Can Yücel’in, İlhan Selçuk’un, Yılmaz Güney’in girip çıktığı bir evde büyüdü. Babası halk ozanı Nesimi Çimen’i Madımak Olayı’nda kaybetti. Konservatuarda keman bölümünü birincilikle kazandı ama baleye devam edip 32 yıl dans ettikten sonra operadan emekli oldu. 35 yıllık sanat yolculuğuna sayısız albüm ve film müziği sığdıran Mazlum Çimen ile dün çıkan albümü ‘Benim İçin Söylenenler’ vesilesiyle buluştuk. Oya Çınar / oya.cinar@posta.com.tr
Teoman, Yıldız Tilbe, Hayko Cepkin, Zuhal Olcay gibi 18 değerli sanatçı bir araya gelip sizin şarkılarınızı seslendirdi. Fikir nasıl oluştu?
Hep vardı ama kendi kendimize böyle bir albüm yapmamız ukalalık olur diye düşünüyordum. “Durun yahu! Ölmedim daha ben” diyordum. Fakat son yıllarda arkadaşlar çok üstüme gelmeye başladı. Bir yerden sonra dayanamadım “E hadi, neden olmasın!” diyerek koyulduk işe.
Şarkılarımı 'Yan mahalleden' arkadaşlar okusun istedim
İsimlere nasıl karar verdiniz?
Bir, aynı sofralarda oturup, aynı eylemlerde yürüdüğümüz arkadaşlarımız var, bir de aynı dünya görüşüne sahip olup farklı mahallelerde göründüklerimiz var. O zaman ‘yan mahalle’ dediğimiz kulvara girip o isimlerle bunu gerçekleştirelim, ortaya daha farklı ve anlamlı bir iş çıksın diye düşündük. İlk Yıldız’ı (Tilbe) aradım, “Hemen” dedi.
Teoman ne tepki verdi mesela? Onu merak ediyorum...
İlk tepkisi “Çok güzel fikir abi ama becerebilir miyim sence? Hangi şarkıyı okuyacağım?” dedi. “Ben sana seçtim zaten, bunu senin sesinden duyabiliyorum” dedim. Gönderdim şarkıyı. ‘Kuş Gazel’i okudu, sözleri Metin Altıok’a ait. Düzenlemelerini de kendileri yaptı. Tüm sanatçılarımızın yorumundan son derece memnunum.
Profesyonel olarak İlk sahneye çıktığınız günden bu yana kaç yıl geçti?
Müzikal anlamda, 1984’ten bu yana devam eden bir yolculuğum var. Daha da öncesine gidersek, beni 9 yaşında sahneye çıkaran ilk kişi Ruhi Su’dur. Kan ter içinde kalmıştım heyecandan.
Kırılma noktanız neresi?
80 ortaları ve sonları çok dağınık bir dönemdi. Hangimiz nereye sığınacağımızı şaşırmıştık. O süreçte ben de müziğimi başka bir yere taşıdım. Sonrasında hayatım sanatsal anlamda da düşünsel anlamda da başka bir yöne aktı.
Her şey Yaşar Kemal'in bizi alıp İstanbul'a getirmesiyle başladı
Babanız halk ozanı Nesimi Çimen. Yaşar Kemal, Can Yücel, Yılmaz Güney gibi isimler de babanızın yakın dostları...
Kahramanmaraşlı’yım. Her şey Yaşar Kemal’in bizi alıp İstanbul’a getirmesiyle başlıyor. Çünkü babam o dönem Almanya’ya gitmek istiyor. Ama Yaşar dayım, babamın gitmesini istemiyor. Biz “Yaşar dayı” derdik, babam ona gözünden dolayı “Tek lamba” derdi. Neyse o babamı alıp Behçet Kemal Çağlar’ın evine götürüyor. “Bu biraz burada kalsın, kafası dağılsın” diyor. Sonra babamı Kavacık’ta bahçeli bir eve yerleştiriyor. Biz de arkasından geliyoruz.
Bu isimlerle iç içe büyümek sizi en çok hangi konuda besledi?
