Pazar PostasıHerkesin içinde bir palyaço yatıyor
Paylaş
Herkesin içinde bir palyaço yatıyor

Hakan Yavaş, Avrupa'da eğitimini alıp palyaço oldu, şimdi burada okul açacak

Röportaj: Merve Özaytekin
merve.ozaytekin@posta.com.tr

Hakan Yavaş bugünlerde Türkiye’nin en ünlü palyaçosu. Öyle trafik ışıklarında broşür dağıtanlardan değil. 15 yıl Avusturya-Viyana’da Rote Nasen adlı bir kuruluşa bağlı olarak hastane palyaçoluğu yapmış. Bakıma muhtaç yaşlıları, çocukları, kırmızı burnu, süslü beyaz gömleğiyle ziyaret etmiş. Geçen yıl Türkiye’ye dönen ve isteyenlere Elmadağ’daki Dancentrum’da palyaçoluk eğitimi vermeye başlayan Hakan Yavaş palyaçoluğun ülkemizde çok farklı algılandığını söylüyor. Palyaçoluğun insanları eğlendirmek, mutlu etmek dışında kişisel gelişimde de büyük etkisi olduğunu anlatıyor. Bu yüzden kendisini palyaço değil de aynı anlama gelen ‘clown’ (İngilizce karşılığı) olarak tanımlıyor. Kursa katılan değişik meslekteki kişilerin güçlü taraflarını keşfetmelerini, kendileriyle barışmalarını sağlıyor. Yakında bir palyaço okulu açacak olan Hakan Yavaş şimdi gördüğü ilgiye bakılırsa okulun çok sayıda öğrencisi olacağını tahmin ediyor...


Palyaçoluğa merak çocukluktan mı geliyor?

Hayır ama oyunculuğa merak çocukluktan geliyor. Küçükken kılık değiştirir, özel günlerde insanları eğlendirirdim. Örneğin yılbaşında Noel baba kılığına girerdim.

Palyaçolukla ne zaman tanıştınız?

Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde İsviçreli bir hocamız sayesinde. O bir clown oyunu sahneledi. Çok etkilendim. Onun sayesinde üniversitedeki arkadaşlarımla sokak projeleri yaptık, okullara, evlere gittik, clown olarak para kazandık.
Hocamızla aramızdaki tek problem dildi. O Fransızca konuşuyordu. Sınıfta sadece bir arkadaşımız Fransızca biliyor ve bize dediklerinin tercümesini yapıyordu. İsviçreli hocayı anlayamamak beni üzdü ve yurt dışına gitmeye, orada oyunculuğu öğrenmeye karar verdim.

Nereye gittiniz?

1994’te Avusturya-Viyana’da dil kurslarına gittim. Viyana Üniversitesi’nde oyunculuk okudum, doktoraya geçtim. Bu sırada hastane palyaçoluğunu keşfettim. Bu alanda çok ciddi bir kuruluş olan Rote Nasen’a (kırmızı burunlular) kabul edildim. Avusturya’nın birçok şehrinden gelen palyaçolar bir haftalığına buluşuyordu.
Her yıl dünyanın en değerli iki hocasından eğitim alıyorduk. Kurslarda hasta çocuklara ve bakıma muhtaç yaşlılara nasıl yaklaşılması gerektiğini, empati kurmayı, iletişimi öğrendik.

Amacınız sadece hasta bir çocuğu eğlendirmek miydi?

Hayır, hastayı bulunduğu sıkıntılı ruhsal durumdan çıkarıp mutlu etmek. Bunu da clown, yaptığı çeşitli oyunlarla başarıyor. Mutlu olunca, hatta çok az bile tebessüm edince hasta içinde bulunduğu kötü durumdan uzaklaşıyor. Örneğin ateşi olan bir çocuğun odasında sadece birkaç dakika geçiririyoruz. Ardından çocuğun ateşi düşmeye başlıyor. Özellikle psikosomatik hastalıklarda palyaçonun etkisi büyük.

Odalarında palyaço gördüklerinde çocuklar nasıl tepki veriyor, yaşlılar nasıl tepki veriyor?

Bazı çocuklar korkuyor, kimi hemen clown’ı kabul ediyor. Yaşlılarsa bize çok farklı tepki veriyor. Çocuklara yaptığımız kapıya vurma, takılma gibi hareket komikliklerini gerçek sanıyor. ‘Oğlum acıdı mı?’ diye soruyorlar.
Eğer partnerli oynuyorsak, yaşlılar onunla evli miyiz, nişanlı mıyız, aramızda cinsellik yaşanıyor mu diye çok merak ediyorlar. Durmadan soru soruyorlar.

Tiyatro oyununa hazırlanır gibi hastane odalarına giderken de hazırlanıyor musunuz?

Hayır, genelde doğaçlama oynuyoruz. Beyaz hastane önlüklerini her clown kendine göre, rengarenk tasarlıyor. Bu önlükler hastane dolaplarında duruyor. Hastaneye gider gitmez önlüklerimizi giyiyor, hemşirelerin yanına gidiyoruz. Onlardan hasta bilgilerini alıp ziyaret ediyoruz. Ayrıca bu ziyaretlerin süresi yok. Hasta bizi ne kadar süre kabul ederse o kadar kalıyoruz. Bazı odada 15 dakika bazısında sadece iki dakika durabiliyoruz.

Neden palyaço değil de, ‘clown’ diyorsunuz?

Palyaço kelimesi artık bizde trafikte ışıklarda duran, reklam kağıtları dağıtan, kafasına peruk takmış, kıyafetleri çok ucuz görünen, saçma sapan makyaj yapan kişiler olarak algılanıyor.
Clown’la palyaço aslında aynı anlama geliyor. Ama clown kelimesini imaj olarak oraya çekmek istemiyorum. Biri eğer clown’sa felsefesine de sahip olmalı...

