Bir zamanlar yeşil olmamasından şikayet ettiğimiz İstanbul, Ankara gibi büyük şehirler her geçen gün daha da güzelleşiyor. Çoğu yerde her mevsime uygun dikilmiş çiçek ve bitkiler var...
MERVE ÖZAYTEKİN
Arkadaşlarımın evlerinde ise balkon bahçeleri! Kendi ufak alanlarında organik sebze yetiştiriyorlar. Bazıları da apartman bahçelerini küçük bir hobi alanına dönüştürmüş. Yeşile hasreti bu küçücük alanda gideriyorlar. Bu düşüncemi bahçe uzmanı, peyzaj mimarı Gürsan Ergil de onaylıyor. O da Türkiye’de bahçeciliğin her geçen gün geliştiğini söylüyor.
Ona danışanın, başvuranın da haliyle her geçen gün arttığını... Harvard Üniversitesi Arnold Arboretumu’nun Peyzaj Enstitüsü’nde Peyzaj Tasarımı ve Tarihi’nde okuyan Gürsan Bey Türkiye’ye döndüğünden beri çok meşgul. Osmanlı-İslam Bahçeleri hakkında dersler veriyor, kitaplar hazırlıyor.
Meraklılarına bahçe gezileri düzenliyor. Özellikle Büyükada’da yaptığı, halka açık olmayan keşfedilmesi gereken yerleri Gürsan Ergil gezdiriyor. Dileyenler ona www.gursanergil.com adlı adresten ulaşıyor...
Siz kimsiniz, asıl mesleğiniz ne?
İstanbul-Büyükadalı’yım. Çocukluğumda bahçeli evleri görerek büyüdüm. Bahçelere hep merakım vardı. Önce elektrik mühendisliği, daha sonra tasarım yönetimi okudum. Amerika’da yaşamaya başlayınca Harvard Üniversitesi’ne bağlı Arnold Arboretumu’nda Peyzaj Enstitüsü’nde peyzaj tasarımı ve tarihi okuma fırsatı yakaladım. Yurt dışında çeşitli peyzaj projelerinde çalışıp Osmanlı ve İslam bahçeleri hakkında ders verdim. Ayrıca Amerika-Massachusetts’de deCordova Heykel Parkı ve Müzesi’nde ve New York- Central Park’taki Gates Sergisi gibi önemli projelerde çalıştım.
İstanbul’a ne zaman döndünüz?
3 yıl önce İstanbul’a döndüm. Ekibimle Gürsan Ergil Tasarım Stüdyosu olarak bahçe ve mobilya tasarımı yapıyorum. Buna ek olarak Adalar Kent Müzesi’ne bahçe kültürü danışmanlığı yapıyorum. İstanbul’a döndükten sonra da çeşitli bahçe projeleri yaptım. Geçtiğimiz yıl İstanbul Tasarım Haftası kapsamında Mobil Bahçeler başlığı altında bir sergi ve atölye çalışması düzenledim. Burada sergilediğim 1 metrekarelik ‘Salıncak Bahçe’ daha sonra Almanya’daki Marta Herford Müzesi’nde sergilendi.
Kendinize neden peyzaj mimarı yerine bahçıvan/bostancıbaşı diyorsunuz?Osmanlı sultanlarının emrinde çalışan bostancıbaşılarla ne gibi benzerlikleriniz var?
“Ben iyi bir bahçıvanım” demek için çok geniş bilgi ve birikiminiz olması gerekiyor. Bunun için de uzun yıllar geçmesi şart. Ben kendimi henüz bu kategoriye sokmuyorum ama bu yolda ilerlemekteyim. ‘Peyzaj mimarisi’ en azından tanım olarak çok eskilere dayanan bir meslek kolu değil. Benim benzerliğim sadece aynı topraklarda bu işi yapıyor olmamızdan geliyor. İstanbul’un fethi ile birlikte önceleri Rum vatandaşlar, daha sonra da Arnavut ve Bulgar göçmenleri, son dönemde de Orta Karadeniz Bölgesi’nden gelen kişiler yapıyor bu işi.
15. yüzyılda bahçıvanlık yapan kişilerin yetkileri zamanla artarmış. Padişahın en güvendiği kişiler bostancıbaşılarmış. Sarayın dış bahçelerinin ve tüm imparatorluk bahçelerinin korunmasından sorumlu olurlarmış. Bostancıbaşı aynı zamanda ‘cellatbaşı’ olduğu için sarayda da en korkulan kişi konumundaymış. Sultanın emri ile kimsenin haberi olmadan direkt istenilen kişiyi boğdurabiliyorlarmış. Tabii ki benim bostancılarla olan benzerliğim bahçıvanlık kısmı ile sınırlı kalıyor!
Osmanlı İslam bahçeleri o dönemlerde nasılmış?