Anlayabilmekte ve hoşgörüde. Buradan felsefenin temel ilkelerine girmeyeceğim ama (Gülüyor) önce insan demeyi, önce doğa demeyi, empatiyi ben o sofralarda öğrendim. Hiç unutmam, bir tartışma esnasında babama onun siyasi duruşuna ters bir şey söyledim. Sonra incittiğimi fark ettim, ne yapacağımı şaşırıp bahçeye gittim. Ardımdan İlhan Selçuk geldi. “Ne yapıyorsun oğlum sen?” dedi. “Sorun yok İlhan abi, farkındayım, ben babamın gönlünü alırım sonra” dedim.
O ne cevap verdi?
“Aptalsın sen! Anlamadığın, göremediğin ne biliyor musun? Onun gönlü zaten sende. Ama şunu kaçırıyorsun “Bir söz söylenmeye görsün, dünya artık eski dünya değildir” dedi. O günden sonra ben artık aynı ben değildim. İçimde üçüncü bir göz açtı o cümle.
Baleye başladığımı söylediğimde babam...
Konservatuara keman bölümünü birincilikle kazanarak girmişsiniz...
Kazandım, dört yıl okudum fakat bir süre sonra zor gelmeye başladı. Evde keman çalıyorum, yan odada babam Mahsuni Şerif’le bağlama çalıyor. Kulağım oraya gidiyor, konsantrasyonum dağılıyor. Okula erken gidip, tuvalette çalışmak zorunda kalıyordum. Tutturdum ben kemanı bırakacağım diye. Fakat derdimi kimseye anlatamıyorum…
Sonra?
Baktılar ikna edemiyorlar, beni direkt alıp Adnan Saygun Hoca’nın karşısına götürdüler. Adam tek cümleyle anladı. Dedim ki “Hocam, keman çalışamıyorum. Yan odada babamlar sürekli deyiş okuyor, algım kayıyor, yapamıyorum” dedim. Direkt “Anladım” dedi.
Baleye geçme fikri nasıl gelişti?
Hocalarım toplanıp “Ne istiyorsun?” dediler. “Lütfen bana ev ödevi olmayan bir bölüm önerin” dedim. Biri “O ne demek lan!” diye azarladı. Bir diğeri “Bir tek bale var oğlum, bale mi yapacaksın?” dedi. Beni bir süre misafir öğrenci olarak bale derslerine aldılar. Çok sevdim, aşık oldum baleye. 32 sene dans ettim, sonra emekli oldum zaten.
Babanız nasıl karşıladı bunu?
Bir gün birlikte yürüyoruz. “Keman nasıl gidiyor?” dedi. “Gitmiyor Nesimi, bıraktım” dedim. Arkadaşları öyle diyor diye ben de özenip ismiyle hitap ederdim arada. O da güler, bir şey demezdi. “E ne okuyorsun?” dedi. “Bale” dedim. Bir sessizlik oldu. “Ne o? Canın mı sıkıldı?” dedim. “Yok niye sıkılsın? Nasıl mutlu olacaksan öyle yaşa” dedi. Sonra bana yıllarca yurt dışından tayt taşıdı.
Babanız halk ozanı, siz baletsiniz, oğlunuz piyanist. Bu fotoğraf size ne hissettiriyor?
Kültür devrimi olarak niteliyorum. Türkiye’de örneği pek yoktur, hele bizim gibi Alevi camiasında. Kalaycılıktan gelen bir halk ozanı, balet bir oğul, piyanist bir torun…
Dönüp geriye bakınca en baskın duygum hüzün
Hayatınızın tümüne bakınca içinizde beliren en baskın duygu ne?
Hüzün… Maalesef bu soruya yaşadığımız coğrafyadan bağımsız cevap vermek mümkün değil. Sırtımdan dönüp geriye bakınca gördüğüm şey bir hüzün tarlası. Oradan bir tutam alsam o acı bana bin yıl yeter zaten.
Babanız Nesimi Çimen’i Madımak Olayı’nda kaybettiniz. Böyle bir travma bir insanın hayatına ne yapıyor?