Clown olmanın kuralları nedir?

Aslında felsefesini kavramak gerekiyor. Onu da anlatmak çok zor. Kısaca clown yasağı içinde barındırmayandır. Cinsellik yoktur ama güzel bir kadın görünce hastane koridorunda onun peşinden gider, onunla aşk yaşar, cebinden çiçek çıkartır verir.
Clown, kendiyle hep barışıktır. Dünyasında engel, statü, hiyerarşi yoktur. En ciddi giyinilen ortamlara bile clown kıyafetiyle gider. Çevresindeki her şeyi oyununa dahil edebilir. Telefon, kupa, çiçek her şey oynamaya müsait bir araçtır. Sakarlık yapar, zayıf yönleriyle alay eder, aptalı oynar ancak bu yönleri hep clown için avantajdır. Çünkü bu yönleriyle izleyeni güldürür ve mutlu eder. Gerçekte asla aptal değildir, hatta çok zekidir.

Oyunculuktan farkı ne?

Clown tiyatrodaki gibi seyirciye bakmadan, oyun içinde oynamaz. Her hareketinde seyirciyle göz teması kurar. Oyuncu ile arasındaki en büyük farklardan biri de oyuncunun birçok kişiliğe girmesi, clown’un ise tek kişiliğe bürünmesidir. Her clown’un ayrı bir kişiliği vardır.

Sizin clown’unuz nasıl biri?

Herkesin clown’unun bir adı vardır. Benimkinin adı Dr. Turbonotefall. Türkçesi doktor ‘Turbo acil’. Sebebi, soyadımın ‘Yavaş’ olmasına rağmen gerçek kişiliğimin aceleci, tez canlı olması. Clown olmak isteyenlerin kişiliği daha çok workshoplarda ortaya çıkıyor. Ve öğrenciler kendilerine bir isim koyuyorlar. Bir karakter belirliyorlar.

Bu işten iyi para kazanıyor muydunuz?

Hayatımı Viyana’da çok rahat yaşayacak kadar kazanıyordum. Ama bu işin yanı sıra Viyana Devlet Tiyatrosu’nda çalışıyordum. Ayrıca ‘Tiyatrobrüke’ adlı kendi tiyatromu kurdum. Orada hem Almanca hem de Türkçe oyunlar sahneliyor, oyunculuk okuyan ya da tiyatroyla ilgilenelere oyunculuk atölyeleri düzenliyordum.

Hayatınızı orada oturtmuşken neden Türkiye’ye döndünüz? Yalnız kaldığımı hissettim. Tamamen kişisel. İstanbul şehir tiyatrolarıyla görüşüp Kazuu adında bir palyaço oyunu sahneye koydum. 7’den 77’ye herkesin seyredebileceği bir oyun. Ardından Dancentrum’un sahibi Selen Özkan’la tanıştım. Ve onun atölyesinde clown eğitimlerine başladık.

Evlisiniz, palyaçoya kolay kız veriyorlar mı?

Toplumda clown olmayı soytarı olarak değerlendirenler var. Evleneli henüz iki ay oldu. Eşim de tiyatrocu. Hatta benimle tanışmadan o da kırmızı burun biriktiriyormuş. Ailesi çok açık görüşlü o nedenle hiç problem olmadı, bana kız verdiler. Zaten clown insanların önüne çıkıp zıplayan biri değil ki...

Kimden clown olmaz?

Yeteneksiz bile olsa, clown olmak istiyorsa olabilir, yeter ki istesin. Ayrıca clown eğitimi alan herkes clown olmak zorunda değil. Clown eğitimi alanların çoğu bunu kişisel gelişim amaçlı alıyor. Bizim yaptığımız workshoplara da mühendisler, öğretmenler, müdürler geliyor. Ve clown eğitimi onların hayatlarında çok yardımcı oluyor.

Nasıl?

Bu eğitimlerde kişi kendini keşfediyor. Zayıf noktalarını öğreniyor, onunla barışıyor. Çeşitli oyunlar oynuyoruz, böylece katılımcılar kendi komik yönlerini buluyor. Clown olmak için duruşunu, hareket kabiliyetini, sesini, yürüyüşünü arıyor.
Bunları ararken de kendi içinde keşfe çıkıyor. Şişmansa şimanlığıyla barışıyor. Uzun boyluysa uzun boylu olmasıyla barışıyor. Çünkü clown olarak şişmansa göbeğiyle bir sakarlık yapabiliyor, insanları yaptığı sakarlıkla, duruşuyla mutlu edebiliyor. Dezavantaj gibi görünen özellikleri clown olunca avantaja çevirebiliyor. En önemlisi kişi kendiyle barışıyor ve çok daha mutlu bir insan oluyor. Bu da hayatının her alanına yansıyor.

Özel şirketlerde de iletişimi kuvvetlendirmek için atölyeler veriyor musunuz?

Evet. Mizah iletişimi adı altında şirketlerle çalışıyorum. Çalışanlara genel müdürleriyle birlikte, clown teknikleriyle oyun oynatarak çeşitli deneyimler yaşatıyorum. Örneğin bazen kişiler 15-20 yıldır çalıştığı iş arkadaşını tanımıyor, clown eğitiminde birbirlerini çok daha iyi anlıyorlar.
Palyaçoluk atölyelerinin şirket içi iletişimde büyük yararı oluyor. Hatta geçtiğimiz günlerde Pernod Ricard adlı Fransız şirketinin en tepesindeki isim olan Selçuk Tümay’la bu çalışmayı yaptık. Şimdi o kadar çok talep var ki, artık atölye yerine 3 aylık palyaço eğitimi veren bir okul açacağım.

Haberin Devamı