Osmanlı bahçelerini birkaç dönemde incelemek gerekir. Kuruluşundan 16. yüzyıl sonlarına kadar geçen dönem tabiatın neredeyse doğal halinde bırakıldığı klasik Osmanlı bahçelerini temsil ediyor. Daha sonra Batı’nın etkisi ile bahçe tarzları değişmiş. Her ne kadar botanik yapısı değiştiyse de genel plan olarak Topkapı Sarayı bahçelerini klasik döneme örnek verebiliriz.
Bu bahçenin ‘I. Avlu’ da denilen giriş bölümünde (Aya İrini Kilisesi’nin olduğu alan) bulunan çınarlar 19. yüzyılda dikilmiş. Halka açık bu bölümde daha önceleri sadece bir adet Doğu çınarı varmış. Batı tarzındaki bahçelerin en güzel örnekleri ise bugün hala görülebilir. Dolmabahçe, Beylerbeyi Sarayları gibi...
Eski İstanbul bahçeleri nasıldı, biraz anlatır mısınız?
Ünlü mimar Le Corbusier anılarında 1910-11 yıllarında İstanbul’a geldiğini yazar. Şehrimizi ‘bahçeler şehri’ olarak tanımlar. O zamanlar bahçe kültürünün ne kadar önemsendiği aşikar. Yaşı müsait İstanbullular 60’lı yıllara dek varolan bahçeleri gayet iyi hatırlar. Ben de çocukluk yıllarında babaannemin Büyükada’daki bahçesini hatırlıyorum.
Bu setli bahçede yürüme yolundan hafifçe yükseltilmiş çiçek tarhları, bir kuyu, bir çeşme, çeşitli meyve ağaçları, mimozalar ve asırlık bir incir ağacı vardı. Ağaçlar bahçeye düzensizce serpiştirilmiş gibi görünse de her birinin konumunda belli bir amaç vardı. Asırlık incirin yarattığı gölgede uzun bir yemek masası vardı. Evin yatak odalarına yakın mimoza bizi görüntüsü ve kokusuyla mest ederdi.
İyi bir bahçıvan olmak için ne gerekli?
Mükemmel bir bahçıvan olabilmek için birkaç üniversite bitirmiş olmak gerek! Aslında bahçeye bakmak için bulunacak en iyi bahçıvan o evin sahibidir. Bahçe tarihini inceleyince birçok ünlü kral ve imparatorun kendi saraylarındaki bahçelerde bizzat çalıştıklarını biliyoruz. Bu kişiler bahçıvanlığı adeta bir meditasyon olarak kullanmışlar. Bu konudaki son örnek İngiltere veliahtı Prens Charles. Özellikle Müslüman bahçelerini inceleyip tasarlıyor.
Bahçesi olanlara ne tavsiye edersiniz?
Bahçelerin her bir metrekaresini değerlendirip yaz kış bahçelerini kullanmak üzere plan yapsınlar. Mümkünse az su gerektiren bitkileri tercih etsinler. Eğer evcil hayvanları varsa onlara göre planlama yapsınlar. Sulama için kullanacakları suyu muhakkak bir süre depoda bekletip daha sonra kullansınlar. Balkonlarında çiçek besleyenler bile suyu dinlendirip kullanırsa çok yararını görürler. Su bekledikçe içeriğindeki mineraller çoğalır, ve bu toprağa çok iyi gelir.
Bahçe gezileri düzenliyorsunuz. Nasıl geziler bunlar? Keşfedilmemiş hangi bahçeleri gezdiriyorsunuz?
İstanbul, Bursa ve Edirne’yi kapsayan turlar yaptım. Geçmişte başkent olmuş bu şehirlerin bahçeleri de çok zengin. Son olarak Adalar Kent Müzesi ile birlikte ‘Adalarda Bahçe Kültürü’ adı altında düzenli geziler yapıyorum. Tarihleri Adalar Kent Müzesi’nden takip edilebilir. Normalde gezilmesi zor olan birçok özel bahçeyi tanıtma fırsatımız oluyor. Yakında ‘Adalarda Bahçe Kültürü’ isimli kitabım çıkacak.
(11.09.2011 tarihli Pazar Postası'ndan alınmıştır.)
2- Doğanın magnezyum ambarı! Demir ve çinko depolarını fullüyor, avuç avuç yiyen kolesterol ne bilmiyor! Motor gibi çalışan bağırsakların sırrı
- Kahramanmaraş'ta hasadı tamamlandı! Kilosu 180 TL: Elle tek tek toplanıyor, kolesterolü yere çakıyor, damarları genişletiyor
- Kilosu 25 TL'den satılıyor: Bağırsakları makine gibi çalıştırıp vücudu C vitamini ve demire boğuyor
- Siirt'te kışın kaşık kaşık tüketiliyor! Kemiklere kalsiyum yüklemesi yapıyor, vücudu hastalıklara karşı zırh gibi koruyor
- Erkekleri kendine bağlamanın 5 yolu! Sevgilinizin gözü başkasını görmeyecek