü eskiden sadece temasta olduğun kişilere karşı vardı. Şimdi yarışın kitlesi büyüdü. Hiç tanımadığın insanlara ulaşabiliyor, onlara da kendinde olan bir şeyi gösterebiliyorsun. Kişi zamanla bu alkışa alışıyor ve bir bağımlılık yaratıyor sanırım. Ama ben burada ciddi bir sıkıntı görüyorum.
Hayatından mutluysan kimsenin mutsuzluğundan beslenmezsin
Kıskançlık başlı başına üzerine kafa yorduğunuz bir konu mu? Çünkü tüm bu yarışı tetikleyen asıl duygu o galiba...
G.Ö.: Elbette. Ben onu direkt özgüvensizliğe bağlıyorum. Kişi kendi hayatında mutluysa, yaşadığı hayatı seviyorsa kimsenin mutluluğunu kendine dert edinmez. Ama kendi mutsuzsa o da etrafındakilerin mutsuzluğundan beslenir hale geliyor. O yüzden herkes önce kendini mutlu etmenin yollarını aramalı.
Siz kıskançlık konusunda kendinizi, hiç suçüstü yakalamadınız mı?
G.Ö.: Aaa olmaz mı! Deliler gibi hem de.
F.A.: Ömür öyle geçiyor yaaa!
Neleri kıskanırsınız mesela?
G.Ö.: Valla çok iyi bir oyuncuyu, çok iyi bir filmi kıskanırım. Ama bu asla negatif anlamda değil. “Ne güzel, umarım ben de yapabilirim” türünde bir yaklaşım benimki. Ama hayatta kimsenin kaşını, gözünü, tabağını, çanağını kıskanmam açıkçası.
F.A.: Yalan söylüyor, beni çok kıskanıyor mesela (Kahkahalar).
Seviyorsan serbest bırakmalısın
Hayatınızdaki insanı kıskanır mısınız?
G.Ö.: Kıskanmam çünkü oradaki kıskançlık da kaybetme korkusuyla alakalı. Kaybetme ihtimalin olduğunu düşünüyorsan kıskanırsın. Ama her şey yolundayken, güven ortamı kurabildiğin bir ilişkide kıskançlık olmaz.
F.A.: ‘Seven kıskanır’ anlayışı büyük saçmalık. Aksine, seven insan serbest bırakır. Serbest bıraktığında o kişi gidiyorsa zaten orada onu kıskanacağın bir durum yok yani bence ortada. Bu nedenle özellikle bizim kültürümüzde direkt yanlış kodlanıyor.
Sanki kıskanılmıyorsan değerli değilsin gibi bir algı var çünkü...
F.A.: Evet ama bu çok tehlikeli işte. Hatta bence çok serbest bırakmalısın ki o kişi senin için doğru kişi mi ya da sen onun için doğru insan mısın? Bunu görmeye müsaade edecek kadar serbest bırakılmalı.
Umarım en kısa zamanda evleniriz ve herkes halaya gelir
Gupse Hanım, Barış Arduç ile ne zaman evleneceksiniz?
G.Ö.: Çok güzel bir birlikteliğim var ama ben filmlerimi yazın çekiyorum ve Barış’ın işleri de yazın tatile giriyor. Evlilik de “Bugün akşamüstü saat 16.00’da evleniyoruz” gibi olacak bir iş değil. Doğru bir zaman ayarlaması gerekiyor. Umarım en kısa zamanda ayarlayabiliriz ve herkes halaya gelir (Gülüyor).
Bu konuda bir mahalle baskısı hissediyor musunuz? Bu kadar üzerinize gelinmese belki evlenmeyi hiç düşünmeyeceksiniz...
G.Ö.: Yok hayır, kendi isteğim, arzum olmasa mahalle baskısına asla boyun eğmem. Evlilikle ilgili doğru zamanda, doğru insanla yapıldığında gayet iyi fikirlerim var. Kendim de çok güzel bir ailede büyüdüğüm için olabilir... Ne evlilik karşıtıyım ne de “Mutlaka evlenmeliyim” gibi bir algım var.
Sosyal medyada yapılan kötü yorumlardan nasıl etkileniyorsunuz?
G.Ö.: Hiçbir zaman kötü yorumlardan etkilenmem ya da kendi işimi gücümü, özel hayatımı etkilemesine izin vermem. Aksine ürettiklerimle, işimdeki başarımla örnek olup öyle düşünenlerin düşüncesini olumlu yönde değiştirebilirsem ne mutlu diye bakarım.
Filmi erkekler de izlesin
Böyle bir kadın hikayesi sinemaya erkek seyirci de çekebilecek mi?
F.A.: Bu film çok güzel bir aile komedisi, dolayısıyla erkekler de mutlaka izlemeli. Yediden 70’e herkesin eğleneceği bir film oldu. Erkekler ön yargı yapmasın lütfen.
- Günlük burç yorumları! Filiz Özkol yazdı: Yay, Koç, İkizler ve diğer burç yorumları
- 1 hafta boyunca için! 7 günde 7 kilo verdiriyor, aç kalmadan zayıflatıyor, kaşık kaşık yiyince yağları cayır cayır yakıyor
- Botoksa para dökmeye hiç gerek yok! Uyumadan 1 damla süren sabah 10 yaş gençleşiyor
- 40 yıllık yoğurtçunun sırrı! Taş gibi yoğurt yapmak için içerisine 15 adet ekleyin: Hem lezzetli hem şifalı, probiyotik etkisiyle vücuda iyi geliyor
- Kelle paçaya büyük rakip! Ruslar kaşık kaşık tüketiyor: Bağışıklığı çelik gibi güçlendiriyor, damar daralmasını önlüyor, lezzetli ve şifalı