Bunu ifade edebilecek bir cümlem yok. Zaman acınızı sadece uzağa düşürüyor ama o, orada duruyor. Yaşanan süreç o kadar lakayt ve kişiliksizce yürütüldü ki acımızı bile kendi halimizde yaşamamıza izin verilmedi. Bir de bizde şu var maalesef: Olgunluk da acıyı yaşayandan bekleniyor, yaşatanlardan değil.
'İdama karşıyım ama babamı yakanları asın' diye bir anlayış olmaz
Bu konuda “Toplumsal barış bazen hatırlamakla değil, unutmakla da sağlanır” diye düşünenler var.
Onun adı ‘toplumsal barış’ değil ‘toplumsal hafıza kaybı’ olur ancak. Mesela Almanya tüm acılarının simgelerini müzeleştirdi. Herkesin gözüne soka soka yaşattı, yaşatıyor. Neden? Çünkü görmezden gelerek acıyı yok edemezsiniz. Unutturursanız her zaman yeni acılara gebesiniz demektir.
Diğer yandan Madımak Olayı’nın sanıkları idamla yargılanırken siz “İdam kaldırılsın” diye imza verdiniz...
Evet ilk beşteydim. Suavi bana imzayı getirdiğinde “İmzalamak zorunda değilsin, biliyorsun değil mi?” demişti. Ama imzalamasaydım kendime saygımı yitirirdim. “İdama karşıyım ama babamı yakanları asın” diyen bir adalet anlayışı olamaz ki…
Ben Zuhal'e inandım onunla arındım bencilliğimden
Aşk size ne ifade ediyor?
Büyük bir bencillik...
İlk defa böyle bir cevap duyuyorum...
Aşk bencildir, hesapçıdır, acımasızdır, akılcıdır. Hep bir hesap kitap yapar... Sevdadır, sevgidir asıl olan. Ha aşktan sevdaya geçebilirseniz tadından yenmez. Tek başına aşk, sadece kazanmaya odaklıdır. Defalarca aşık olabilirsiniz ama bir ya da iki kere sevebilirsiniz. Aşk bahar gibidir tamam, börtü böcektir. Ama o tarlanın bakımı, nadası sevdaya dahildir.
Siz hiç o sevda boyutuna geçtiniz mi?
Son dönemde geçtim tabii.
Üç yıldır Zuhal Olcay ile berabersiniz. Sizi yan yana getiren şey ne oldu?
İnanmak... Ben inanıyorum. İnandım yani! Öyle kolay kolay inanmazsınız. Biz inanmayı da boş, kolay bir şey zannediyoruz. Hemen “Çok seviyorum, çok güveniyorum, inanıyorum” deniyor. Bırakın ya, neye inanıyorsunuz? İnanmak öyle gidip imza attık oldu gibi bir şey değil.
Ha bunu başka bir zaman gidip Zuhal’e de sormak, ya da daha ileri bir tarihte bana yine sormak gerekir. İnanç gömleğini ne kadar sırtımızda tutabileceğimize bağlı. Yaşam, süreç bize o izni verecek mi? Biz onu ne kadar besleyeceğiz? Bunları zaman gösterecek. Ama bugünkü duygumla diyebilirim ki onunla bencilliğimden arınmış hissediyorum.
- İbrahim Saraçoğlu'nun favorisi! Kaşık kaşık tüketince vücuda enerji veriyor, kan şekerini dengeliyor, vücudu dipçik gibi yapıp yüze renk katıyor!
- Türkiye'de kendiliğinden yetişiyor! Kanı saniyesinde temizliyor, safra kesesi ve karaciğerdeki toksinleri temizliyor, vücudu dipçik gibi yapan bitki
- Ihlamuru sakın böyle tüketmeyin! Böbrekleri bitiriyor...
- Aydın Dağları’nda son yılların en verimli hasadı yapıldı! En güçlü antioksidan: Kalbe giden damarlarda yağ çözücü etkisi yaratıyor
- Karlı ve yağmurlu havalarda tabak tabak için! Vücudu soba gibi ısıtıyor: Böbrek ve karaciğere kalkan oluyor